Haber Detayı
Booker Ödülü'nü kazanan David Szalay 'erkeklik anlatısı' tartışmasını alevlendirdi
Booker Ödülü’nü kazanan David Szalay’ın Flesh adlı romanı erkeklik temasını yeniden gündeme taşıyarak edebiyat dünyasında tartışma yarattı.
Flesh adlı romanıyla Booker Ödülü'nü kazanan Britanyalı-Macar yazar David Szalay, hem romanının odaklandığı erkeklik teması hem de kullandığı anlatı biçimi nedeniyle edebiyat dünyasında yeni bir tartışma başlattı.
Son yıllarda çağdaş edebiyatın ağırlıklı olarak kadın iç dünyasını merkeze alan bir çizgiye kaydığı değerlendiriliyordu.
Sally Rooney, Ottessa Moshfegh ve Miranda July gibi isimlerin genç kadın karakterlerin ruh halini ele alış biçimleri, uzun bir dönem edebiyatın baskın anlatı türü olarak görülmüştü.
Bu ortamda erkek deneyimini, bedenini ve arzularını konu alan bir romanın hem içerik hem biçim açısından riskli kabul edildiği belirtiliyor.Flesh tam da bu noktada dikkat çekti: Roman, 1980’lerden günümüze uzanan bir zaman aralığında, Macar kökenli István adlı bir karakterin hayatını dışa dönük bir anlatıyla izliyor.
Göç, sınıf atlama, işçilik, şiddet, savaş ve cinsellik gibi temaların iç dünyaya fazla girmeden, gözlemlenebilir davranışlar üzerinden aktarılması, romanı teknik olarak çağdaş trendlerin dışında bir yere yerleştiriyor.
István’ın sık sık 'ok' gibi tek heceli ifadelerle iletişim kurması, karakterin kendi iç sesine erişimin bilinçli biçimde sınırlandığı anlatının bir parçası olarak değerlendiriliyor.Financial Times’a konuşan Szalay, günümüzde romanın temel meydan okumasının film ve televizyon gibi yüksek yapım bütçeleri gerektiren, dolayısıyla daha az risk alan anlatı biçimleriyle rekabet etmek olduğunu söyledi.
Ona göre romanın en büyük avantajı, üretim maliyetinin düşük olması ve bu nedenle yazarların daha özgür biçimde risk alabilmesi. 'Flesh’in içinde yer alan boş bırakılmış sayfalar, eksik anlatılan sahneler ve bilinçli kesintiler, Szalay’ın dilin sınırlarını ve anlatının söyleyemediklerini araştırma çabasının bir sonucu olarak aktarılıyor.
Yazar, bu yaklaşımı daha önceki eserlerinde de kullandığını hatırlatarak, modüler düşünme dediği yapısal yöntemi bilinçli bir tercih olarak tanımlıyor.Romanın arka planında Brexit öncesi Londra’nın kültürel dokusu önemli bir yer tutuyor.
Szalay, Londra’nın o dönemde Orta ve Doğu Avrupa’dan gelen gençler için bir çekim merkezi olduğunu, şehrin “Avrupa’nın New York’u” olarak görüldüğünü söylüyor.
Bu yapının Brexit ile birlikte değişmesi, romanın göç ve kimlik temasını doğrudan etkileyen bir unsur olarak öne çıkıyor.Eser yayımlandıktan sonra bazı The Guardian başta olmak üzere eleştirmenler romanı 'erkeklik anlatısı' olarak nitelendirdi.
Ancak Szalay, romanın öncelikli olarak erkeklik üzerine kurulduğu yönündeki yorumlara mesafeli olduğunu belirtiyor.
Bununla birlikte erkek romancıların günümüzde daha az cesur olduğu yönündeki tartışmalara da değinerek, kadın yazarların risk almaktan çekinmemesinin edebiyatı daha ilginç bir yere taşıdığını, erkek yazarların da aynı cesareti göstermesi gerektiğini ifade ediyor.DAVID SZALAY KİMDİRSzalay, 1974 yılında Kanada’nın Montreal kentinde Kanadalı bir anne ve Macar bir babanın çocuğu olarak doğdu.
Çocukluk ve gençlik yıllarını Londra’da geçirdi, ardından Oxford Üniversitesi’nde eğitim gördü.
Daha sonra Macaristan’a taşınarak bir süre Budapeşte’de yaşadı; bugün ise Viyana’da yaşamını sürdürüyor.Szalay’ın yaşamı, aile kökeni, göç deneyimi ve farklı kültürlere aynı anda ait olma hâli, eserlerindeki temaların önemli bir parçasını oluşturuyor.
Kendini hem İngiltere’ye hem Macaristan’a bağlı hisseden, ama hiçbirine tam olarak ait olmadığını söyleyen yazar, romanlarında bu içeriden ve dışarıdan bakma halini bilinçli bir anlatı avantajı olarak kullanıyor.Uluslararası alanda asıl çıkışını 2016’da Booker Ödülü için kısa listeye kalan 'All That Man Is' adlı kitabıyla yaptı.
Parçalı yapıda ilerleyen bu roman, dokuz farklı erkeğin hayatından kesitleri bir araya getirerek modern Avrupa’da erkekliğin kırılganlığını ve kimlik sorunlarını ele alıyordu. 2018’de yayımlanan Turbulence ise birbirine gevşek bağlarla bağlı kısa hikayelerden oluşuyordu ve yine insan ilişkileri, hareket halindeki hayatlar ve göç temalarını işliyordu.Szalay’ın eserleri genel olarak modern erkeklik, kimlik, sınıf farklılıkları, göç, güç ilişkileri ve yaşamın gündelik sertlikleri gibi temalar etrafında şekilleniyor.
Dilin sınırları, anlatının eksik kalan yanları ve karakterlerin iç dünyasına erişimin bilinçli olarak kısıtlanması, onun edebiyatında sıkça görülen teknik tercihler arasında.Yazar, çağdaş Avrupa edebiyatının en kendine özgü yazarlarından biri olarak kabul ediliyor; hem anlatı yapısındaki deneysel tutumu hem de erkeklik temasını uzun süredir farklı açılardan ele alması nedeniyle günümüz edebiyat tartışmalarının merkezinde yer alıyor.Odatv.com