Haber Detayı

Saray sofralarından şiir dizelerine: Türk kahvesinin gizli kalmış hikayesi
Viral liste ahaber.com.tr
04/12/2025 22:54 (3 hafta önce)

Saray sofralarından şiir dizelerine: Türk kahvesinin gizli kalmış hikayesi

Yemen’de ortaya çıktığı düşünülen kahve, 16. yüzyıldan itibaren başlayan uzun yolculuğuyla günümüze kadar ulaşmış köklü bir geleneğe sahip. Günümüzde de hala popülerliğini koruyor. Geçmişten bugüne keyifle içilen Türk kahvesinin tarihsel serüvenini ve klasik edebiyattaki yerini sizler için hazırladık.

Kökeni Yemen'e dayanan kahve, 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı kültürüyle şekillenen uzun yolculuğunu günümüze kadar sürdürerek eşsiz bir gelenek haline geldi.

Aradan geçen yüzyıllara rağmen üretimi ve tüketimi daima ilgi gören kahve, özellikle Türk kahvesiyle dünya kültüründe özel bir yer edindi.

Tarih boyunca keyifle tüketilen bu kadim içeceğin serüveni yeniden gündeme gelirken, klasik edebiyatta bıraktığı izler de dikkat çekiyor.

Habeşistan'dan Yemen'e Uzanan Yolculuk: Kahve Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Kahvenin ortaya çıkışı Habeşistan'a kadar uzanıyor.

İlk dönemlerde yiyecek olarak tüketilen kahve, 15. yüzyılın başlarında Yemen'de tanınmaya başladı ve yüzyılın sonlarına doğru içecek haline gelerek hızla yaygınlaştı. 16. yüzyılın başlarında Mekke'ye, ardından Kahire'ye ulaştı; yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise İstanbul'da kendine sağlam bir yer edindi. 17. yüzyılın ortalarında önemli Avrupa şehirlerine kadar yayılarak uluslararası bir kültüre dönüştü.

Kahvenin Yemen'e kim tarafından getirildiğine dair farklı anlatımlar olsa da ilk olarak tasavvuf çevrelerinde ilgi gördüğü belirtiliyor.

Bu çevreler özellikle zikir ve ibadet sırasında kahvenin uyanık ve dinç tutan etkisinden yararlanıyordu.

Osmanlı'da Kahve Kültürü İslam Ansiklopedisi'ne göre 16. yüzyılın ortalarında İstanbul'da bilinir hale gelen kahve, kısa sürede sosyal hayatın merkezine yerleşti.

Evliya Çelebi'nin aktardığına göre yalnızca İstanbul'da 300'den fazla kahvehane bulunuyordu.

Bu mekanlar, sohbetlerin, edebi tartışmaların ve gündelik buluşmaların en önemli adresi haline geldi.

Osmanlı döneminde kahve ticaretinin merkezi Mısır Çarşısı'ndaki Tahta Han, Kapan-ı Asel ve Laz Ahmed Ağa gibi ünlü dükkanlardı.

Yemen'den gelen kahve, gemilerle limanlara ulaştırılıyor, ardından hanlara taşınıp esnafa dağıtılıyordu.

Kahvenin bozulmaması için özel zembillerde kat kat sarılması ise o dönemin özenli ticaret anlayışını ortaya koyuyordu.

Osmanlı'da Kahvehane Kültürü Kahvehaneler, Osmanlı toplumunda sosyalleşmenin en önemli duraklarından biri oldu.

Bu mekanların ilk örnekleri 16. yüzyılın başında Mekke, Kahire ve Şam'da ortaya çıktı.

Aynı yüzyılın ortalarında İstanbul'da da açılmaya başladı.

İslam Ansiklopedisi'nde yer alan bilgilere göre tarihçiler, İstanbul'daki ilk kahvehanelerin 1550'li yıllarda açıldığını söyler.

Peçuylu İbrahim, ilk kahvenin Halepli Hakem ve Şamlı Şems tarafından Tahtakale'de 1554-1555 yıllarında satıldığını yazar.

Bu tarihten sonra kahvehanelerin sayısı hızla arttı.

Kanuni döneminin sonlarına doğru şehirde 50'den fazla kahvehane vardı. 1700'lü yıllara gelindiğinde bu sayı binleri geçti.Kahvehaneler yalnızca kahve içilen yerler değildi.

Farklı sosyal sınıflardan insanlar buralarda bir araya geliyordu.

İnsanlar sohbet ediyor, tartışıyor, oyun oynuyor ve siyasetten edebiyata birçok konuda konuşuyorlardı.

Bu yönüyle kahvehaneler, halkın sesini duyurduğu bir kamu alanına dönüştü.

Tanzimat sonrasında bazı kahvehaneler kıraathaneye dönüştü.

İçlerinde gazete, dergi ve kitap bulundurulmaya başlandı.

Kahve ve Divan Edebiyatı Divan Edebiyatı döneminde kahveyle barışık olmayan ve kahveyi özellikle rengi bakımından kötüleyen şairler bulunuyordu.

Bu şairlerin dışında kahveden övgüyle bahseden isimler de vardı.

İrte derse çıkamaz gice kitâba bakamaz Eger içmezse müderris iki fincân kahve (Nev'î) Müderris: Medresede ya da cami'de ders veren kişi İrte: Erte Gice: Gece Nev'î bu beytinde Müslümanın kahve içmekle kâfir olmayacağını tam tersine kahve sayesinde hocaların geceleri de kitap okuyup ders hazırlığı yapabildiklerini ve sabah da derse gidebildiklerini ifade etmiştir.

Ol benefşî hat gelir evvelde la'l-i dilbere Kahve der-peydir bezmde âdetâ gül-şekkere (Nedîm) Benefşî: Mor renk, menekşe rengi La'l-i dilber: Sevgilinin dudağı Bezm: Meclis, dernek Hat: Çizgi Gül-şekker (Gülbeşeker): Bir çeşit gül tatlısı Kahve o dönemlerde hem meclislerde yerini almış hem de farklı yönlerden benzetmelere konu olmuştur.

Nedîm de bu beytinde mecliste gül tatlısından sonra ikram edilen kahveyi sevgilinin dudağının etrafındaki ayva tüylerine benzetmiştir.

Dil-i mahzûn bulurdı kahve vü berş ile Bâkî zevk Dirîgâ aradan zevk-i dil-i mahzun ise gitdi (Bâkî) Dil-i mahzun: Üzgün gönül Vü: ve Berş: Keten yaprağı ile yapılan keyif verici mâcun Dirîgâ: Yazık (Bâkî!

Mahzun gönül kahve ve berş ile zevk bulurdu (ancak) ne yazık ki aradan mahzun gönlün zevki gitti.) Bâkî bu beytinde hüzünlü gönlün kahve sayesinde zevk bulduğunu dile getirmiştir.

Öte yandan Bâkî'nin kahveden kötü bahsettiği beyitleri de bulunmaktadır.

El ayak tutmaz oldı sermâdan Kahve-nûş oldı cümle ehl-i safâ (Gelibolulu Mustafa Ali) Sermâ: Kış, soğuk Nûş:İç- Safâ: Huzur, rahat Gelibolulu Mustafa Ali'nin bu beytinde ise kış mevsiminde soğuğun etkisini kırmak için kahve içme eylemi anlatılmıştır.

Neş'e-bahş olmadadur tab'-ı erbâb-ı dile Ülfet-âmîz-i mahabbetdir gelicek bir yere kahve (Hilmî) Erbâb-i dil: Gönül erbabı Neş'e: Mutluluk Ülfet: Alışma, kaynaşma, ahbaplık etme Hilmî'ye ait bu beyitte kahvenin gönül sahibi insanlara neşe ve huzur verdiğini, gittiği her yerde dostluk ve samimiyeti artırdığını anlatmaktadır.

İlgili Sitenin Haberleri