Haber Detayı

Bazı Şeyleri Fark Edip Dur Demek mi? Her Söyleneni Kabul Etmek mi?
Neşe doster gercekgundem.com
18/12/2025 06:00 (1 hafta önce)

Bazı Şeyleri Fark Edip Dur Demek mi? Her Söyleneni Kabul Etmek mi?

Hepimizi etkileyen, iyi gelen öyküler, kalın çizgilerimiz, vazgeçilmez kırmızı çizgilerimiz, sınırlarımız ve kurallarımız vardır.

Engin ve zengin yüreğiyle anılarımızda ve yaşamımızda yeri ve izi olan dostlar, dostluklar olduğu gibi, beynimizdeki ve kalbimizdeki varlığını kıra döke bitirenler de vardır.

Yine konuşmalarıyla, yazdıklarıyla içimizi ısıtan, hünerli parmaklarıyla midemizi ve gözlerimizi doyuran, göçtüğümüz yerlere, yerleştiğimiz evlere, gittiğimiz kentlere yüreğimizde götürdüğümüz arkadaşlarımız, yoldaşlarımız, anılarımız vardır…Bazı olaylar karşısında gözlerimizde hüzün, omuzlarımızda umutsuzlukla eve dönerken teselli edici sözleriyle ve jestleriyle sıkıntımızı gideren iyi ve kötü gün dostu olan yoldaşlarımız vardır.

İlgimiz ve bilgimiz olmayan sahalarda el tutan, yol açan ve kalıcı olan, vefasını inatla, inançla, daima ve defalarca kanıtlayanlar vardır…Acı çeken, çile çeken, şiddet gören kadınların dilinden düşmeyen; “Yalan söylenmesin bize ve aldatılmayalım biz.

Çünkü biz eşimizle yeri geldiğinde, arkadaş, sırdaş, yol arkadaşı olduk.

Birbirimize sevgimiz dağlar kadar başladı ve o dağları birbirimiz için delme sözü verdik, başlarda neci olduğumuz değil, ne olduğumuz önemli dedik, sonra neden bu hale geldik” şeklindeki itirafları ve eleştirileri vardır…Hal böyle olunca da yeri ve zamanı olmasa da bazı şeyleri hatırlatmanın gereği vardır…Durmadan; konuşma, ses çıkarma, bakma, dinlenme, okuma, seyretme, eğlenme izleme, gezme, gitme, paylaşma, yazma, söyleme sadece dinle ve sus komutuyla nereye kadar?

Erkek egemen kalıpların üsten ve yargılayan bakışı yetmedi mi?

Ya da bu soruyu soran kaç kişi var?Boşanmak mı istiyorsun, barışmayı ret mi ediyorsun, evlenme teklifime hayır mı diyorsun, kendi hayatına dair karar mı almak istiyorsun, para mı istiyorsun, ölümlerden ölüm beğen.

Şekli ve yeri önemli değil, silah olur, bıçak olur, kezzap olur, kamusal alan olur, iş yeri olur, sığınılan baba evi olur, fark etmez.

Karar verilmiştir, nokta…Yaşam döngüsünün kahramanları olan kadınların, üretirken, el atarken, örerken, dokurken, dikerken geleneği geleceğe taşırken köprü olan kadınların, kendi gücünü eline alan, cesur adımlar atan, alanında sıçrama yapan, dayanışmanın gücüne inanan, topluma ve hemcinslerine değer katan kadınların, kültürel ve yöresel mirası devralan, kökleriyle bağ kuran kadınların yapıtları, çabaları, emekleri, özverileri neden görülmez?Hakkını aramak için sokağa çıktığında gaz bombalı, polis çemberli muameleye maruz kalan kadınların, ölüm, yaralama, şiddette sondan başı çeken kadınların, bilgi, birikim, deneyim, donanım, kararlılık, sabır derken başta gelen, ancak eşit işe eşit ücrette akla gelmeyen kadınların neden kaderi değişmez?Gelelim çocuklara!

Bunlar yeni sistemin kimsesizleri midir?Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenen ve beynimize kazınan; “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” sözünü hatırlayınca; O zorlu yıllarda çocuklar için, gençler için, kadınlar için, halk için atılan ve umut ışığı olan adımları düşünüyor insan.

Bir dönemin yetimine, öksüzüne, yoksuluna, emeğiyle yaşayan halkına verilen bu sözün derin anlamı ve işlevini anımsayınca; Günümüzün okul yerine atölyede, oyun alanı yerine fabrikada, sıcak bir yuva yerine sokakta büyüyen, MESEM, ÇEDES gibi projelerle yaşamı kararan, iş kazasında hayatını yitiren, 14-17 yaş grubunda ekonomik nedenlere eğitimden kopan, maddi yoksunluk nedeniyle okula aç giden çocuklarımızın çilesini düşünüyor insan…60 ülke içinde en çok öğün atlayan öğrenciye sahip olan 5. ülke oluşumuzu ve bu oranla Kamboçya, Filipinler, Tayland ve Fas’ın bile ardından geldiğimizi, beslenme koşullarının, gıda enflasyonunun, gıdaya ulaşamamanın yoksulluğu derinleştirdiği, riski artırdığı gerçeğiyle yüzleşiyor insan…Öğrencilerin yüzde 11’inin parasızlık nedeniyle beslenemediğini, öğün atladığını, ya da sadece ekmek yiyebildiğini, bu durumun sadece ekonomik bir sorun olmaktan çıkıp eğitimde fırsat eşitliği açısından da kırılganlığa dönüştüğünü anlıyor insan…MESEM’de çocuklar iş kazalarında ölüp, okullarda açlıktan uyukluyor, ya da bayılıyorsa, uyuşturucu kullanımında yaş ortalaması giderek küçülüyorsa, gelir adaletsizliği nedeniyle aileler çocuklarına sağlıklı ve güvenli bir gelecek sağlama konusunda kaygı duyuyorsa MEB ne düşünür diye sorguluyor insan…Hele de Finlandiya’dan MEB’e gelen; “Tecrübelerinizi bizimle paylaşın” şeklindeki talebi çok çok önemsiyor ve hatta şaşırıyor insan…Sonra da 18 milyon nüfuslu Hollanda’da 1820 kütüphane olduğu, kitap, gazete, dergi dahil okuma oranlarının çok yüksek olduğu, 2024 yılında 43 milyon kitap satıldığı, istasyonlarda bile kütüphane olduğu ve kitap satışlarından elde edilen toplam gelirin 685 milyon avroya ulaştığı haberini okuyunca kala kalıyor insan…Yok sayılanlar…Toplumun ortak endişesi olan sorunlarını yok parantezine alma modası giderek yayılıyorken, örneğin yok edilmek, yok saymak, yokmuş gibi davranmak, yoksulluğu görmezden gelmek, yok hükmünde saymak kişiden topluma, özelden genele ciddi taban bularak yayılıyorken; Mesela halk sağlığı neden öncelenmiyor?

İş kazaları ki aslında iş cinayeti demek gerekir neden kadere bağlanıyor?

Çocukların beklentileri ötelenirken, gençlerin işsizliği, emeğin yetenekle buluşması neden yok sayılıyor?

Hayal gücünü aşan, hatta hayal bile edemediğimiz, edemeyeceğimiz başarılar neden görmezden geliniyor gibi sorulara boğuluyor insan.Ülkemizin yaralarının, yanlışlarının yokluk ve yoksulluğunun yarattığı kırılganlığın tavan yaptığı günümüzde neden yaşamsal sorunların üstü kapatılıyor, gündem sürekli değiştiriliyor diye kaygı duyuyor insan…Soru 1: Okurlarım şimdi bu konuda sen ne düşünüyorsun diye sorarlarsa yanıtım şudur; yazımın başlığına ve girişine bakın lütfen…Soru 2: Yazdıklarım okura bir şey der mi bilmiyorum?

Ama yazarken ben çok şey demek istiyorum…

İlgili Sitenin Haberleri