Haber Detayı
Fon ekosisteminin güçlenmesi için düzenlemeler hızla hayata geçecek
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) tarafından düzenlenen Portföy Yönetimi Zirvesi, İstanbul'da gerçekleşti. Zirvede konuşan Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı İbrahim Ömer Gönül, “Yanlışı olanın gözünün yaşına bakmayız” diyerek fon ekosisteminin güçlenmesi ve sektörün en yüksek standartlarda ilerlemesi için gerekli tüm düzenlemelerin hızla hayata geçirileceğini söyledi.
SELENAY YAĞCI Fon piyasasının son yıllarda büyüklük, ürün çeşitliliği ve yatırımcı tabanı bakımından önemli bir dönüşüm yaşadığını söyleyen Gönül, fon ekosisteminin bugün yalnızca yurtiçi tasarruf sahipleri tarafından değil, uluslararası yatırımcılar tarafından da yakından izlendiğini ve güven duyulan bir yapıya ulaştığını belirterek, bu dinamizmi sürdürülebilir kılmak için sektörün ihtiyaçlarına hızlı çözüm üretmenin öncelikleri arasında yer aldığını vurguladı.
Gönül, Kasım sonu itibarıyla 87 portföy yönetim şirketinin toplam 11,2 trilyon TL fon büyüklüğünü yönettiğini; menkul kıymet, gayrimenkul, girişim sermayesi, emeklilik ve borsa yatırım fonları dahil olmak üzere çok sayıda fon tipinin aktif olduğunu aktardı.
Düzenlemeler tarafında ise, finansal raporlamanın sadeleştirilmesi, fon yükümlülüklerinin azaltılması ve dijitalleşmenin güçlendirilmesi hedefiyle adım attıklarını söyleyen Gönül; yatırım fonlarının finansal raporlarının kamuya açıklanma sürelerinin yeniden düzenlendiğini, fon kurucularının ve bağımsız denetim kuruluşlarının iş yükünü azaltacak daha işlevsel bir raporlama takvimi oluşturulduğunu ifade etti.
Sürdürülebilirlik ve dijitalleşme doğrultusunda serbest fonlara ilişkin kamuyu aydınlatma belgelerinde yalnızca KAP’ta yayımlanmasının yeterli görüldüğünü ve böylece mükerrer bildirim yükümlülüklerinin tamamen kaldırıldığını belirten Gönül, ayrıca GYF ve GSYF’lerin finansal raporlarını SPK’ya gönderme zorunluluğunun kaldırıldığını kaydetti.
Temmuz ayında alınan İlke Kararı ile GYF portföylerinde metruk, ekonomik ömrünü tamamlamış veya gelir üretmeyen yapıların, değerleme raporuyla doğrulanması ve yapının yıkılacağının SPK’ya bildirilmesi halinde “arsa” niteliğiyle portföye dahil edilebilmesinin sağlandığını anlatan Gönül, bu adımın özellikle kentsel dönüşüm bölgelerinde fonları daha hızlı ve etkin kıldığını söyledi.
Altın ağırlıklı yatırım fonlarında ise değerleme sürecinde, Borsa İstanbul’da yalnızca tescil amacıyla yapılan işlemlerin fiyat dalgalanmasına yol açtığına dikkat çeken Gönül, bundan böyle değerlemede Borsa İstanbul’un tescil amaçlı işlemleri hariç tutan ağırlıklı ortalama fiyatının kullanılacağını bildirdi.
Ayrıca, serbest fonlar ve para piyasası fonlarındaki gelişmelerin Finansal İstikrar Komitesi’nde kapsamlı şekilde değerlendirildiğini, finansal istikrara etkileri ve alınabilecek makro ihtiyati tedbirlerin ele alındığını da sözlerine ekledi.
Yatırım fonlarında yatırımcı sayısı 5,6 milyon TKYD Başkanı Yaman Akgün, fonların doğrudan yatırımlarının 534 milyar liraya, pay senedi yatırımlarının 1 trilyon liranın üzerine ve özel sektör tahvili yatırımlarının 109 milyar liraya çıktığını; yatırım fonu yatırımcı sayısının da 2022 sonundaki 3,5 milyondan Kasım 2025 itibarıyla 5,6 milyona yükseldiğini söyledi. ■ “Riskler masada, doğru yönetilirse 2026’da rüzgâr arkadan esebilir” Türkiye Ekonomisi ve Dünya Jeopolitik Senaryoları panelinde EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ moderatörlüğünde konuşan Prof.
Dr.
Hakan Kara, küresel piyasalarda “ticaret savaşları geride kaldı” algısının güçlenmesine karşın risklerin hâlâ masada olduğunu söyledi.
Kara’nın dikkat çektiği diğer başlıklar ise finansal piyasalarda özellikle banka dışı alanlarda iflas risklerinin öne çıkması ve ABD Merkez Bankası’nın (Fed) siyasi baskı tartışmaları eşliğinde “orantısız” faiz indirimlerine gidebilme ihtimali oldu.
Kara, bu risklerin iyi yönetilmesi halinde ise 2026’da sermaye akımları açısından Türkiye lehine bir zemin oluşabileceğini belirterek “rüzgârın arkadan esebileceği” bir yıla işaret etti.
Kara, Türkiye cephesinde Kara, sıkı para politikasına rağmen talebin neden tam soğumadığını üç faktörle açıkladı: 2021 sonrası belirginleşen gelir/servet dağılımı bozulması, kayıt dışı ekonominin talebi beslemesi ve deprem harcamalarıyla artan kamu harcamalarının yarattığı destek.
Kur politikasında ise aylık kademeli artışlarla sürdürülen mevcut kur rejiminin “çıkışı zorlaştırdığını” söyleyen Kara, buna rağmen kısa vadede dezenflasyon hedefi nedeniyle sınırlı reel değerlenme ihtiyacının sürebileceğini ifade etti.
Kara, kısa vadeli beklentilerini de “şok olmaması” koşuluyla büyümede %4 civarı, enflasyonda %25 civarı olarak paylaştı. 2027’nin seçim yılı olabileceğine dikkat çeken Kara, seçim döneminde yeniden genişlemeci adımların gelmesi halinde “musluklar açıldığında kurun nasıl tutulacağı” sorusunun ise net bir yanıtının bulunmadığını dile getirdi. 2026'da ekonomi programında değişiklikler yapılabilir Beykoz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.
Dr.
Ahmet Kasım Han, asıl belirleyici dalganın önümüzdeki 20-25 yıla yayılan “VUCA” (belirsizlik, oynaklık, kaygı) çağının ağırlaşması olacağını söyledi.
Kasım Han’a göre üç temel kırılma öne çıkıyor: “insan olmanın” biyoloji ile bilişimin birleşmesiyle yeniden tanımlanması, teknolojide üretim ve değer yaratma biçimlerinin kökten dönüşmesi ve bunun sonucu olarak kural-temelli uluslararası düzenin çözülüp gücün sisteme yayılması.
Bu tablo, ülkelerde artan toplumsal endişenin seçim süreçlerini de zorlayabileceği; “çözüm” yerine “slogan” üreten liderlik riskini büyütebileceği uyarısıyla tamamlandı.
Türkiye takvimine dönen Kasımhan, 2026’nın son çeyreğinden itibaren ekonomi yönetimi ve programda belirgin değişiklikler beklediğini, 2027 Kasım’ında seçim ihtimalini yüksek gördüğünü ve seçmen davranışını etkileyecek bir iktisadi dönüşüm için 6-12 aylık gecikme süresi nedeniyle bu değişimin daha erken başlayabileceğini dile getirdi.
Jeopolitik başlıkta Kasımhan, altın fiyatlarının Türkiye’ye destek verdiğini, ülkenin coğrafi ve siyasi konumu nedeniyle “oyunun dışında kalamayacağını” ifade ederken, bunun aynı zamanda sürekli risk yönetimi zorunluluğu doğurduğunu söyledi.
Enerji fiyatlarının avantaj sağladığını ancak Türkiye’nin Rusya’ya yüksek enerji bağımlılığı nedeniyle bu avantajın sürdürülebilirliğinin sorgulanması gerektiğini belirten Kasımhan, rezervlerde “seviyeden çok kalite” vurgusu yaptı; ABD ile ilişkilerde ise kişisel diplomasi kanalıyla hareket alanı bulunduğunu, fakat “dostluk” maliyeti uyarısını da ekledi.
Ukrayna, Suriye, Gazze ve Kafkasya’daki savaşların bitmesi halinde yeniden imar dalgasının (toplam büyüklüğü 1 trilyon doların üzerinde) Türkiye için fırsat yaratabileceğini söyleyen Kasımhan, bunun için üretim altyapısının korunması gerektiğini vurguladı.
Kısa vadede büyümenin 4,9’un altında kalacağını belirten Kasımhan, 2026’da TL’de ilk yarıda daha hızlı, ikinci yarıda daha yavaş bir değerlenme beklediğini; olağanüstü siyasi/jeopolitik şoklar olmadıkça kur şoku öngörmediğini, 2026’yı ise 2027’ye hazırlık açısından “zor ama fırsat” yılı olarak tanımladı.