Haber Detayı
Suriye Devriminin Birinci Yılı! Dera’da Duvara Yazılan Cümle: “Ey Doktor, sıra sende”
15 Mart 2011’de Suriye’nin güneyindeki Dera’da bir okulun duvarına yazılan bir cümle, kırk yıllık birikmiş öfkenin fitilini ateşledi: “Ey Doktor, sıra sende.” Bu cümle, Hafız Esed’in koltuğunu miras alan Beşşar Esed’in başında bulunduğu rejimi ilk kez ciddi anlamda sarstı.
Bir duvar yazısı, bir halkın suskunluğunu bozan tarihsel bir devrim ateşine dönüştü.1918’de Osmanlı ordusunun çekilmesiyle Suriye topraklarına Fransız işgali girdi; Paris, giderken arkasında kendi çıkarlarına göre dizayn edilmiş kukla yönetimler bıraktı. 1946’da kağıt üzerinde bağımsızlık ilan edildi ama ülke kısa sürede darbeler, askeri cunta rejimleri ve sistematik despotluk dönemine sürüklendi.
Suriye, gerçek anlamda “özgürlük nedir?” sorusunu bile soramadan Esed ailesinin demir yumruğu altına girdi. 1970’te darbe ile iktidara gelen Hafız Esad, ülkeyi onlarca yıl korku ve baskıyla yönetti. 2000’de koltuğu bu kez oğluna, Beşar Esad’e devretti; böylece Esad hanedanlığının ikinci perdesi açıldı.
Suriye halkı iki kuşaktır aynı kabusun içinde, nefes almaya çalışan bir toplum haline geldi.2011’den 2024’e kadar rejim ve onu ayakta tutan dış aktörler eliyle 600 binden fazla Suriyeli hayatını kaybetti.
Ülke nüfusunun yarısından fazlası yerinden edildi; şehirler, kasabalar, köyler adeta haritadan silindi.
Bu ağır bedel, devrim ateşini söndürmedi, tam tersine diri tuttu.
Savaş yılları boyunca 10 milyona yakın Suriyeli, komşu ülkelere ve dünyanın dört bir yanına savruldu; bugün yaşanan dönüş dalgası da bu büyük dağılmanın ardından geliyor.8 Aralık 2024, Suriye tarihine Esad hanedanlığının fiilen sona erdiği gün olarak geçti.
Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) öncülüğündeki muhalif güçler, Dera’daki duvar yazısından tam 13 yıl sonra başkent Şam’ı ele geçirerek Esad rejimini sonlandırdı.Bu son perdenin başlangıcı 27 Kasım sabahı İdlib’de atılmıştı.
İdlib’den başlayan taarruz, adeta bir yıldırım gibi Suriye’nin kuzey ve batı hattına yayıldı; 30 Kasım’da Halep, 5 Aralık’ta Hama, 7 Aralık’ta Humus düştü.
Ve 8 Aralık’ta devrimciler Şam’a girdi; Esad rejimi tarihin karanlık sayfalarına gömüldü.
O sabah mücahitler Şam’ın kalbine ilerlerken, Beşar Esad çoktan bir Rus uçağına binmiş, yıllarca demir yumrukla yönettiği halkına yine sırtını dönüp ülkeyi terk etmişti. 54 yıl sonra ilk kez Suriye halkı kendi kaderini eline aldığını hissetti.HTŞ’nin önderi, yıllarca “Ebu Muhammed el-Colani” adıyla bilinen Ahmed Şara bu askeri zaferin ardından siyasi sahnenin de merkezine oturdu.
Şam’ın düşmesiyle birlikte rejimin simgesi haline gelen cezaevleri –başta Sednaya– halk tarafından boşaltıldı; 2011’de başlayan halk ayaklanması kendi iç mantığı açısından “nihai hedefe” ulaştı.
Kısa süre içinde yeni güç dengesini resmileştiren adımlar atıldı.
Ahmed Şara, geçiş sürecini yönetmek üzere geçici cumhurbaşkanı ilan edildi.
Rejim cezaevlerinin boşaltılması ve devletin korku aygıtının dağılması, Suriye’nin yeni dönemine sembolik bir eşik olarak kayda geçti.Türkiye’nin Sabrı: Direnişi 13 Yıl Ayakta Tutan Stratejik KolonSuriye dosyasının görünmeyen ana aktörlerinden biri, 2011’den itibaren sahada ve masada rest çeken Türkiye oldu.
Ankara, Suriye sınırında bir terör devletçiğinin oluşmasını engellemek, sivilleri korumak ve muhalefeti ayakta tutmak için 13 yıl boyunca sabırlı ve ilkeli bir çizgi izledi.
İnsani yardımlardan diplomatik hamlelere, sahadaki askeri varlıktan güvenli bölge girişimlerine kadar atılan her adım, Suriye direnişinin ayakta kalmasını sağlayan stratejik sütunlardan biri haline geldi.
Bugün yeni Suriye yönetimi, kendi siyasi meşruiyetini de kısmen bu uzun soluklu destek zeminine borçlu.Askeri zaferin ardından asıl zor olan kısma, yani “yönetmeye” geçildi.
Şubat 2025’te Şam’da Ulusal Diyalog Konferansı toplandı; yeni Suriye’nin adalet, reform ve istikrar başlıklarını masaya yatıran bu toplantı, sivil bir devlet hedefinin ilk resmi işaretiydi. 13 Mart’ta Ahmed Şara’nın imzaladığı geçici anayasa ile beş yıllık bir geçiş çerçevesi çizildi. 5 Ekim 2025’te yeni parlamento oluşturuldu; Şara kabineyi atadı, Baas Partisi ve Esad döneminin istihbarat yapıları tasfiye edildi.
Devlet yeniden yapılandırılırken özellikle Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar yeni düzenin arkasında duran başlıca uluslararası aktörler olarak öne çıktı.Devrimin İlk Yılı: Beklenenin Ötesinde Bir DirayetBir yıl sonra, yani bugün itibarıyla Suriye’de hala devrimin ulaşmadığı bölgeler, kırılgan cepheler ve ciddi riskler mevcut.
Buna rağmen, ilk yıl sonunda yeni düzenin tamamen çökmemiş olması bile başlı başına bir “dirayet testi” olarak okunuyor.Ahmed Şara’nın itidalli ve görece pragmatik rotası, toplumun önemli bir kesiminde “en azından bu kez sözünü tutma ihtimali olan bir lider” algısı yarattı.
Yaptırımların kısmen kalkması, diplomatik tanınmanın artması ve Suriye’nin yavaş da olsa ayağa kalkması, bu algıyı besleyen temel unsurlar.Suriye iç savaşı, çağımızın en büyük mülteci krizlerinden birini yaratmıştı.
Bugün, devrimden sonraki ilk yılda tablo yavaş yavaş tersine dönmeye başladı.
Son bir yılda 2,6 milyon Suriyeli evine döndü; bunların 780 bini yurtdışından geldi.
Özellikle Halep, Humus ve Şam kırsalı geri dönüşlerin odak noktaları oldu.
Avrupa ülkeleri sığınma rejimlerini sertleştirip yeni başvuruları zorlaştırırken, Türkiye “gönüllü dönüş” modelini öne çıkarıyor.Başta Türkiye olmak üzere pek çok ülkeden Suriyeliler yurtlarına dönüyor.
Bir yılda yaklaşık bir milyon kişi evine kavuştu; harap kentlerde bile hayat yeniden filizleniyor.
Bu geri dönüşler, devrimin halk nezdinde gerçek bir karşılık bulduğunu gösteren en somut verilerden biri.Ahmed Şara: “Devlet Başkanlığına” Uzanan Zorlu YolBir zamanlar dünya kamuoyunda “Ebu Muhammed el-Colani” olarak anılan Şara, bugün bir halkın meşru lideri kimliğiyle sahnede.
Yıllarca İdlib’de kurduğu model yönetim, aslında devlet başkanlığına hazırlık stajı niteliğindeydi.
Artık uluslararası arenada tanınan bir figür; içeride ise istikrarın garantisi olarak görülmek istenen bir lider.
Ancak bu yükseliş, beraberinde ciddi bir tartışmayı da getiriyor: Şara, Suriye’yi demokrasiye mi taşıyacak, yoksa “yeni bir tek adam” rejimini mi inşa edecek?Esad rejiminin düşmesiyle iç savaş sona ermiş olsa da ilk yıl içerisinde yeni yönetimi sarsan ağır güvenlik krizleri yaşandı.
Mart 2025’te Lazkiye’de eski rejim milislerinin başlattığı ayaklanmanın bastırılması sırasında sivillere yönelik katliam iddiaları gündeme geldi; uluslararası baskı sertleşti.
Temmuz 2025’te bu kez güneydeki Süveyda’da Dürziler ve Bedeviler arasında patlak veren çatışmalar, 23 Temmuz’a dek süren ve 1000’den fazla can alan bir şiddet sarmalına dönüştü.
Bu tablo, Şara yönetiminin iç barışı sağlamakta ve sahadaki silahlı unsurları kontrol etmekte zorlandığını çıplak biçimde ortaya koydu.PKK/PYD – SDG Dosyası: Kuzeydeki DüğümSuriye’nin kuzeyi, devrimden sonra da ülkenin en karmaşık denklemlerinden biri olmaya devam ediyor.
PKK/YPG ağırlıklı yapılar ve onların omurgasını oluşturduğu SDG (Suriye Demokratik Güçleri), yıllarca ABD desteğiyle IŞİD’e karşı “savaşmış” (tartışmalı bir süreç şerhiyle), aynı zamanda Türkiye açısından ciddi bir güvenlik tehdidine dönüşmüştü.10 Mart 2025’te Şam’da Ahmed Şara ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında önemli bir mutabakat imzalandı.
Bu anlaşma, SDG’nin kontrol ettiği bölgelerin Şam’a entegrasyonunu, sınır kapılarının ve bazı stratejik noktaların devrini ve PKK/YPG unsurlarının silahsızlandırılmasını öngörüyordu.Ankara bu süreci dikkatle ve temkinli bir destekle izliyor.
Şara’nın “Suriye’nin bütünlüğü kırmızı çizgimizdir” vurgusu hem iç kamuoyuna hem de Türkiye’ye verilmiş açık bir mesaj niteliğinde.
Buna rağmen, sahada kuzeydeki düğüm tam çözülmüş değil.
İsrail destekli PKK/YPG varlığı hem Suriye hem Türkiye için güvenlik riski olmayı sürdürüyor.
Şam, Ankara ile tam koordinasyon içinde bu terör yapılanmasını tasfiye etmeye kararlı olduğunu sürekli yineliyor.İsrail’in Gölgesi: En Büyük Tehdit, En Derin KışkırtmaDevrim sonrası sahnenin gizli ama belirleyici aktörlerinden biri İsrail.
Tel Aviv, Nusayri azınlık, Dürziler ve PKK/YPG üzerinden Suriye’yi bölmeye çalışan, ülkeyi istikrarsız ve zayıf tutmak isteyen bir çizgi izliyor.
Son bir yılda İsrail’in Suriye’ye bin hava saldırısı düzenlediği, 400 kez de sınır ihlali yaptığı ifade ediliyor.
Şam yönetimi bu tehdide karşı özellikle Türkiye ile ortak bir duruş sergilemeye çalışıyor; İsrail’i “kriz ihraç eden bir aktör” olarak tanımlıyor.Diğer yandan Türkiye, yeni Suriye’yle ilk resmi temasları kuran ülke oldu.
Şara ile yapılan görüşmeler, hem güvenlik işbirliğinin hem de siyasi normalleşmenin kapısını açtı.
Suudi Arabistan, 6 milyar dolarlık yatırım taahhüdüyle Şam’a sadece siyasi değil ekonomik bir kredi de açtı.
ABD, Şara’yı Beyaz Saray’da ağırlayarak Sezar Yaptırımlarını geçici olarak askıya aldı; Suriye’yi IŞİD ile mücadele koalisyonunun resmen bir üyesi ilan etti.
Rusya ise Esad’ın gidişini fiilen kabul ederek, Tartus deniz üssü gibi çıkarlarını koruma şartıyla yeni yönetimle çalışmaya başladı.
Böylece Suriye, ilk kez aynı anda Türkiye, Körfez, ABD ve Rusya ile farklı boyutlarda ilişki kuran, çok vektörlü bir dış politika zeminine adım attı.Doha’da Spot Işıkları Altında: Şara Beklenen Lider mi?Ahmed Şara’nın uluslararası meşruiyetinin en sembolik sahnelerinden biri de geçtiğimiz hafta sonu Doha’da yaşandı.
Doha Forumu’na katılımı, yeni Suriye liderinin “sadece sahada değil, diplomaside de varım” mesajıydı.
CNN’den Christiane Amanpour’un ismini anons etmesiyle salonda yükselen alkış, aslında devrim sonrası Suriye’nin dünyaya açılan ilk yüzünün kim olduğuna dair bir teyitti.
Şara’nın sahneye çıkışı, devrim sonrası Suriye’nin küresel kamuoyuna verdiği ilk güçlü görüntü olarak kayda geçti.
Doha Forumundaki en dikkat çekici anlardan biri, Şara’nın kendi savaş geçmişine dair kurduğu cümlelerdi: “Ben şerefli bir mücadele verdim. 20 yıldan fazla birçok cephede savaştım ama hiçbir sivile zarar vermedim.”Sivillere yönelik şiddeti asla uygulamadığını ve onaylamadığını vurgulayan bu çıkışı, salonda alkışlarla kesildi.
Yeni Suriye’nin ahlaki duruşunu tarif etmeye çalışan Şara, böylece eski rejim ve bölgedeki diğer aktörlerle arasına net bir çizgi çekmeyi hedefledi.Kadın hakları ve özgürlükler başlığı, Şara’nın “geçmişi” nedeniyle en çok sorgulanan alanlardan biri.
Bu konuda İdlib’deki yönetim tecrübesine atıfta bulundu Şara ve orada kurulan üniversitenin 26 bin öğrencisinin üçte ikisinin kadın olduğunu, şimdi de hem devlette hem özel sektörde aktif olduklarını hatırlattı.
Devrim sonrası bu çizginin devam edeceğini, kadınların eğitim ve istihdamdaki varlığının artarak süreceğini söyledi.
Kendisine yönelik önyargılarla ve ithamlarla dolu yaklaşımı yumuşatan şu cümleyi kurdu: “Suriye’de kadınlar için korkmanıza gerek yok.
Asıl Suriye erkeği için kaygılıyız.” Salondan yükselen kahkahalar, bu cümlenin siyasi olduğu kadar sembolik bir güvence olarak algılandığını gösterdi.Terörün Tanımı Kimde?
Gazze, Suriye ve Çifte Standart“Terörist” suçlamasıyla yıllarca anılan Şara, bugün bu kavramı tersine çeviren bir söylem kuruyor.
Esad rejiminin ve İsrail’in sivillere yönelik şiddetini hatırlatarak şu itirazı yükseltiyor: Sivilleri katledenler terörist sayılmazken, onlara karşı savaşanların damgalanmasına razı olmayacaklarını vurguluyor.Gazze’de on binlerce sivilin öldüğü, Suriye’de yüzbinlerce insanın hayatını kaybettiği bir tabloda, “vahşetin kriterini kimin belirlediği” sorusunu soruyor.
Bu çifte standardın teşhiri, Suriye’deki devrimin meşruiyetini kendi anlatısı açısından güçlendiriyor.
Yeni Suriye, sessizliğin değil, adalet talebinin sesi olma iddiasında.Bağımsız, Bağlantısız Suriye ve Batı’nın Tahammül TestiBağımsız, hiçbir bloğa tam anlamıyla eklemlenmemiş bir Suriye fikri, Batılı başkentlerde merakla takip ediliyor. 1918’den beri bölgeyi şekillendiren güçler için bu devrim, “bizim çizdiğimiz haritaların dışına çıkan ilk büyük siyasi hamle” gibi görülüyor.
Şara, değişen dünya dengesinde Suriye’yi “onurlu bir çizgide” tutmak istediklerini sık sık vurguluyor.
Bu, ne tamamen Batı’ya ne tamamen Doğu’ya yaslanan, Türkiye, Körfez, ABD ve Rusya arasında denge arayan bir dış politika arayışına işaret ediyor.Yüz yıl sonra ilk kez kendi kaderini kendi çizmeye başladığını iddia ediyor.
Bu iddianın, Batı’nın tahammül sınırlarını ne ölçüde zorlayacağı ise önümüzdeki yılların ana dosyalarından biri olacak.
Suriye 14 yıllık yıkımın ardından şimdi yeniden ayağa kalkma, toplumsal barışı sağlama ve demokrasiye giden yolu inşa etme çabasında.
Ahmed Şara liderliğindeki yeni yönetim hem ulusal bütünlüğü hem uluslararası meşruiyetini korumak için ince bir denge yürütüyor.Zaferin arkasından gelen bu ilk hassas yıl Suriye’nin geleceğine dair önemli ipuçları taşıyor: Bir yanda milyonların dönüşü, yeniden canlanan şehirler, açılan okullar, kurulan yeni kurumlar… Diğer yanda mezhep temelli şiddet riski, kuzeydeki düğüm, İsrail gölgesi ve batılı gözlemcilere göre “yeni bir otoriterliğe kayma” ihtimali.
Suriye şurası gerçek ki “umut ile tehdit” arasında bir eşikte duruyor.
Bu eşikten hangi yöne geçileceğini ise hem Suriyelilerin içeride vereceği kararlar hem de dış dünyanın bu yeni Suriye’ye yaklaşımı belirleyecek.