Haber Detayı
Louvre ziyareti, doğru yerleri biliyorsanız bir gastronomi macerasına dönüşebilir
Ünlü Louvre Müzesi, gastronomi ve sanatın mabedi olarak kabul edilir. Müze içindeki galerilerde tüm zamanların resim ve objelerinde yapıldıkları dönemlerin hikayesini okumak mümkün.
Paolo Veronese’nin Louvre’daki en büyük tablosu “Kana’daki Düğün”nde neden kimse yemek yemiyor? 1500’lerde Venedik’te tamamlanan bu ihtişamlı eser, 1797’de Napolyon’un askerleri tarafından Fransa’ya getirildi.
Tablo, İsa’nın suyu şaraba çevirdiği mucizeyi gerçekleştirdiği bir düğün ziyafetini tasvir ediyor.Bu eser sadece 16. yüzyılın en büyük tablosu olmakla kalmıyor (732 metrekare, bir Paris dairesi büyüklüğünde), aynı zamanda İtalyan Rönesansı’nın en görkemli yemek tablolarından biri.
Louvre’daki galerilerde yiyecek evrenini keşfetmenin ne kadar lezzetli ve doyurucu olabileceğini düşünün.
Bir müze ziyaretçisinin, olgun çileklerle dolu bir natürmortun tadını çıkarmak için sanat uzmanı olmasına gerek yok; ya da neşeli bir paylaşım yemeği tablosunda keyif bulabilir.
Müze içinde dolaşırken, gastronomik kültürleri, kimlikleri, dini uygulamaları ve zamanı ve mekanı aşan gelenekleri nerede bulacağınızı asla bilemezsiniz.Yazar Stephen Heyman bir kitap incelemesinde şöyle yazmış: “Aziz Sebastian’ın oklarla delik deşik edildiği 500 resme katlanmış biri, üç yüz yıllık bir tabloda baştan çıkarıcı bir ahududu ya da asil bir enginar gördüğünde moral bulmaz mı?”Sanat ve iyi yemek deneyimini bir arada yaşamak için, “Kana’daki Düğün” iyi bir başlangıç noktasıdır.
Tablo, İsa’nın ilk mucizesini—suyu şaraba çevirmesini—tasvir eder, ancak Veronese sahneyi Venedik’te bir saraya taşımış ve kendi zamanının kıyafetleriyle giyinmiş onlarca karakter eklemiştir.
Masa da aristokratik Venedik’in zarafetini yansıtır.
İnce cam kadehler, saf altın ve gümüş tabaklar ve servis kapları lüksü gösterir.
Her bir peçete ve tabak düzeni, Venedik mutfak kültürünün Kuzey Avrupa’ya göre ne kadar gelişmiş olduğunu vurgular.Konuklar ana yemeklerini bitirmiş ve son olarak ayva, üzüm, hurma ve şekerlemelerden oluşan tatlı servisi önlerinde yayılır.
Yemek yerken gösterilmesi kaba olur; hatta dişini kürdanla temizleyen bir kadının ağzı bile kapalıdır.
Ön planda, altın giysili bir garson eğilmiş, büyük taş bir sürahiden küçük bir kaba yeni şarabı dökerken, yanında duran şarap görevlisi mucizevi koyu kırmızı sıvıyı inceler.
Balkon seviyesinin ortasında, doğrudan İsa’nın üzerinde, bir aşçı büyük bir kuzu parçasını ağır bir bıçakla keser.
Konuklar tatlıyı yemektedir, ama aşçının eylemi sembolik olarak İsa’nın çarmıha gerilmesine işaret eder.Hiyerarşi, protokol, zenginlik, yerel politika ve İsa’nın gücü—tüm bunlar ortak bir yemekte bir arada.Kana ziyafetinden sonra, antik Mısır bölümüne geçin.
Orada, buğday ekmeği, şarap, zeytinyağı ve peynirden oluşan erken bir “Akdeniz diyeti” örneği görebilirsiniz.Sully kanadının 635 numaralı odasında, Prenses Nefertiabet’in mezarından bir taş rölyef durur.
Sıkı bir leopar desenli elbise giymiş prenses, tahtında yalnız ve görkemli bir şekilde oturur.
Önünde, dikey dilimlenmiş beyaz ekmeklerle dolu bir sunu masası vardır.
Arkasındaki kiler ise sonsuza dek tadını çıkarabileceği yiyecek ve içeceklerle doludur; sığır eti, ceylan, geyik, karaciğer, kaz, ördek, balık, güvercin, kümes hayvanları, meyveler ve tahıllar.
Bu ihtişamlı sunumlar, prensesin dünyadaki yiyecek zevkini göksel yaşamında da sürdüreceğini gösterir.Yaklaşık bin yıl ileri gidin ve Louvre’un en önemli eserlerinden biri olan Hammurabi Kanunları’na bakın.
Richelieu kanadının 227 numaralı odasında sergilenen siyah taş stela, yalnızca Babil kralının en eksiksiz antik hukuk kodunu oluşturduğunu değil, aynı zamanda bir gastronom olduğunu da gösteriyor (favori lezzeti güçlü baharatlı bıldırcın tartıymış).Aynı odada, beyaz kilden yapılmış, 4 dairesel çemberle dekore edilmiş sığ bir tabak vardır.
Ortasında hayvan şekillerinde çukurlar vardı: büyük kulaklı dört hayvan eşek olabilir, altı tane de kuyrukları kalkmış köpek.
Etiket: “Mutfak kalıbı”.
Basit bir obje gibi görünse de, tarihi dikkat çekici; yaklaşık 3.800 yaşında, bugünkü Suriye’nin doğusundan çıkarılmış.
Bu kalıplar, kraliyetler için tuzlu tartlar ve tatlı kekler yapmakta kullanılırmış.
Antik Mezopotamyalılar ise dünyadaki ilk bira ve dondurma üreticileri olarak biliniyor.İslam kanadında da yemek kapları ön planda.
Yaklaşık üç bin obje sergileniyor: seramik tabaklar, yeşim kaseler, cam şişeler ve metal sürahiler. 16. yüzyıldan bir Pers tabak üzerindeki yazıt şöyle diyor: “Bu tabak her zaman dolu olsun, her zaman arkadaşlarla çevrili olsun, hiçbir şey eksik olmasın ve her şeyden zevk alsınlar.” Mavi ve sarı çiçeklerle, yeşil yapraklarla süslenmiş tabak, neşeli bir kır mutfağına gayet uyumlu olurdu.Krallıklar ve hanedanlar yok olsa da, kraliyet yemek gereçleri çoğu zaman ayakta kalıyor.
Richelieu kanadının 527 numaralı odasında, 16. yüzyıldan kalma, Ceylon’dan (bugünkü Sri Lanka) bir kaşık ve çatal seti vardır.
Rock kristalinden oyulmuş ve altına yerleştirilmiş yakutlarla süslenmişti.
Kaşık en eski yemek gereci, çatal ise daha yeni bir buluş.Louvre, şef ve sanatçı arasındaki benzerlikleri gözlemlemek için ideal bir yer.
Her ikisi de ellerini kullanır ve ham maddeleri özgün eserler haline getirir.
İkisi de araç kullanır: şefin aletleri, ressamın fırçası, heykeltıraşın keski.
İkisi de uygun oranlara dikkat eder—çorbanın ne kadar baharatlanacağını, çatının kırmızı renginin yoğunluğunu.Sanat, yemek dilinden bile ödünç almıştır.
Bir tablo maigre (ince) başlayabilir, sanatçı tuvali hazırlarken.
Sonra gras (yağlı) aşamaya geçer, katmanları kalınlaştırır.
Renkler?
Ton ve gölgeler mutfak dilini çağrıştırır.
Renkler soğuk veya sıcak, asidik, tatlı, ekşi, yoğun, yumuşak olabilir.
Bitmiş bir tablo, tendre (nazik), mousseuse (köpüklü) veya sèche (kuru) görünebilir.
En sevilen kelime: Croûte.
Birden fazla anlamı vardır; eskimiş ve yüzeyi sertleşmiş kötü bir tabloyu ifade eder.Antik Yunan ve Roma’da, havuç ve çömlek gibi nesneleri canlandırabilen sanatçılar büyük yetenek olarak görülürdü.
Ama Hristiyan Avrupa’sı nesne sanatını küçümsemiştir.
Yüzyıllar boyunca natürmortlar, manzaralardan, günlük yaşam, portre ve tarih tablolarının gerisinde kaldı.
Ama yemekle ilgileniyorsanız, Louvre’daki natürmortları seveceksiniz.Çoğu natürmort, Richelieu ve Sully kanadının üst katlarına yerleştirilmiş, en az ziyaret edilen bölümlerdedir.
Yine de küratörler burayı yiyecek açısından en zengin koleksiyon olarak görür.
Bu konuda Sully kanadının 928 numaralı odası favoridir.
Burada 18. yüzyılın natürmort ustası Jean-Baptiste-Siméon Chardin’in tabloları sergilenir.
Chardin’in 40’tan fazla tablosu Louvre’dadır.
Şeftali, armut, ceviz, zeytin, üzüm ve nar bunlardan bazılarıdır. 1763 tarihli üstte görülen bu tabloda, büyük yuvarlak brioche’un üstü yamuk ve koyu renkte, sanki aşçı fırında fazla tutmuş gibi.
Üzerinde evlilik için geleneksel bir süs olan portakal çiçeği dalı var.
Solunda çiçekli, tombul bir porselen şekerlik, sağında ince, fallik bir şişe bulunuyor.
Önünde ise iki olgun şeftali, iki kurabiye, bir bisküvi ve üç kiraz yer alıyor.Bu tablo üzerine Fransız sanat uzmanları şöyle bir yorumda bulunuyor: “Chardin neredeyse mükemmelliğin babasıdır, ama brioche’un yanık olması sanatına yepyeni bir yorum katıyor.
Devrim niteliğinde!
Doğa durumu (nature morte) fikrine, zamanı yakalama ve hayatın kırılganlığını gösterme boyutu eklenmiş.” Bir tabloda kaybolmak, beklenmedik bir atmosferi hissetmek, yemek masasında neler olacağını hayal etmek gibi; her şey, hem göz hem de damak için bir şölen.Odatv.com