Haber Detayı
Bir Yokluk ve Tanıklık Romanı: Orada Değildim Üzerine
Fatih Turanlı’nın ilk romanı Orada Değildim, son yıllarda Türk edebiyatında giderek artan otobiyografik eğilimlerle toplumsal belleği bir araya getiren dikkat çekici bir metin.
Roman, temelde bir askerlik hikâyesi gibi görünse de, içeriğinde yalnızca askerî düzeni anlatan bir tanıklık değil; erkekliğin inşası, zorbalığın sürekliliği, yasın taşınma biçimleri ve yetişkinliğe geçiş sancılarıyla örülmüş bir iç dünyayı sunar.
Kışlanın dar koğuşlarından Anadolu’nun uzak dağlarına uzanan mekânsal örgü, bireyin hem kendi geçmişiyle hem de devlet ve toplumsal otoriteyle karşı karşıya gelişini sert ama samimi bir üslupla yansıtır.
İÇ DÜNYASINDA HESAPLAŞAN BİR FİGÜR: NAİL Romanın merkezinde Nail adında genç bir erkek karakter vardır.
Nail, sıradan bir asker değil; gözlemleyen, iç dünyasında hesaplaşmalar yaşayan, bir figürdür.
Eserin büyük kısmı onun iç sesine, yaşadığı koğuş deneyimlerine ve bir yandan da aniden gelen ölüm haberiyle şekillenen ruh hâline odaklanır.
Bu bağlamda Orada Değildim, “orada” bulunmak ile “oradan kopmak” arasındaki gerilimi çok katmanlı bir biçimde işler; hem fiziksel olarak bir kışlada bulunmak hem de zihinsel olarak başka yerlerde olmak, romanın temel temalarından birine dönüşür.Romanın kırılma noktası, Nail’in annesinin ani ölümüyle gelir.
Bir kışlanın ortasında, askerî hiyerarşinin baskısı altında, rutin ve umursamaz bir dünyada Nail birdenbire en saf, en kırılgan insani duyguyla baş başa kalır: anne kaybı.Annesiyle olan bağı romanın önceki sayfalarından itibaren ipuçlarıyla işlenmiştir.
Nail’in çocukluğuna dair küçük anılar —bahçedeki ıhlamur ağacı, annesinin yaptığı biber salçası, çocukluk fotoğrafı— hem sıcak hem de yutkunma hissi uyandıran bir nostalji yaratır.
Annenin ölümü ise bu nostaljiyi sertçe keser; askerî mekanizmanın içindeki tüm erk söylemi bir anda çöker.
Kışlanın koğuşunda hükmettiği, yeni gelenlere sertlik yapan Nail, bir telefonla yıkılır.
Turanlı bu sahneyi abartısız, içe işleyen bir yalınlıkla aktarır.
Yasın ilk şokunun dili tutulmuşlukla nasıl ortaya çıktığını, konuşamamanın, haberi reddetmenin, “yanlış kişiye ulaştınız” sanmanın duygusunu sahici bir tonla verir.
Nail’in, annesinin cenazesine yetişmeye çalışırken yaşadığı çaresizlik —konvoyların gecikmesi, izin alma telaşı, uçak kapısına yetişememe korkusu— aslında sadece bir lojistik engel değil, yasın ilk evresinin kaotik dağınıklığını temsil eder.
ORADA OLMAMANIN METAFORU Romanın ismi ilk bakışta Nail’in cenazeye yetişememesiyle bağlantılı görünebilir.
Ancak metin boyunca “orada olmamak” çok daha geniş bir metaforik anlam kazanır.
Nail, askerlik boyunca aslında hiçbir zaman tam anlamıyla “orada” değildir: ruhu çoğu kez çocukluğuna, annesine, Led Zeppelin dinlediği odasına, kaybolan gençliğine kaçar.
Bedeni kışladadır ama zihni sürekli başka bir yerde dolaşır.Turanlı’nın anlatısında mekân, karakterlerin psikolojik durumlarıyla doğrudan iç içedir.
Koğuş, bir arı kovanı gibi uğuldayan, hiyerarşik bir mikro-kozmos olarak resmedilir.
Sıcak, havasız, ağır kokulu bir alan; bireyin kendiliğini kaybettiği bir toplu yaşam deneyimi.
Bu mekân betimlemeleri romanın en güçlü yanlarından biridir; okur adeta o koğuşa girer, rutubet kokusunu, kirli çamaşırların ağırlığını, gecelerin tedirginliğini hisseder.
NAİL’İN HAYATLA VE KADERLE MÜCADELESİ Dış mekâna çıkıldığında dağların sertliği, karakolun izole coğrafyası romanın varoluşsal sıkışmışlık duygusunu pekiştirir.
Nail’in cenazeye yetişme çabası sırasında geçtiği yollar, köyler ve askeri konvoylar da mekânı bir yalnızlık ve yabancılık sahnesine çevirir.
Dağlar, sadece coğrafi bir engel değil, aynı zamanda bireyin hayatla ve kaderle giriştiği mücadeleyi temsil eder.Romanın bir diğer belirgin özelliği, zaman algısını çok başarılı bir şekilde işlemesidir.
Nail’in askerlikte “şafak sayma” ritüeli üzerinden geçen günlerin ağır ilerleyişi, romanın ritmini belirler.
Okur, Nail’in takvimine çarpı attığı sayfalarla birlikte zamanın nasıl süründüğünü hisseder.Özellikle terhis yaklaştıkça zamanın yavaşlaması, askerliğin en bilinen deneyimlerinden biridir ve Turanlı bunu içsel bir gerilim olarak kurgular.
Zamanın psikolojisi, yas sahnelerinde ise bambaşka bir boyut kazanır: bir telefon çağrısıyla hızla çöküşe geçen, bir anda yetişilemeyen saatler… Romanın bu geçişleri ustalıkla yönetmesi, metni sadece bir olay örgüsü değil, aynı zamanda bir zaman deneyimi hâline getirir.Orada Değildim’in dilsel başarısı, hem sert hem de edebî bir denge kurabilmesinde yatar.
Turanlı, askerî jargon ve küfürleri sansürlemeden aktarırken bunu ham bir gerçekçilikle yapar; ancak bu dil kaba bir yığılmaya dönüşmez.
Diyaloglar doğal ve canlıdır; Nail’in iç sesi ise daha edebî, zaman zaman lirik bir ton taşır.
Özellikle annesiyle ilgili anılarda ya da çocukluğa dönüşlerde dil yumuşar, nostaljik ve duygusal bir renk alır.Askerlik edebiyatımızda uzun yıllardır bir tema olsa da, Turanlı’nın romanı eski askerlik hikâyelerindeki kahramanlık ya da mizah tonundan çok uzak.
Burada naif bir mizah yok; sert gerçeklik, travma ve kayıp var.
Aynı zamanda bireysel bir yas öyküsüyle birleşerek askerlik temasını taze bir perspektife taşıyor.Roman yalnızca bir bireyin hikâyesi değil, otoritenin gündelik hayatta nasıl yeniden üretildiğini de gösterir.
Nail’in önce zorbalık yapması, sonra bu zorbalığın boşluğunu fark etmesi; komutanların ikircikli tavırları; ast-üst ilişkilerinin içselleştirilmesi… Bunlar sadece kışlaya özgü değil, toplumsal hayatın küçük ölçekli bir yansımasıdır.Yazar burada didaktik bir tavra düşmez; okuyucuya “askerlik kötüdür” ya da “otorite baskıcıdır” gibi kolay çıkarımlar sunmaz.
Aksine, insanın hem ezilen hem ezen olabileceği gri alanlara dikkat çeker.
Nail hem kurban hem faildir; hem yaralı hem yaralayıcıdır.
Bu çoğul kimlikler, romanı güçlü kılan ahlaki karmaşayı yaratır.Orada Değildim, yazarının ilk romanı olmasına rağmen olgun bir üslupla kaleme alınmış.
Turanlı’nın mühendislik geçmişinden gelen teknik bakışının olay örgüsüne yansıyan bir netlik hissi var; ama aynı zamanda metinde edebiyat sevgisinin ve gözlem gücünün izleri belirgin.
Karakter inşasında amatörlükten uzak, özellikle yan karakterlerin (Berken, Halil, Uğur, “mimiksiz” Cemil) küçük ayrıntılarla canlı kılınması dikkat çekici.