Haber Detayı
Bilimkurgu düşünme biçimini dönüştürüyor
Bilimkurgu Kulübü’nün kurucusu İsmail Yamanol, bilimkurgunun insanın kendisini keşfetmesine de yol açtığını belirtti. Yamanol, ‘İnsanın ne yapabileceğini değil ne yapmaması gerektiğini de sorgulamamıza zemin hazırlıyor.’ dedi.
Türkiye’de bilimkurgu uzun yıllar boyunca özel bir merak alanı olarak görülüyordu.
Ancak günümüzde bu tür okur kitlesi genişleyen bir damar haline geldi. 1999 yılından beri faaliyetlerini sürdüren Bilimkurgu Kulübü’nün kurucusu İsmail Yamanol, bilimkurgunun düşünme biçimini dönüştürdüğünü ve insanın geleceğe bakışını şekillendirdiğini belirtti.
Yamanol’la hem Bilimkurgu Kulübü’nü hem de günümüzde büyük bir ilgi görmeye başlayan bilimkurguyu konuştuk. - Bilimkurgu Kulübü’nün kuruluş hikayesini bizimle paylaşır mısınız?
Bu fikrin doğuşuna ne sebep oldu?
Bilimkurgu Kulübü ortaya çıktığında henüz lisede öğrenciydim.
O zamanlar internet bu kadar yaygın değildi ve gerçek anlamda “bir araya” gelmenin önemi çok büyüktü.
Bu topraklarda yaşayıp da türe gönül vermiş insanlar için kaynaklar son derece yetersizdi.
Fazla kitap basılmıyor, hatta bilimkurgu ciddi bir edebiyat türü olarak bile görülmüyordu.
Eğer iyi derecede yabancı diliniz yoksa okuyacak kitap bulmakta zorlanıyordunuz.
Yerli üretimse tek tük çıkan kitaplar dışında neredeyse hiç yoktu.
Atatürk’ün dediği gibi, “işte bu ahval ve şerâit içinde” sıkışıp kalmıştık.
Ancak makûs yazgımıza boyun eğmek yerine, kendi savaşımızı vermeye yöneldik.
Bir avuç kişi de olsak elimizden gelen çabayı sarf ettik.
En başından itibaren amacımız bilimkurgunun bu ülkede yaygınlaşmasına önayak olabilmekti.
Çünkü düşünen, soran, sorgulayan bir sanat alanı olarak bilimkurgunun gelişip yaygınlaşmasının hem entelektüel bireylerin hem de ileri toplumların oluşumunda önem arz ettiğine gönülden inanıyoruz. ‘DÜNYAMIZIN KUSURLARINI YENİDEN KEŞFEDİYORUZ’ - Bilimkurgu sizin için sadece bir edebiyat türü mü, yoksa bir düşünme biçimi mi?
Benim için bilimkurgu kesinlikle bir düşünme biçimi.
Çünkü bilimkurguda asıl mesele, geleceği öngörmekten ziyade bugünü anlamakla ilgili.
İnsanın ne yapabileceğini değil, ne yapmaması gerektiğini de sorgulamamıza zemin hazırlıyor.
Alternatif dünyalar kurarken aslında kendi dünyamızın kusurlarını, eksiklerini, umutlarını yeniden keşfediyoruz.
Yani bilimkurgu, bir edebiyat türü olmanın ötesinde zihinsel bir egzersizdir — bir tür entelektüel simülasyon işlevi de görüyor.
Bu düşünme biçimini ben de kişisel hayatımda, işimde, hatta toplumsal meselelere bakışımda hissediyorum.
Bilimkurgu, insana “başka türlü de olabilir” demeyi öğretiyor; bu da zaten düşünmenin en özgür biçimlerinden biri. ‘BİLİMKURGU KOLEKTİF BİR BİLİNÇ GEREKTİRİYOR’ - Türkiye’de bilimkurgu kültürünü yaygınlaştırma çabasında kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?
Türkiye’de bilimkurgu kültürünü yaygınlaştırma çabasının bir parçası olmaktan çok, onun tanığı ve kolaylaştırıcısıyım diyebilirim.
Çünkü Bilimkurgu Kulübü hiçbir zaman yalnızca benim projem olmadı; aksine, yıllar içinde farklı seslerin, kalemlerin ve bakışların katkısıyla büyüdü.
Türkiye’de bilimkurgu kültürünün gelişmesi, bireysel çabaların ötesinde, kolektif bir bilinç gerektiriyor.
Biz bu bilinç için bir platform sunuyoruz.
Yeni yazarların eserlerine yer veriyor, çevirmenlere, akademisyenlere ve okurlara alan açıyoruz.
Kısacası, “bilimkurgu”yu raflardan çıkarıp gündelik düşünme alanına taşımaya çalışıyoruz.
Bu da bana göre, kültürel dönüşümün en küçük ama en anlamlı adımlarından biri.
BİZ DE İYİ BİLİMKURGU YAZABİLİYORUZ - Türkiye’de bilimkurgu edebiyatının veya sinemasının gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bilimkurgu edebiyatımızın gidişatından memnunum.
Bilimkurgu bir zamanlar bu ülke insanına yakıştırılan bir şey değildi.
Okurun genelinde hep bir eğretilik algısı vardı.
Neyse ki bu algı büyük oranda kırıldı.
Gördüler ki bizim insanımız da gayet iyi bilimkurgu yazabiliyor.
Günümüzde üretim arttığı gibi, bu üretimlere olan talep de artıyor.
Eskiye nazaran kitap raflarının zenginleşmeye başladığı bir gerçek.
Öykü antolojileri, orada burada sıkça görülmeye başlanan romanlar bunun en güzel ispatı.
Daha da iyi olacak.
Bir gün bu ülkeden de Hugo Ödülü kazanan yazarlar çıkacak.
Çünkü neden olmasın? - Türk okurunun bilimkurguya yaklaşımı son yıllarda değişti mi?
Özellikle son yirmi yılda, bilimkurgu “uzaylılar ve robotlar” üzerinden tanımlanan bir tür olmaktan çıktı.
Okurlar, bu eserlerin arkasında toplumsal, politik ve felsefi katmanlar olduğunu fark etti.
Dijital çağın etkisiyle teknoloji, yapay zekâ, ekolojik kriz, pandemi gibi konular gündelik hayatın parçası hâline gelince, bilimkurgu da uzak bir hayal olmaktan çok bugünün aynasına dönüştü.
Genç kuşaklar artık bilimkurguyu sadece eğlencelik bir tür olarak görmüyor.
Biz de Bilimkurgu Kulübü olarak bu dönüşümün tam ortasında yer alıyoruz; hem üreticilerle hem okurlarla aradaki köprüyü güçlendirmeye çalışıyoruz.
Kısacası, Türk okurunun bilimkurguya bakışı artık daha bilinçli, daha sorgulayıcı ve çok daha katmanlı diye düşünüyorum.
YERLİ BİLİMKURGU KEŞİF AŞAMASINDA - Batı bilimkurgusuyla yerli üretim arasındaki farkları nasıl görüyorsunuz?
Batı bilimkurgusu, uzun süredir güçlü bir endüstri tarafından destekleniyor.
Bu nedenle kendi mitolojisini, ikonlarını ve teknik dilini çoktan oluşturmuş durumda.
Bizim yerli üretimimizse hâlâ “keşif aşamasında”.
Ancak bu dezavantaj değil, aksine bir özgürlük alanı.
Çünkü Batı’nın bilimkurgu mirası çoğu zaman kendi kültürel paradigmalarına sıkışmış halde; bizdeyse hâlâ “başka türlü bir gelecek” tasavvur etmenin cesareti var.
Yerli yazarlarımız teknolojiden ziyade insanın iç dünyasına, toplumsal çatışmalara, inançlara ve kimlik arayışlarına eğiliyor.
Bu da bize daha duygusal, bazen melankolik ama çok özgün bir anlatı biçimi kazandırıyor. ‘BİLİMKURGU GÜNÜMÜZÜ ANLAMANIN BİR YOLU’ - Bilimkurgu sadece “geleceği” anlatmak mıdır, yoksa günümüzü anlamanın da bir yolu olabilir mi?
Bilimkurgu kesinlikle günümüzü anlamanın bir yolu.
Hatta bana göre geleceği bahane ederek bugünü sorgulamanın en etkili yöntemlerinden biri.
Çünkü “gelecek” dediğimiz şey, aslında bugünün korkularının, arzularının ve hayal kırıklıklarının bir yansıması.
Yazarlar ve sanatçılar, geleceğe dair hikâyeler anlatırken mevcut sistemin çelişkilerini, etik ikilemlerini ya da umut ihtimallerini tartışıyor.
Dolayısıyla bilimkurgu, bir tür “gelecek arkeolojisi” gibi çalışıyor: henüz yaşanmamış olanı anlatırken, aslında yaşanmakta olanı kazıyor.
Bu nedenle bilimkurguya, toplumsal düşüncenin deney alanı olarak bakmak gerektiğini düşünüyorum.