Haber Detayı
Altın Madencileri Derneği Başkanı Yücel: Küresel maden savaşında yeni merkez Türkiye olabilir
Avrupa ve ABD’nin kritik minerallerde Çin’e bağımlılığı tarihsel bir kırılma yaratırken, jeopolitik konumu ve zengin rezervleriyle Türkiye için eşine az rastlanır bir fırsat penceresi açıldığına değinen Altın Madencileri Derneği Başkanı Hasan Yücel, doğru politikalarla Türkiye’nin, 2030 sonrası küresel tedarik zincirinin en stratejik aktörlerinden biri olabileceğini dile getirdi.
Antik Çağ’da yalnızca üç metalin (bakır, kalay, demir) insanlığın teknik kapasitesini belirlediği, Orta Çağ ile Sanayi Devrimi arasında metal çeşitliliğinin 20’nin üzerine çıktığı, bugün ise 80’in üzerinde metal ve kritik elementin teknolojinin ve uygarlığın temelini oluşturduğu düşünüldüğünde, metal çeşitliliği arttıkça medeniyetin sıçrama yaptığı daha net görülüyor.
Teknolojik ve ekonomik devrimlerin gerçek tetikçisi madenlerdir.
Sanayi Devrimi’nin öncesinde kömürün keşfi ve ardından petrolün devreye girmesi, hem Avrupa hem Amerika için ekonomik yükselişin ana lokomotifi oldu. “Bugünkü kritik mineraller ise ülkelerin güvenliğinin kırmızı çizgisi haline geliyor” diyen Altın Madencileri Derneği Başkanı Hasan Yücel, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yeşil Dönüşüm ve Enerji Dönüşümü devasa yatırımları tetiklerken, elektrikli araçlardan batarya teknolojilerine, rüzgâr ve güneş altyapısından dijital endüstrilere kadar her alanda belirli madenlere duyulan talep keskin şekilde artıyor.
Bu nedenle kritik mineraller ve altın gibi stratejik madenler artık yalnızca bir hammadde değil; enerji güvenliği, ekonomik strateji ve teknolojik rekabet açısından belirleyici bir unsur hâline geliyor.” Yeraltı kaynakları dünyanın güç dengesini değiştiriyor Son 30–40 yılda Avrupa ve Amerika’nın, kişi başı gelir yükseldikçe kritik sektörleri başka ülkelere kaydırdığını dile getiren Yücel, “Üretimi dışarıda yaptırırım, hammaddeyi dışarıdan alırım anlayışı Batı’nın ortak tavrı oldu.
Bu tercih bugün kritik minerallerin neredeyse tamamının Çin’in kontrolüne geçmesine yol açtı.
Öyle ki Çin bugün, lityum-iyon bataryalarda yüzde 77, nadir toprak elementleri rafinasyonunda yüzde 89, güneş paneli üretiminde yüzde 80’in üzerinde paya sahip bulunuyor.
Bu tablo ekonomik olduğu kadar siyasi bir kırılmayı da tetikliyor; kaynak hâkimiyeti teknolojiden enerjiye tüm sektörlerde belirleyici güç haline geliyor.
Yaşanan krizin temel nedeni, Avrupa ve Amerika’nın kendi kaynak zincirini yönetememesi.
Madenlerden kritik minerallere, ara mamullerden nihai ürünlere kadar uzanan zinciri kontrol edemedikleri için stratejik üstünlük büyük ölçüde Çin’e kaydı.
Bu kırılma, dünya liderliğini değiştirme potansiyeli taşıyor.” Maden kaynaklarını iyi planlarsak küresel aktör oluruz Türkiye’nin bu güçlü konumunun maden kaynaklarını planlama ve geliştirme kabiliyetiyle birleştiğinde daha da değer kazandığının altını çizen Yücel, “Türkiye, Çin’in küresel etkisini dengeleyebilecek; Orta Asya’ya yakınlığı sayesinde alternatif tedarik çözümleri sunabilecek; Afrika ile geliştirdiği ilişkileri ekonomik iş birliğine dönüştürebilecek stratejik bir ağın merkezinde bulunuyor.
Küresel ekonomi yeşil dönüşümle birlikte yeni bir sanayi dönemine ilerlerken kritik mineraller bu dönüşümün en stratejik girdisi hâline geldi.
Avrupa’nın yakın tedarik ihtiyacı, Çin’in hâkimiyeti ve artan küresel talep, Türkiye için eşine az rastlanır bir kapı aralıyor.
Doğru politikalarla Türkiye; kritik minerallerde bölgesel merkez, Avrupa’nın güvenilir tedarikçisi ve batarya–enerji teknolojilerinin değer zincirinde vazgeçilmez bir ortak hâline gelebilir.
Bu fırsat doğru yönetilirse, 2030 sonrası Türkiye ekonomisinin ana büyüme motorlarından biri madencilik olacak.
Enerji dönüşümü ve teknolojik üretimin hızla büyümesi, lityum, nikel, kobalt, grafit, bakır, nadir toprak elementleri ve altını küresel ekonominin en stratejik girdileri hâline getirirken; bu kaynakların büyük bölümünün Çin kontrolünde olması jeopolitiği köklü biçimde değiştiriyor.
Avrupa’nın yeni ve güvenilir tedarik ihtiyacı ise Türkiye’yi jeopolitik konumu, jeolojik çeşitliliği, kritik mineral potansiyeli ve dünyanın sayılı altın rezervlerine sahip ülkelerden biri olması nedeniyle eşsiz bir fırsat penceresine taşıyor.
Değer zincirini yöneten ülke olmalıyız Sürdürülebilirlik madencilik standartlarının yükselmesine vurgu yapan Yücel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin 2030’a kadar madenciliği büyümenin ana motoru yapabilmesi için yalnızca cevher üreticisi değil, değer zincirini yöneten bir ülke olması; rezerv envanterini güçlendirmesi, işleme–rafi ne tesisleri kurması, batarya ve altın teknolojilerinde katma değer üretmesi, AB ile uzun vadeli tedarik ortaklıkları geliştirmesi ve sürdürülebilir madencilik standartlarını yükseltmesi gerekiyor.
Bu adımlar atıldığında Türkiye, yeraltı kaynaklarının fakir bekçisi olmak yerine bölgesel bir maden üssüne ve küresel tedarik zincirinin kritik oyuncusuna dönüşebilir.”