Haber Detayı

Süper kahraman olmak cesaret ister
Yazarlar hurriyet.com.tr
30/11/2025 08:04 (3 hafta önce)

Süper kahraman olmak cesaret ister

10 yılı aşan bir serüven... Dostluklar, cesaret, kayıplar, başarılar... Dünya çapında fenomen haline gelen “Stranger Things”, son sezonuyla izleyiciye veda ediyor. Dizi ekibiyle yıllar süren bu yolculuğu, zaman içinde yaşadıkları değişimi ve duygularını konuştuk.

◊ Bu yıl sete adım attığınızda neler hissettiniz?- Millie Bobby Brown: Bu yıl setlerimiz akıl almazdı.

Özellikle bir set vardı ki, inşa edildiğinde şoke oldum.

Oyuncular olarak sahip olduğumuz ayrıcalıklardan biri hayal etmek zorunda kalmamaktı, çünkü her şeyin düşünüldüğü bir dünya ve mekânın içinde çalışıyorduk.

Bu büyük bir keyif.- David Harbour: Bu işin hem epik bir yanı var hem de çok samimi bir yanı.

Ben açıkçası o samimi olanı tercih ediyorum.

İki kişinin gerçekten karşı karşıya gelip duyguların özüne indiği, üç-dört sayfa süren o zengin sahneler için mücadele ediyorum.

Çünkü bence hikâyenin kalbi orada atıyor.SÜPER KAHRAMAN OLMAK CESARET GEREKTİRİYOR◊ Hikâyeyi sonlandırırken setteki ortam nasıldı?- Millie Bobby Brown: Hepimiz, kendi yolumuzda biraz dışlanmış gibiyiz.

Her birimizin kendine özgü bir tuhaflığı var.

Ve dizimizi bu kadar güçlü kılan şeyin de bu olduğunu düşünüyorum: Seyirciler kusurları olan, biraz farklı, biraz “kırık” o karakterlere bağlanabiliyor.

Ben de bu karaktere inanılmaz bir şekilde bağlandım.

Sette hiç kimse mükemmel değil.

Ve bu çok heyecan verici.

Çünkü tamamen kırılgan olabildiğin bir ortam oluşuyor, hepimiz öyleyiz.

Hepimiz tamamen kendimiz olabiliyoruz.◊ Karakteriniz cesaretli.

Bunun hayatınıza da yansıdığını, sizi daha cesur olmaya teşvik ettiğini düşünüyor musunuz?- Millie Bobby Brown: Ben zaten hep açık sözlü ve cesur biriydim.

Oyuncu olarak da hislerimle hareket ederim, o anda ne hissediyorsam ona göre oynarım.

Ama bu sezonda, özellikle Shawn’la (Levy) konuşurken çok daha fazla düşünerek hareket ettiğimi fark ettim.

Kendime “Yaptığım her şeyi doğru mu yaptım?” diye sordum.

Çünkü bu son şansımdı.

Dördüncü sezonda “Bu yıl Eleven’ın insan yanını oynamak istiyorum” demiştim ve bunu keşfetme fırsatım oldu.

Bu sezon ise “Tamam” dedim; “Şimdi bir süper kahramanı oynuyorum.

Bu rolü son kez oynayacağım.” Ve süper kahraman olmak çok cesaret gerektiriyor.

Utanmayı bir kenara bırakmam gerekiyordu, çünkü gerçekte uçmuyorken ellerini yere vurup uçuyormuş gibi davranıyorsun ve komik görünebilirsin. (Gülüyor) Ama ben içimdeki güçlü tarafı ortaya çıkardım.Shawn Levy - Noah Schnapp (Will Byers) - Millie Bobby Brown (Eleven) - David Harbour (Jim Hopper)HIZLANDIRILMIŞ BİR YETİŞKİNLİK GİBİYDİ◊ Peki bu yolculuk sizi bir insan olarak nasıl değiştirdi? - Millie Bobby Brown: Yani...

Artık bir anneyim. (Gülüyor) Ayrıca evliyim.

O yüzden epeyce değiştim diyebilirim.

Ben bu işe 10 yaşında başladım.

Burası bir okul gibiydi.

Burası oyuncu olmayı, hedefin, odaklanmanın ne anlama geldiğini, bir yönetmenle konuşmayı, not almayı öğretti.

Nasıl arkadaş olunur, nasıl destek olunur; bunları da öğrendim.Sanki hızlandırılmış bir yetişkinlik gibiydi, hem iyi bir insan olmayı hem de iyi bir partner olmayı öğreten bir süreç...

Ve tabii ki seni ister istemez büyütüyor, çünkü sürekli göz önündesin.

Seni izleyen çok insan var, özellikle de gençler.

Doğal olarak bu seni iyi kararlar vermeye itiyor; çünkü insanlara ilham olmak, birilerine fayda sağlamak istiyorsun.

Tüm bunlar beni büyüttü.

Çok derin, çok anlamlı ve etkisi büyük bir yolculuktu.

Çocukluğumdan yetişkinliğime geçişimi tamamen şekillendirdi diyebilirim.- Jamie Campbell Bower: Bu dizi için geçtiğim yaratıcı süreç, kariyerimde bir rol için yaptığım en derin ve en kapsamlı çalışma olabilir.

Bu işe karşı büyük bir sorumluluk hissettim.

Belki dizinin başarısı nedeniyle.

Ama aynı zamanda Matt ve Ross Duffer sayesinde.

Onlar hem entelektüel açıdan hem de duygusal zekâ açısından çalıştığım en etkileyici insanlardan.

Onlarla beyin fırtınası yapmak keyifliydi.- Caleb McLaughlin: Çocuk oyuncu olarak bir senaryonun anlamını, bir karakteri kavramak pek kolay değil.

Yetişkin olduğunuzda hayat tecrübeniz daha fazla oluyor, oradan beslenebiliyorsunuz.

Ben 13 yaşındayken pek bir şey bilmiyordum.

Sadece neyi sevdiğimi biliyordum ve kendimi öyle ifade ediyordum.

Karakterim Lucas’la kişiliğim bir noktada iç içe geçti.

Bu süreç beni bugünkü halime dönüştürdü.

Geçmişe dönüp baktığımda “Vay be, hayatımın neredeyse yarısını bu dizide geçirmişim” diyorum.- Finn Wolfhard: Hepimizin bu kadar iyi bir noktada olmasının tek nedeni; setteki aile gibi ortam.

Çok genç yaşta oynadığımız dizi büyük bir şeye dönüştü.

Bunu birlikte yaşamamız, üzerimizdeki baskıyı yumuşattı.

Hayranların favorisi hâline gelen karakterlere sahip olmak da büyük bir armağandı.

Ve kendimle ilgili bildiğim her şeyi bu sette öğrendim diyebilirim.◊ Gerçekten ne zaman hikâyenin artık sona erdiğini hissettiniz? - Noah Schnapp: Son birkaç gece...

Herkese “Yıllar boyunca bana öğrettiğiniz ve verdiğiniz her şey için teşekkür ederim” diye mektup yazıyordum.

O an tüm anıları yeniden yaşadım.

Ve o an fark ettim ki; bu insanlar sadece sahne partneri değilmiş.

Onlar ailem gibiydi.

O mektupları yazıp veda etmek gerçekten çok ağırdı.

Ve tabii son gün...

Olabilecek en duygusal gündü.

Hayatım boyunca unutmayacağım bir gün...Jamie Campbell Bower (Vecna) - Caleb McLaughlin (Lucas Sinclair) - Gaten Matarazzo (Dustin Henderson) - Finn Wolfhard (Mike Wheeler)KALIPLARI YIKTI ◊ “Stranger Things”in televizyon ve sinema dünyası üzerinde nasıl bir etkisi oldu?

Son 10 yılda, bu dizinin başarısı olmasa muhtemelen onay almayacak bazı yapımlara yeşil ışık yakıldığını düşünüyor musunuz?- Shawn Levy: Bence dizinin DNA’sı, epik olanla çok samimi olanı birleştirme şeklimiz.

Hem hikâyeyi anlatma biçimimizde hem de seyircinin hikâyeyi alma biçiminde bu çok belirleyici.

Yani büyük olanla küçük olanın, yüksek sesli olanla sessiz olanın bir arada var olması...

Bence dizinin gizli malzemesi bu.

Etkisine gelirsek; bence dizi şu sorularla ilgili tüm kalıpları yıktı: “Film nedir, dizi nedir?”, “Bu çok büyük prodüksiyon, bu film olmalı”, “Bu daha küçük, bu kesin televizyondur”...

Bu tür varsayımlar artık çok daha esnek ve çok daha nüanslı.

Ve en önemlisi...

Benim en büyük umudum şu: Hâlâ stüdyoların “özel hissettiriyor” diye risk alabildiği bir hikâye anlatıcılığı dünyasında yaşıyoruz.

Bir IP’ye dayanıyor diye ya da matematiksel bir hesapla değil...

Biz bu diziyi yaparken hit olacağını bilmiyorduk.

Hit olsun diye de yapmadık.

Sadece özel olabileceğini biliyorduk.

İlgili Sitenin Haberleri