Haber Detayı
Venezuela Sarmalı: ABD–İsrail’in Yeni Hedefi
Venezuela sabit bir soru işareti değil; dünyanın gözünü diktiği, hassas dengelerin sahası.
ABD’nin Karayipler’e yönelen deniz gücü, Maduro’yu devirme ihtimali, uyuşturucu kaçakçılığına karşı teknelere saldırı söylemleri ve diplomatik manevralar—hepsi iç içe geçmiş bir tablo oluşturuyor.
Bu tabloyu okumak basit bir jeopolitik analizden öte; hem bölgesel hem küresel güç dengelerini, enerji güvenliğini ve büyük aktörlerin birbirine bağımlılığını görmek demek.
Basitçe söyleyeyim: Trump’ın ne yapacağı belirsiz, fakat seçenekler belli.
Askerî müdahale, rejim değişikliği söylemleri ve deniz operasyonları masada; diğer yandan yaptırımların hafifletilmesi ve Maduro ile uzlaşma da realist bir yol olarak konuşuluyor.
İlginç olan, rejim değişikliği olsun denildiğinde öne çıkan muhalefet lideri María Corina Machado ile resmi bir temasa ABD’nin soğuk kalması; bu, sahadaki planların ne kadar dengeli veya dağınık olduğunu gösteriyor.
Ama bu yalnızca iki devletin mücadelesi değil.
Netanyahu’nun Venezuela ile kurmayı hayal ettiği enerji köprüsü, İsrail’in Gazze politikasını da etkileyebilir.
İsrail’in petrol ihtiyaçları sınırlı tedarik kaynaklarına bağlı; Gazze’de yeniden çatışmayı göze almak, hem iç hem dış baskıları artırır.
Netanyahu, Machado üzerinden Venezuela’ya erişim sağlarsa, hem enerji hem jeopolitik manevra alanı kazanmış olur.
Bu durum, Gazze’deki stratejisini güçlendirmek isteyenlerin işine gelir.
Trump’ın durumu farklı; iç politik dengeler onu sınırlıyor.
Kamuoyunun geniş bir kısmı doğrudan askeri müdahaleyi reddediyor; uyuşturucu kaçakçılığı bahanesiyle yapılan öldürme senaryoları da halk desteğini zor toplar.
Dolayısıyla Trump için sahnelemeye uygun bir “yönetilen kriz” daha çekici olabilir: denizlerde sembolik saldırılar, sınırlı operasyonlar ya da simgesel hedeflere darbe atmak—bunlar hem seçmene sert duruş gösterir hem de gerçek bir savaşa girme maliyetini düşürür.
Maduro ise beklenmedik bir soğukkanlılıkla hareket ediyor.
Kişisel çatışma üretmekten kaçınıyor, Trump’ı doğrudan hedefe koymuyor; diplomasi kapısını kapatmıyor.
Bu tavır, hem milliyetçi bir direnç söylemi oluşturuyor hem de masada pazarlık payı bırakıyor.
Sonuçta, kontrol edilebilen bir kriz her iki tarafın da işine gelebilir: Trump görüntü verir, Maduro iç kamuoyuna zafer diye sunar.
Deniz kuvvetlerinin yeniden konuşlandırılması ise hikâyenin başka bir yüzü.
Bir yandan Karayipler’e güç sevk etmek, müdahale hazırlığı olarak okunuyor; öte yandan bu manevra, Orta Doğu’daki askeri varlığı azaltıp İsrail’in elini zayıflatacak bir strateji de olabilir.
Her aktör gördüğünü görmek istiyor—kimin niyeti neyse o okunuyor.
Enerji ekseni her şeyin arkasında.
İsrail’in çeşitlendirme ihtiyacı, Venezuela’nın ağır ham petrolüne dair pozisyonlar, Avrupa rafinerilerinin kapasitesi ve bazı ülkelerin nakliye rotalarını sınırlama eğilimleri; bunların hepsi bir arada değerlendirilirse, Venezuela meselesinin sadece bölgesel bir “iç karışıklık” olmadığı ortaya çıkar.
Bu aynı zamanda küresel enerji güvenliğinin, siyasi hesapların ve ittifakların yeniden yazıldığı bir alan.
Sonuç olarak iki yol var: Gerçek bir askeri tırmanma—maliyetli, tehlikeli ve belirsiz sonuçlu—veya kontrollü bir kriz yönetimi—gösterişli, fakat uzun vadede statükoyu büyük oranda koruyan bir yol.
Netanyahu için Venezuela, bir koz; Trump için iç politikaya uygun bir gösterge; Maduro için ise pazarlık masasında güç kaynağı.
Hangisi galip gelir, hangi bedeller ödenir, dünya izliyor.
Bu satırların sonunda tek bir gerçek kalıyor: Büyük güçlerin küçük operasyonları yok.
Her hamle, enerji, diplomasi ve iç siyasetle örülü uzun bir iplik zincirinin bir halkasıdır.
Venezuela yalnız bir ülke değil; küresel bir satranç tahtasının, belki de en kritik açılarından biridir.
Selametle..