Haber Detayı
‘Türkiye’deki konser salonlarında Akdeniz ruhu var’
Henüz 21 yaşında olmasına rağmen kendi kurduğu gençlik orkestrasının ve farklı orkestraların şefliğini yapıyor. 6 yaşında çalmaya başladığı piyano sayesinde birçok ödül alan genç yetenek müzik eğitimine de devam ediyor. Türk-Alman asıllı Maximilian Cem Haberstock klasik müziğin yükselen isimlerinden biri.
Klasik müzikte iz bırakan isimlerin birçoğu yeteneğini genç yaşta ortaya koydu.
Bugün aynı yolda yürüyen sanatçılardan biri de 21 yaşındaki Türk-Alman asıllı müzisyen Maximilian Cem Haberstock. 6 yaşında çalmaya başladığı piyanoyla birçok ödül kazanan sanatçı, New York’taki Carnegie Hall’da sahneye çıkarak dikkatleri üzerine çekti. 18 yaşındayken Krayova ‘Oltenia’ Filarmoni Orkestrası’yla Beethoven’ın 9.
Senfonisi’ni yöneten sanatçı, Münih Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi’nde eğitimine devam ediyor.
Kurucusu ve şefi olduğu Münih Genç Filarmoni Orkestrası’yla ve farklı orkestralarla Avrupa’nın birçok kentinde ve ülkemizde konser veren Haberstock, 16 Aralık’ta Antalya Devlet Opera ve Balesi’nin sahneleyeceği Mozart’ın başyapıtı ‘Don Giovanni’yi yönetecek.
Ardından 27 ve 29 Aralık’ta da Antalya Devlet Opera ve Balesi Orkestrası’yla ‘Yeni Yıl Konserleri’nde müzikseverlerle buluşacak.
Genç şefle kariyerini ve hayallerini konuştuk.- Henüz 18 yaşındayken orkestra şefiydiniz...
Bu sizde nasıl bir sorumluluk duygusu oluşturdu?Adım attığınız geleneğin ağırlığını anında hissediyorsunuz.
Bir orkestra sadece bir müzisyen topluluğu değil; onlarca, bazen yüzlerce yıllık disiplin, ses kültürü ve sanatsal kimlikle şekillenmiş yaşayan bir organizma gibi.
Böyle bir grubun karşısında ellerinizi kaldırdığınızda o anın hakkını vermeniz gerekiyor.
Bu sorumluluğu ne kadar ciddiye alırsam sahnede kendimi o kadar özgür ve odaklanmış hissediyorum.- Orkestra şefliğine başlamanın yaşı var mı?
Genç yaşta olmasının avantajları ve dezavantajları neler?Şefliğe başlamak için sabit bir yaş yok.
Genç yaşta podyuma çıkabilirsiniz ama gerçek şeflik bir esere dair söyleyecek anlamlı bir sözünüz olduğunda, büyük bir topluluğu yönlendirecek vizyonunuz oluştuğunda başlar.
Zorlukları elbette var.
Podyumdaki varlığınızın yoğun bir çalışmanın eseri olduğunu kanıtlamanız gerekiyor.
Avantajıysa büyümek, vizyonunuzu olgunlaştırmak ve uzun soluklu bir kariyer kurmak için size geniş zaman sunması. ‘Kökenim için minnettarım’- Müziğe ilginiz nasıl başladı?
Ailenizde de müzisyenler var mı?Müziğe ilgim 9 yaşında katıldığım bir senfoni konseriyle başladı.
Riccardo Muti, Münih’te Viyana Filarmoni Orkestrası’nı yönetiyordu.
Orkestranın gücü, rengi ve duygusal derinliği beni çok etkiledi.
Ailemde müzisyenler var ama profesyonel değiller.
Annem ve babam sanata büyük tutkuyla bağlı.
Beni ve kız kardeşimi çok küçük yaştan itibaren müzikle çevrelediler.- Türk anne, Alman babayla büyümek sanatınızı nasıl besledi?Çift kültürlü kökenim için minnettarım.
Almanya’dan Orta Avrupa müzik geleneğini ve disiplinini aldım.
Türkiye de bana sıcaklık ve kalpten kalbe doğrudan iletişim kurma içgüdüsü verdi.
Bu birleşim müziğe yaklaşımımı etkiliyor.- Münih Genç Filarmoni Orkestrası gibi büyük bir topluluğu yönetmek nasıl bir duygu?Hayatımın en büyük mutluluklarından biri.
Küçük bir topluluk olarak başladık.
Bugün 25’i aşkın ülkeden neredeyse 100 müzisyene ulaştık.
Kendi kuşağımızın dünya standartlarında bir orkestrasını kurmak için çalışıyoruz.
Birlikte yoğun zaman geçirmemiz sayesinde sanatsal gelişimimiz organik bir şekilde ilerliyor.
Bu nedenle bize ‘gençlik orkestrası’ demek eksik kalır.
Bu uzun soluklu bir sanat projesi ve ortak bir vizyon.- Wagner, Mozart, Beethoven gibi büyük bestecilerin eserlerini yönetiyorsunuz.
Kendinize en yakın hissettiğiniz hangisi?Beethoven müzikal evrenimin merkezinde duruyor.
Onun müziği yapısal berraklığı, duygusal dürüstlüğü ve sarsıcı felsefi derinliği bir araya getiriyor.
Mozart’a hayranım fakat o tüm besteciler arasında en zoru.
Wagner ve Richard Strauss’sa orkestral renk zenginliğine olan ilgimi besliyor.- Yoğun programınızda kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?Gerçek bir denge kurmak zor, hatta belki de gerekli bile değil.
Çünkü orkestra şefliği bir iş değil, bir yaşam biçimi.- Daha önce Türkiye’de konser verdiniz.
Dinleyicinin ilgisini nasıl değerlendirirsiniz?İstanbul’da Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’yla çalıştım.
İzmir, Eskişehir ve Bursa’da sahneye çıktım.
Türk seyircisi olağanüstü sıcak, dikkatli ve duygusal olarak çok cömert.
Türkiye’deki konser salonlarında Akdeniz’e özgü bir ruh var.
İnsanlar müziği tüm benliğiyle dinliyor.
Kurulan bağ ve ortak heyecan hemen hissediliyor.
Orada her sahneye çıktığımda da bu enerjiden ilham alıyorum.
Gerçek anlamda eve dönmüşüm gibi hissediyorum.‘Büyük bir orkestranın temelini atmak istiyorum’- Kariyer yolculuğunuzda en büyük hayaliniz ne?Kendi kuşağımla birlikte gerçekten büyük bir orkestranın temelini atmak; beraber büyüyen, kendi sesini, kimliğini ve sanatsal kültürünü geliştiren bir yapı kurmak istiyorum.
Bunun yanında, senfoni ve operanın tüm büyük repertuvarını yönetmeyi ve derin bir sevgiyle bağlı olduğum bu geleneğe anlamlı bir katkı sunmayı hedefliyorum.- Klasik müziğe yeni başlayacaklar için sizden üç eser önerisi alabilir miyiz?Klasik müzik geleneğinin çok farklı yönlerini ortaya koyan ve her biri yeni dinleyicileri bambaşka bir dünyaya davet eden şu üç eseri önerebilirim: Beethoven, ‘7.
Senfoni’ (2 ve 4. bölümler); Brahms, ‘3.
Senfoni’ (3. bölüm); Wagner, ‘Lohengrin’ (1. perde prelüdü).