Haber Detayı
25 yıl önce hayatını kaybetmişti Zülfü Livaneli Ahmet Kayayı anlattı
25 yıl önce bugün, 16 Kasım 2000'de ünlü sanatçı Ahmet Kaya, Paris'te hayatını kaybetti. 1995te Kanal Dde yayınlanan Ahmet Abinin Vapuru programının ilk konuğu olan Zülfü Livaneli, Ahmet Kaya'yı CNN TÜRKte Serdar Korucuya anlattı. İşte o özel röportaj.
Serdar Korucu: Ahmet Kaya sizi programına ne zaman nasıl davet etmişti?Zülfü Livaneli: Abi seninle başlamak istiyorum bu ilk programa. dedi.
Yani peki dedim tabii.
Kırmadım.
Gittim.
Orada beraberce o programı yaptık.
Anısı önemli tabii.
Orada oturuyor, konuşuyor olmak önemliydi.
O program öyleydi.
Yani Vapura benim de binmişliğim var.Benimle olan tabii uzun bir ilişkisi var. 1986 yılıydı.
Biz Etiler'de Pan Stüdyo var.
Orada Güneş Topla Benim İçin albümünün kaydını yapıyorduk.
Böyle hep post stüdyo hala duruyor herhalde.
Fazıl Atok var, kayıt yapan.
Arkadaşımız, Ferhat var falan.
Böyle müzisyenler var.
Dediler ki: Birisi sizi görmek istiyor.
Peki dedim.
Gelsin.
Baktım genç böyle şey bir arkadaş geldi.
Merhaba çok saygılı falan.
Sonra oturduk.
İşte ben de müzik yapıyorum dedi.
Ama o sırada galiba çıkmıştı bir albümü zaten.
Çünkü ben etraftan hep duyuyordum.
Ya sizin gibi birisi çıktı. falan diye.O zaman ilk zamanlarında bana daha çok benziyordu.
Dedi ki: Herkesin bir yolu var.
Ben de sizin yolunuzdan gidiyorum. falan.
Ahmet Kaya adım dedi.
Tamam çok memnun oldum ben de.
Sonra aldım, dinledim.
Dostluk öyle başladı.2000'e Doğru dergisinde Cemal Süreya'ya verdiği röportajda da benim için çok güzel şeyler söylemişti.
Biz ondan çıktık, ondan geldik falan gibi.
Parçaları çok güzel.
Bir de tarzı çok güzel.
Söyleme tarzı.
Hatta bana şey diyordu.
Böyle diyordu.
Bir titretme yolu buldum diyordu.
Böyle falan gibi ben yapamıyorum.
Böyle çok güzel oluyor diyordu.
Genellikle çok bağıran tenor sesler falan hani şey olur ya Urfa sesleri.
Ama onların arasında bu bir sesle müthiş bir ilgi yarattı yani toplumda ve bakın bu kadar sene geçti.
Unutulmuyor Ahmet Kaya.
Tabii trajik olaylardan dolayı, başına gelenlerden dolayı da öyle oldu.Bu yeni bir yazımda kabile asabiyeti İbn-i Haldun'dan kullandım.
Kabile asabiyetiyle davranıyoruz.
Yani kabilelere bölünüyoruz ve kendi kabilemize bağlılık, öbür kabileye sonsuz düşmanlık şeklinde.
Yurttaşlığa hiç sığmayan bir ilkel anlayışla ve kan revan içinde devam ediyoruz.
Ahmet Kaya'nın başına gelenler de bu yüzden işte.
Onlar da derhal böyle kabileleşiverdiler.
O çatal açma atma olayında falan maalesef değil mi hemen bütün o ilkel kabile dürtüleri ortaya çıktı insanların orada.Serdar Korucu: Siz başına gelenlerden sonra irtibata geçtiniz mi?Zülfü Livaneli: Tabii canım tabii.
Çok destek verdim tabii yani yazıyla, çiziğiyle, sözle yani olmaz mı tabii o benim kardeşim.
Yani biz yıllarca onunla beraber böyle çalıştık, oturduk, yemek yedik.
Ahmet yurt dışında yapabilecek bir insan değildi.
Ahmet gitmeseydi hayatta olabilirdi.
Yazık çok trajik bir olay oldu.
Vefat haberini aldığım zaman içimde bir tel koptu.
Ve o dönemde galiba milliyetteydim.
O zaman yazdığım yazının da başlığı oydu Sazımın Bir Teli Koptu diye.Serdar Korucu: Aslında programın önemli noktalarından birisi de Onat Kutları anmanız.Zülfü Livaneli: Biz o kadar çok kayıp verdik ki Onat da benim canım, ciğerim, arkadaşım.
Türkiye'nin en büyük aydınlarından birisiydi.
Müthiş bir hikâye yazarıydı.
Hayatını daha çok sinema teke verdi ama o İshak kitabı hala aşılamamış bir kitaptır.
Onat o da çok trajik şekilde gitti.Valla bu parça o kadar çok söyleniyor ki yani ben bu parçanın söylenmeyeceği günleri gelecek mi Türkiye'nin diye onu merak ediyorum.
Çünkü evet Ey Özgürlük söyleyelim Leylim Ley söyleyelim başka şeyler ama bu Yiğidim Asalın ağıdı sürekli ağıt herkes için söyleniyor. 83'te bestelemiştim ben bu parçayı.
Bedir Rahmi Eyüboğlu'ndan.O sıralarda da Uğur Mumcu rahmetli gelmişti.
Ağca duruşmaları vardı Roma'da.
Paris'e uğruyordu bütün gelen gazeteciler.
Geldi Uğur.
Bizim de işte bir küçücük sürgün evimiz var.
Eşya da yok.
Çok çünkü para da yok.
Abi dindi o sadece getirip kendi eliyle tablolar çakmış duvara.
Orada otururken ne var ne yok dedi.
İşte dedim yeni bir albüm yapıyorum.
Yeni besteler var.
Dinleyebilir miyiz dedi.
O küçük teypler vardı eskiden şöyle kaset.
Ona bastım.
Bu Yiğidim Aslanımı dinlerken Uğur ağlamaya başladı.
Niye ağlıyorsun dedim.
Nazım Hikmet'e değil bütün devrim şehitlerine ağıt olmuş dedi.Ve maalesef tam 10 yıl sonra Ankara'da 200.000 kişi bu parçayı söyleyerek onun cenazesini kaldırdılar.
Tabutunun arkasında yürüdüler.
Ahmet'le beraber söyledik.
Sonra Ahmet için söylendi.
Hani bu ağıtlar toplumu gerçekten acı çeken bir toprak.
Bir de şöyle bir şey var.
Güzel evlatlarına, iyi evlatlarına acı çektiriyor.
Nazım der ki: Yeryüzüne tohum gibi serpmişim ölülerimi.
Böyle bir dizisi vardır.Bizde de öyle yani.
Gidiyoruz işte hep kimi orada yatıyor, kim burada yatıyor.
Nazım Moskova'da yatıyor.
Bakıyoruz dışarıda işte bunlar.
Yani yurtlarını göremeden giden insanlar.
Yani ne diyelim olmasaydı sonumuz böyle.
İLGİLİ HABER Magazin Türk Sanat Müziğinin Efsanesi Muazzez Abacıya Son Veda!