Haber Detayı
Okumak hatta gezmek de yetmez, denemek gerek
“Çok okuyan değil, çok gezen bilir” atasözümüz gezip görme ve farklılıkları deneyimlemenin bilgiyi ve dolayısıyla prestiji artırdığı anlamını taşıyor. Teknolojinin ekonomik gelişmeye hükmettiği çağımızda ise gezip görmenin ötesinde, denemeyi de sistematik hale getirmek gerekiyor.
Yönetim Danışmanı METİN TABALU “Çok okuyan değil, çok gezen bilir” atasözümüz gezip görme ve farklılıkları deneyimlemenin bilgiyi ve dolayısıyla prestiji artırdığı anlamını taşıyor.
Teknolojinin ekonomik gelişmeye hükmettiği çağımızda ise gezip görmenin ötesinde, denemeyi de sistematik hale getirmek gerekiyor.Teknoloji artık yalnızca bir destek unsuru değil; iş modellerini, süreçleri ve rekabet gücünü kökten dönüştüren bir güç.
Ancak bu dönüşüm yalnızca trend raporlarını okumakla, konferansları izlemekle veya rakipleri gözlemlemekle gerçekleşmiyor.
Gerçek fark, teknolojiyi deneyimleyerek öğrenen kurumlarda ortaya çıkıyor.
Bu anlayışın somut biçimi ise giderek daha fazla şirketin benimsediği “teknoloji keşfi kültürü” (“Tech Scouting Culture”).Teknoloji keşfi yaklaşımı, firmalara yalnızca dış dünyadaki yenilikleri izleme değil, aynı zamanda onları küçük ölçekli pilot projeler üzerinden test etme imkânı sunar.
Bu sayede bir teknolojinin kâğıt üzerindeki vaadini değil, gerçek dünyadaki iş değerini görme fırsatı doğar.
Çünkü denemek öğrenmeyi kalıcı kılar.Peki bu kültür nasıl inşa edilir?● Teknoloji keşif ekipleri: Gerçek dönüşüm, kurum içinde teknoloji keşfi ve deney kültürünü kurumsallaştıran yapılardan doğar.
Bu ekipler, teknolojiyi stratejik sezgiyle filtreleyen ve iş değerine dönüştüren yapılardır.
Buna en etkileyici örneklerden biri DB Mindbox (Alman Demiryolları, Deutsche Bahn) girişimidir.
DB Mindbox, Berlin merkezli bir inovasyon “hub” olarak sadece ulaştırma teknolojilerine değil, altyapı, sürdürülebilirlik ve veri odaklı operasyonel inovasyonlara odaklanıyor.Kurumsal bürokrasinin tam ortasında, startup çevikliğiyle çalışan bu yapı, klasik bir kamu kurumunu dijital bir öncüye dönüştürdü.
Benzer şekilde, Mahindra Group’un Hindistan’daki “Spark the Rise” platformu, çalışanlardan gelen fikirleri sistematik olarak toplayıp pilot aşamasına taşıyor.
Bu da teknoloji keşfini yalnızca dış dünyaya değil, iç potansiyele de yönlendiren bir örnek.
Bu tür merkezler, “biz neyi takip ediyoruz?” sorusunu “biz neyi deniyoruz?” sorusuna dönüştürür.● Startuplarla iş birlikleri ve kavram kanıtlama çalışmaları (“Proof of Concept – PoC”): Yeniliğin gerçek kaynağı çoğu zaman “kurumsal mantığın dışında düşünen” girişimlerdir.
Örneğin, Unilever Foundry, çok uluslu bir devin startup’larla nasıl sistematik çalışabileceğine dair çarpıcı bir örnek.
Her yıl belirli temalarda (örn: sürdürülebilir ambalaj, veri analitiği, yapay zekâ) yüzlerce startup’ı değerlendirip seçilenlerle 3 ay süren “PoC sprint”leri yapıyor.Amaç sadece test etmek ve başarıya ulaşmak da değil; başarısız PoC’lerden de birçok şey öğrenmek.
Bir diğer özgün örnek, İtalya merkezli enerji devi Enel’e ait Innovation Hubs.
Bu merkezler dünyada 10’dan fazla şehirde faaliyet gösteriyor ve enerji geçişine dair çözümleri startuplarla birlikte tasarlıyor.
Yani “PoC” burada sadece bir test değil, ortak üretim modeli işlevi görüyor.
Bu tür yapılar, kurumun dışındaki çevik düşünme biçimini içeriye taşıyor.● Üniversite ve Araştırma Merkezleriyle Ar-Ge ortaklıkları: Bilgiyi yalnızca tüketen değil, ürettiği bilgiyle sektörünü şekillendiren kurumlar uzun vadede fark yaratıyor.
Buna dikkat çekici bir örnek, Airbus’ın “Acubed” (“Acceleration Cubed”) adlı Kaliforniya merkezli inovasyon laboratuvarı.
Bu merkez Stanford Üniversitesi ve MIT ile yakın çalışıyor ve klasik bir Ar-Ge merkezi değil.
Uçmanın geleceğini yeniden tanımlamak amacıyla havacılığın ötesindeki fikirleri test ediyor (örneğin otonom hava taksileri, görüntü işleme, dijital hava sahası ve servisler vb).Bir diğer özgün örnek olarak Toyota Research Institute (TRI), klasik otomotiv Ar-Ge’sinden çıkarak ABD’de kurduğu bu enstitüde yalnızca mühendislerle değil, etik, psikoloji ve yapay zekâ alanlarından akademisyenlerle çalışıyor.
Amaç sadece araç üretmek değil, insan ve makine arasındaki güven ilişkisini yeniden tanımlamak ve geleceğin bilinmeyen sorularına hazırlıklı olmak.Özet: Keşfet, dene, öğren ve ölçekleTeknoloji keşfi kültürü, memleketimizde oldukça da rağbet gören “bekle ve gör” anlayışına aykırı.
Bu kültürde kurumlar, sonucu tahmin etmek yerine deneyerek öğrenirler, riski ölçülebilir hale getirip bilinmeyeni küçük adımlarla test eder.Önce yapan, önce öğrenir; öğrenen de yön verir.
Oysa “olsa olsa böyle olurdu” denilen nice fikir denendiğinde bütünüyle farklı bir gerçeklik ortaya çıkar.
Airbnb, “kimse yabancıyı evine almaz” varsayımını test ederek küresel bir dev oldu.
Tesla, “elektrikli araçlar lükstür” yargısını tersine çevirdi.
Netflix, “insanlar fiziksel DVD’yi bırakmaz” denirken, denemeye cesaret ettiği streaming modeliyle tüm sektörü dönüştürdü.Bu örneklerin ortak noktası, mantıksal kestirimler yapmadan deneysel düşünmeleri.
Hiçbiri “doğru zamanda” başlamadı; hepsi “başlayarak doğru fırsatları yarattı.” Dolayısıyla teknoloji keşfi kültürü, aslında sadece teknolojiyi değil, kurumlarının düşünme biçimini değiştirdi.
Kurumlar doğrulamaya değil, öğrenmeye yönlendiğinde ve öğrenme, zamanla bir refleks haline geldiğinde, teknoloji yalnızca dışarıdan izlenen bir eğilim değil; içeriden şekil verilen ve ölçeklenen bir fırsat alanına dönüşür.Rekabet avantajı artık planlı ve odaklı şekilde sık sık deneyenlere ait.
Teknoloji artık, dışarıdan izlenen bir eğilim analizi değil, içeriden şekil verilen bir fırsat alanına dönüşmüş durumda.