Haber Detayı

SETA bildiğiniz gibi... İsrail’e vurmanın büyük rahatlığı
Gündem aydinlik.com.tr
12/12/2025 00:00 (2 hafta önce)

SETA bildiğiniz gibi... İsrail’e vurmanın büyük rahatlığı

Başkentte, Suriye’deki geçiş sürecinin birinci yılına odaklanan “Bir Yılın Ardından Suriye: Toparlanma ve Yeniden İnşa” başlıklı konferans düzenlendi. SETA Vakfı ev sahipliğinde 10 Aralık’ta yapılan etkinlik iki ayrı panelden oluştu.

Birinci panelin moderatörlüğünü SETA’dan Murat Yeşiltaş üstlenirken; panelde Milli İstihbarat Akademisinden Talha Köse, İstanbul Medeniyet Üniversitesinden Helin Sarı Ertem ve Sakarya Üniversitesinden Kemal İnat konuştu.

İkinci panelin moderatörlüğünü SETA’dan Muhittin Ataman yürüttü.

Bu oturumun konuşmacıları ise SETA’dan Muhammed Hüseyin Mercan, ORSAM Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan, İRAM’dan Serhan Afacan ve Kırklareli Üniversitesi Öğretim Üyesi Taha Eğri oldu.

Konferansta Suriye’nin yeni yönetim yapısı, güvenlik mimarisi, bölgesel diplomasi ve yeniden inşa başlıkları öne çıktı.

Ancak tartışmaların genel seyrine bakıldığında, Suriye krizinin küresel boyutuna ve bölgedeki büyük güç rekabetine ilişkin değerlendirmelerin oldukça sınırlı kaldığı görüldü.

FİLİN ODADAN NASIL ÇIKARILACAĞI TARTIŞILMADI Her iki panelde de Suriye’deki istikrarsızlığın ana kaynağı olarak İsrail’in bölgesel politikaları işaret edildi.

Ancak çözüm olarak ne Türkiye, Rusya, Çin ittifakı ne de Avrasya’nın birliği dile getirildi.

Konuşmacılardan Kemal İnat, İsrail’in “odadaki fil değil, evdeki fil” olduğunu söyleyerek sorunun sadece bölgesel değil küresel boyuta sahip olduğunu vurguladı.

Ancak bu filin “odadan nasıl çıkarılacağına” dair hiçbir çözüm önerisi sunmadı.

Panelde, İsrail’in Suriye’de ne amaçladığı, bölgedeki güç dengelerini nasıl biçimlendirdiği ve özellikle ABD ile birlikte yürüttüğü enerji, jeopolitik ve askerî stratejilerin Suriye üzerindeki etkileri tartışılmadı.

Konuşmacılar Gazze savaşının Suriye hattına taşan etkilerine değindi; ancak - ABD/İsrail’in ülkemize dönük namluları, - Doğu Akdeniz’de yapılan tatbikatları, - İsrail–Güney Kıbrıs–Yunanistan ittifakının Türkiye karşı faaliyetleri, - İsrail’in Gazze kıyı şeridi ve Suriye güneyinde “Davut Koridoru” olarak bilinen yeni bir hat açma girişimi, - Suriye’nin yanında Lübnan ve İran’a yönelik tehditleri, - ABD’nin IMEC koridoru üzerinden Çin’in Kuşak-Yol hattını dengeleme hedefi ve bu çerçevede İsrail’e verilen stratejik rol gibi emperyalist stratejiler gündeme getirilmedi.

Panel İsrail’i “sorun” olarak işaretlemekle yetindi; sorunun nedenleri, kurulan yeni jeopolitik mimari, enerji savaşı, ABD-İsrail askerî ortaklığı ve bu düzenin Suriye’ye nasıl dayatıldığı tartışma dışında kaldı.

ENTEGRASYON ‘İÇ MESELE’  OLARAK ELE ALINDI Konferansta SDG’nin geleceğine ilişkin değerlendirmelerde, örgütün akıbetinin Suriye’nin kendi iç meselesi olduğu görüşü öne çıktı.

Kemal İnat, SDG dosyasının “Şam yönetiminin çözmesi gereken bir konu” olduğunu belirtti.

Talha Köse de dış müdahale olmadan Suriye iç dengelerinin zamanla kendi çözüm yollarını üreteceğini savundu.

Bu yaklaşım, panelin genelinde Türkiye’nin sahada yeni bir güvenlik adımı atmayacağı; dosyanın tamamen Şam’a bırakıldığı yönünde bir çerçeve oluşturdu.

Panelde yapılan değerlendirmelerde, 10 Mart Mutabakatı’na rağmen SDG–Şam hattındaki ilerlemenin sınırlı olduğu dile getirildi; fakat çözüm adresi olarak yine Şam gösterildi.

YANIT VERİLMEYEN SORULAR Soru–yanıt bölümünde dinleyiciler tarafından şu kritik sorular yöneltildi: - “SDG’nin ABD ile yürüttüğü ortak devriyeler nasıl sonlandırılacak?” - “Örgütün petrol gelirleri ve kontrol ettiği bölgeler Şam’a nasıl devredilecek?” - “ABD’nin fiili varlığı sürerken entegrasyon mümkün mü?” Panelistler bu sorulara doğrudan yanıt vermedi.

İnat ve Köse, yalnızca sürecin “zaman içinde olgunlaşacağını” söylemekle yetindi.

Ne somut bir entegrasyon modeli, ne takvim, ne de siyasi yol haritası ortaya kondu.

Ortaya çıkan tablo şu soruyu güçlendirdi: - SDG dosyası tamamen Şam’a bırakılırken, örgütün tasfiyesine ve ABD’nin sahadan çekilmesine dair nasıl bir plan var?

Bu sorunun da yanıtı panelde verilmedi.

BÖLGESEL SAHİPLENME VURGUSU Konferansta en fazla tekrarlanan başlık, Suriye krizinin çözümünde “bölgesel sahiplenme” ihtiyacı oldu.

Talha Köse, şunları söyledi: “Suriye’deki sorunları dış müdahaleye bırakmadan bölge ülkelerinin birlikte çözmesi gerekiyor.

Bölgesel sahiplenme olmadan kalıcı istikrar sağlanamaz.” Helin Sarı Ertem, Arap başkentlerinin tutumuna dikkat çekerek, “Arap başkentlerinde Türkiye’ye yönelik tepkiler olduğunu biliyoruz; bu ilişkiyi akıllı ve dengeli bir diplomatik hatla yönetmemiz gerekiyor.” dedi.

Kemal İnat ise bölgesel rekabetin yönetilemediği dönemlerin çatışma ürettiğini belirtti: “Ortadoğu 1945 öncesi Avrupa gibi davranıyor.

Bölgesel güç mücadeleleri iyi yönetilemezse çatışma kaçınılmaz olur.” Panelde konuşmacılar, yerinden edilmiş nüfusun dönüşü, yeni yönetim yapısının kapsayıcılığı, devlet kurumlarının yeniden inşası ve ekonomik toparlanmanın bölge ülkelerinin ortak çabasıyla mümkün olabileceğini de vurguladı.

Oytun Orhan, yeniden inşanın yalnızca Şam’ın omuzlayabileceği bir yük olmadığını söyledi: “Suriye’nin yeniden inşa sürecini tek bir aktörün kaldırması imkânsızdır.

Bölgesel bir mekanizma kurulmadan bu süreç işlemez.” Taha Eğri ise ekonomik çöküşe dikkat çekti: “Ekonomik tahribat öyle derin ki, yalnızca finansman değil, kurumsal kapasitenin de yeniden inşası gerekiyor.” PANELİN DIŞINDA KALANLAR Konferansın bütünü, Suriye’nin geleceğini belirleyen küresel rekabet boyutunu ele almakta eksik kaldı.

ABD–Çin güç mücadelesi, Rusya’nın Suriye’deki konumu, İran’ın stratejik yeniden konumlanması ve Çin’in Kuşak–Yol girişiminin bölgesel etkileri neredeyse hiç tartışılmadı.

Soru–yanıt bölümünde bir katılımcı, “Suriye’nin Dostları Platformu” benzeri uluslararası bir mekanizmanın kurulmasının mümkün olup olmadığını sordu; panelistler yanıtlarında küresel çerçeveye değil yalnızca bölgesel işbirliğine vurgu yaptı.

Küresel aktörlerin rolü tartışmaya açılmadı.

Küresel jeopolitiğe en geniş çerçeveden değinen isim yine Kemal İnat oldu; ancak İnat’ın değerlendirmeleri Suriye dosyasının uluslararası sistemdeki yerine dair detaylı bir perspektife dönüşmedi.

Bölgedeki Amerikan–İsrail stratejilerinin enerji koridorları, Doğu Akdeniz rekabeti ve kuzey Suriye’deki petrol alanlarının kontrolüyle ilişkisi panelde hiç ele alınmadı.

Bazı dinleyiciler bu boşluğu sorularıyla ima etse de konuşmacılar tartışmayı bölgesel güvenlik çerçevesi dışına taşımadı.

Bu tablo, SETA’nın uzun süredir Atlantik eksenine yakın analizlere ağırlık verdiğine dair yaygın değerlendirmeleri doğrular biçimde, Suriye gibi çok aktörlü bir dosyada jeopolitik çerçevenin beklenenden dar tutulduğunu gösterdi.

İlgili Sitenin Haberleri