Haber Detayı
Enflasyonla mücadelede eksik halka
Türkiye'nin kur artışlarının olumsuz etkilerinden kurtulması ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme yakalaması için üretim yapısında köklü bir dönüşüm kaçınılmaz. Bu yapısal adımların kararlılıkla ve uzun vadeli bir perspektifle hayata geçirilmesi, Türkiye ekonomisinin dış şoklara karşı direncini artıracaktır.
UĞUR GÜNDÜZ (Ekonomist - Bankacı) Son dört yıldır yaşadığımız enflasyonun gerçek nedenini ortaya koymadan sadece talep kısıcı (kredi kartı kullanımını engellemeye kadar) politikalarla mücadele etmeye çalışıyoruz.
Oysa yaşadığımız açık bir maliyet enflasyonu.
Maliyetleri artıran en önemli etken de kur.Kurları içimiz titreyerek takip ediyor, biraz kıpırdayınca maliyet hesaplarına başlıyor, üreticisiyle, tüketicisiyle artmaması için dua ediyoruz.
Enflasyonu dizginlemenin en önemli aracı kur kontrolünü sağlamak ve döviz talebini tetikleyen unsurları engellemek.
Bunun en önemli yolu da faiz olduğundan, yüksek faiz/ kur dengesi yüzünden enflasyonu indirmede fazla başarılı olamıyoruz.Türkiye ekonomisi, son yıllarda döviz kurlarındaki dalgalanmaların etkisiyle üretimde önemli zorluklarla karşı karşıya kalıyor.
Üretimde ithal ara malı ve hammadde kullanımı, kur artışlarının maliyetleri tetiklemesi ve rekabet gücünü azaltması gibi sorunları beraberinde getiriyor.
Kur artışı sanıldığı gibi ihracatı uçurmuyor, tam tersi, kur istikrarının olduğu dönemlerde ihracat rekoru kırıyoruz.
Bu durum, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve kalkınma için üretim yapısında köklü bir dönüşümü zorunlu kılmaktadır.Öyle ki ithalata dayalı, kura duyarlı üretim yapısı, kur arttıkça üretim maliyetlerini de artırmakta, ihracatçının dış piyasalarla rekabet şansını azaltmaktadır.
Bu nedenle tekstil başta olmak üzere birçok sanayici yurt dışına yatırım yapmakta ve işlerini başka ülkelere taşımaktadır.2024 yılı itibariyle ara mallar ve hammadde ithalatının toplam ithalat içindeki payı yüzde 70 iken 2025 Ağustos itibariyle yüzde 68’e düşmüş, tüketim mallarının payı ise yüzde 15’den yüzde 16.5’a yükselmiştir.
Bu gidişat ithalata dayalı üretimin de tehlikede olduğunu ve daha da kötüsü, doğrudan ithalatçı olmaya doğru gittiğimizi gösteriyor.Bu döngüyü nasıl kıracağız?
Kura duyarlı, ithalata dayalı üretim modelini nasıl değiştireceğiz?Yapısal dönüşümün temel ilkeleriKüresel bazda 30 yıllık sürece baktığımızda dünyanın en değerli şirketlerinin nasıl nitelik değiştirdiğini, banka, petrol ve perakende devlerinden oluşan bir yapının tamamen teknoloji/bilgisayar/yapay zekâ tabanlı bir yapıya dönüştüğünü görüyoruz.Sanayi devriminde rol alamayan ülkemizin bu yeni üretim yapılanması ve dönüşümünde yer edinmesi, kendisine bir rol biçmesi şarttır.
Bu dönüşümde devletin öncü rolü üstlenmesi, kaynak dağılımının bu hedef doğrultusunda yeniden gözden geçirilmesi çok önemlidir.1-Stratejik sektörlerde yerli üretimin teşviki:Öncelikle stratejik olarak belirlediğimiz sektörlerde yerli üretimi desteklememiz gerekiyor.
Bu sektörler, savunma sanayii, ilaç, petrokimya, tarımsal üretim, enerji, gıda ve temel sanayi girdileri gibi alanları kapsamalıdır.
Yerli üretimi teşvik etmek için uzun vadeli ve öngörülebilir politikalar oluşturulmalı, yatırım teşvikleri, vergi avantajları ve uygun kredi imkanları sunulmalıdır.Bu sektörleri ithal hammadde bağımlılığı ve kur baskısından kurtarmadan, sağlıklı bir enflasyonla mücadele programı yürütmek zordur.Bu alanlarda gerekirse devlet doğrudan yatırımcı olmalı ya da nakit teşvik desteği sağlamalıdır.Çinko, nikel, krom, bakır gibi madenleri çıkarıyor, hammadde fiyatından ucuza ihraç ediyor, üretimde kullanmak için üç katı bedelle ithal ediyoruz.
Oysa bu madenleri kendimiz zenginleştirebilmeliyiz.Kamu alımlarında yerli ürünlere öncelik değil yerli ürün şartı getirilmelidir.
Bu konuda devlet tavsiye edici değil, kendi kullanımı açısından, emredici olmalıdır.2-Araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) çalışmalarının güçlendirilmesi:Üretimde katma değeri artırmak ve dışa bağımlılığı azaltmak için Ar-Ge faaliyetlerine yapılan yatırımların artırılması kritik öneme sahiptir.
Üniversiteler, sanayi kuruluşları ve kamu Ar- Ge merkezleri arasındaki işbirliği güçlendirilmeli, nitelikli araştırmacı yetiştirilmesine yönelik programlar desteklenmelidir.Küresel üretim yapısı dönüşümünde iyi bir yer edinmek ve geri kalmamak için yenilik getiren teknoloji yaratmalı, yani icat çıkarmalıyız!Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı en yüksek ülkeler, yüzde 6 ile İsrail, yüzde 5 ile Güney Kore, yüzde 4 ile Tayvan, yüzde 3.6 ile İsveç, bizde bu oran yüzde 1.5 civarındadır.Zaten kaynak sıkıntısı çeken sanayi işletmelerinin bu alana fazla harcama yapması beklenmeden ciddi nakit Ar-Ge destekleri sağlanmalı hatta sektör bazlı Ar-Ee kurumları tesis edilerek devlet bizzat bu alanda faaliyet göstermelidir.Patent ve fikri mülkiyet haklarının korunması, teşvik edilmesi, ciddi hibelerle desteklenmesi, yenilikçi ürün ve teknolojilerin geliştirilmesini sağlar.3-KOBİ'lerin zamana uyumu:Türkiye ekonomisinin önemli bir aktörü olan KOBİ'lerin üretimde daha etkin rol alması ve ihracat potansiyellerini artırması için yapısal dönüşümleri desteklenmelidir.Katma değer yaratmayan, geleceği olmayan iş alanları tasfiye edilerek, geleceğe dönüşüm programı dahilinde, yeni iş alanları yaratılmalı ve maddi/ manevi destek verilmelidir.Maliyetli bir iş olan Ar-Ge harcamaları için KOBİ’lere özel destek paketleri sunulmalıdır.
Böylece KOBİ’lerin girişimci dinamik yapıları yenilikler ve buluşlarla ekonomiye daha fazla katkı sağlayacaktır.KOBİ'lerin dijitalleşme süreçleri hızlandırılmalı, teknoloji transferi imkanları sunulmalı ve finansmana erişimleri kolaylaştırılmalıdır.
Örneğin: KGF kefaleti seçimlik değil, KOBİ kredi taleplerinin asli bir unsuru ve şartı olmalıdır.Ayrıca, KOBİ'lerin ortak hareket ederek ölçek ekonomisinden yararlanmaları ve rekabet güçlerini artırmaları için kümelenme (cluster) çalışmaları desteklenmelidir.4-Nitelikli işgücü yetiştirilmesi ve mesleki eğitimin güçlendirilmesi:Üretim yapısındaki dönüşümün başarılı olabilmesi için nitelikli işgücü hayati öneme sahiptir.
Mesleki ve teknik eğitim sisteminin günümüzün ve geleceğin ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden yapılandırılması gerekmektedir.Meslek okullarını yaratıcılığın ön plana çıkartıldığı, geleceğin iş yapış şekillerini öğreten kurumlar haline getirmeliyiz.Sanayi ile işbirliği içinde uygulamalı eğitim programları geliştirilmeli, öğrencilerin staj imkanları artırılmalı ve sürekli öğrenme prensibi benimsenmelidir.5- İthalata bağımlılığı azaltacak hammadde ve ara malı üretiminin desteklenmesi: Türkiye'nin dışa bağımlılığının temel nedenlerinden biri olan ara malı ve hammadde ithalatının azaltılması için stratejik adımlar atılmalıdır.Özellikle petrokimya, demir-çelik, tekstil gibi temel sanayi girdilerinde yerli üretimin artırılması için uzun vadeli yatırım planları oluşturulmalı ve bu yatırımlar teşvik edilmelidir.Ayrıca, geri dönüşüm ve atık yönetimi sistemlerinin geliştirilmesi de hammadde ihtiyacını azaltmada önemli bir rol oynayacaktır.6 -İhracat odaklı büyüme stratejisinin benimsenmesi:Üretim yapısındaki dönüşümün sürdürülebilir olması için ihracat odaklı bir büyüme stratejisi benimsenmelidir.
Türk ürünlerinin uluslararası pazarlarda rekabet gücünü artırmak için kalite standartları yükseltilmeli, markalaşma çalışmaları desteklenmeli ve yeni pazarlara giriş stratejileri geliştirilmelidir.Ayrıca, lojistik altyapısının güçlendirilmesi ve ticaretin kolaylaştırılması da ihracatın artırılmasına katkı sağlayacaktır.Sonuç olarak Türkiye'nin kur artışlarının olumsuz etkilerinden kurtulması ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme yakalaması için üretim yapısında köklü bir dönüşüm kaçınılmazdır.Stratejik sektörlerde yerli üretimin teşvik edilmesi, Ar-Ge ekosisteminin güçlendirilmesi, KOBİ'lerin desteklenmesi, nitelikli işgücü yetiştirilmesi, ithalata bağımlılığı azaltacak üretimlerin desteklenmesi ve ihracat odaklı bir büyüme stratejisinin benimsenmesi bu dönüşümün temel taşlarını oluşturmaktadır.En son yürürlüğe giren Yeni Teşvik Mevzuatı bu amaca yönelik olmakla birlikte, önceki teşvik uygulamalarında olduğu gibi pek etkin olacağını düşünmüyoruz.
Etkin olması için doğrudan nakit desteği ve sübvansiyonlar şarttır.Bu yapısal adımların kararlılıkla ve uzun vadeli bir perspektifle hayata geçirilmesi, Türkiye ekonomisinin dış şoklara karşı direncini artıracak ve ulusal refahın yükselmesine katkı sağlayacaktır.