Haber Detayı

Solcular: Sessizliğe Söz Düşenler: Hayretler içinde kaldım
Güncel odatv.com
14/11/2025 09:57 (1 ay önce)

Solcular: Sessizliğe Söz Düşenler: Hayretler içinde kaldım

Prof. Dr. Hasan Şimşek, Gazeteci Yazar Soner Yalçın'ın son kitabı Solcular Sessizliğe Son Düşenler'le ilgili bir yazı kaleme aldı.

Bazen bir kitap okursunuz.

Bu kitap bir öykü kitabı olur, bir roman olur.

Bir belgesel niteliğinde olur.

Her kitap damağınızda bir tat bırakır.

Bazen o tatlar yıllar sonra tekrar damağınızda canlanır.

Tıpkı yıllardır yemediğiniz bir yemeği tekrar yemeniz gibi.

Hasret kaldığınız bir tadı tekrar tatmanız gibi.Geçen hafta Soner Yalçın’ın ‘Solcular’ kitabını okudum.

Orada ilk 1970’lerin başlarında tanıdığım; kitaplarını, şiirlerini tutkuyla okuduğum isimler var.

Sırayla anlatıyor Soner Yalçın.

Dile kolay 46 aydın, yazar, sinemacı, şair.

İyi düşünülmüş bir proje.SİVRİ BİBERLE GELEN ÖZLEM 1987 başında ABD’ye doktora amacıyla burslu gittim.

Bir dönemi Ohio eyaletinin Athens kasabasındaki üniversitede geçirdik.

ABD’de bazı alıştığımız tatları bulamaz olduk.

Bunlardan birisi bizim uzun patlıcan diğeri ise sivri ya da kıl biberdi!

Kiraladığımız evin bahçesinde ABD’de o zamana kadar görmediğim sivri biberi gördüm.

En yakın ve en sevdiğim arkadaşımı görmüş gibi oldum.

O birkaç daldaki birkaç sivri biber beni memleketime, o sevdiğim tatlara götürdü.

Elmas kadar değerli bir madenmiş gibi o sivri biberleri koruduk kolladık."TAT BİR HİSTİR"Bir ara da alışveriş yaptığımız Migrosvari bir markette bizim uzun patlıcanları gördük.

Önce şaşırdık, sonra nasıl sevindik.

Hemen 3-4 tane aldık.

Meğerse Japon’lar da aynı tür patlıcan tüketirlermiş.

İnsanoğlu böyle bir şeydir.

Boş değiliz, her şeyi üzerine toplayan yapışkan otu (yoğurt otu da denir) gibiyiz.

Bu üzerimizde toplananlar sadece maddi şeyler de değil üstelik.

Tat maddi bir olgu değildir.

Bana göre tat aslında bir histir, duygudur.

Hasretlik seni bir sivri bibere bile tutsak edebilir.Bazen kitaplar da bu işi görür.

Anılarımızı canlandırır, hafızamızın derinliklerine gizlediğimiz çocukluk, gençlik mutluluklarımızı açığa çıkarırlar.İNSAN HİKAYELERİNİN MİMARLARIİlk çocukluk yıllarım köyde geçti.

Köy yaşamının o kendine özgü halinin bir kısmı hala taptaze hafızamdadır.

İnsan ilişkileri, kültür, köy yaşamının komik karakterleri, sıradan olaylar zaman zaman isteyin ya da istemeyin gözünüzde canlanır.

O dünyayı anlatan kitaplar size daha başka gelir.

Daha tanıdıktır o kitaplarda anlatılan olaylar örgüsü ve kahramanlar.

Bu nedenden olsa gerektir Fakir Baykurt’un bende ayrı bir yeri vardır.

Abartmayayım ama herhalde bütün kitaplarını okumuşumdur.

Hiç kuşkusuz, Yaşar Kemal baş tacı.

Onun Türkçe’yi kullanış biçimi aklımda kalan bizim köyün saygı duyulan yaşlılarının, özellikle de babaannemin dilini hatırlattı hep bana.

Köy yerinin kahramanları yazılı değildir.

Dildedir.

Onların öyküleri dilden dile aktarılmıştır.

Her anlatılışında daha büyütülerek.

Aziz Nesin’in de herhalde bütün kitaplarını okumuşumdur.

Köy meddahıdır o benim açımdan.

Benim köyümün komik anlatıcısıdır.

Öyle bir halktır ki bu halk, sinekten yağ çıkarır.

Alakasız bir olaydan öyle bir komik insan öyküsü çıkar ki gülersin çatlarcasına.İKİ GÜNDE BİTEN KİTAPYenice Soner Yalçın’ın Solcular’ını okudum.

İçinde kah Yaşar Kemal, Aziz Nesin gibi romanlarını, öykülerini okuduğum yazarlar çıktı, kah Türk sinemasının onurlu yakışıklısı Tarık Akan çıktı.

İnsanın tanıdığını, yaşam öyküsünü bildiğini sandıklarının başka bir ağızdan, başka bir çerçeveden anlatılması ilginç geliyor insana.

Bu nedenle başladım ve bırakamadım.

Kitabı iki günde bitirdim.Tabi ne çok önemli aydınla tanışmış diye Soner Yalçın’ı da kıskanmadım değil!SONER YALÇIN'LA ORTAK NOKTAMIZ: ANKARABol bol Ankara var kitapta.

Soner Yalçın’ın ve benim yaşamlarımızın önemli bir kısmı Ankara’da geçmiş.

Bu Ankara değişik, ilginç bir şehir.

Sadece 100 yıl önce kurulmuş, orijinali köhne bir Anadolu kasabası.

Hani kerpiç veya taş duvarlı ve çorak damlı köy evleri vardır ya.

Onların da genellikle ulu bir çam veya çınar ağacından olma bir ana direği vardır.

Yapının tam ortasında.

Bütün yan direkler ve çam kirişler ona bağlanır.

Benim çocukluğumdaki çorak damlı köy evinin de böyle bir ana direği vardı.

Bu direğin tam dibinde dedemin geniş bir minderi vardı.

Yemeklerini yer sofrasında orada yer, çayını ve kahvesini orada yudumlardı.İşte Ankara böyle bir şehirdir bana göre.

Türkiye’nin ana taşıyıcı orta direği.Soner Yalçın’ın çıraklık ve ustalık yılları Ankara’da geçmiş.

Hemşeriyiz yani.

İşte Ankara acayip bir yerdir.

Tam bir Cumhuriyet şehri.

Göç alarak büyümesine rağmen yıllar içinde ve boyunca kültürü hep gerçek cumhuriyetçilik olmuştur.Örneğin İstanbul’dan gelen bazılarının Ankara’yı sistematik bir küçümseme havaları vardır.

Bunu de özellikle Ankara’lılara yavaş yavaş ve müstehzi bir yüzle anlatırlar. ‘Ankara’nın en güzel tarafı İstanbul’a dönüşüdür!’ Ha ha haANKARA'DA EĞİTİM BİR BAŞKABir tarihte gözüme ilginç bir istatistik çarpmıştı.

Ankara’da yerleşik devlet ve vakıf üniversiteleri Türkiye üniversiteleri içinde her açıdan önde olan üniversitelerdi.

Buna Ankara’da yerleşik vakıf üniversiteleri de dahildir.

Örneğin, Ankara’daki vakıf üniversitelerinin çoğu yıllar içinde harbi harbi iyi üniversite olmaya çalıştılar.

Bazı İstanbul vakıf üniversitelerinin yaptığı gibi üniversiteyi para kazanma aracı olarak görmediler.

Bu istatistik üzerine Ankara üniversitelerinin Türk yükseköğretimine yaptığı katkıyı anlatan bir makale yazmıştım.

Kitaplarımın birine bu makaleyi koymuş olmam lazım.

Sonuçta ODTÜ ile aynı yaşam alanında yaşıyor ve rekabet ediyorsan kendini o standartlara yükseltmen lazım.

Bu yüzden, Ankara’da yükseköğretim de bir başkadır!SONER YALÇIN'IN AYRICALIĞISoner Yalçın’ın kitabından anlıyorum ki Ankara gazetecileri de Türk basın tarihine epey katkıda bulunmuşlar.

Ankara pek çok alan için sanki okul.

Soner Yalçın 2000’e Doğru Dergisi’nde çıraklığını tamamlamış.

Kitaptan da anladığım kadarıyla tanıştığı pek çok şair ve yazarı da burada tanımış.

Ne büyük ayrıcalık! ‘Solcular’da’ ismi anılan pek çok yazar ve aydının yolu da Ankara’dan geçmiş demek ki.DÜZ BİYOGRAFİ DEĞİL...Kitap, içinde isimleri geçen yazar ve aydınların basit biyografi çalışması değil.

Soner Yalçın onları anlatırken gerçekte Türkiye’nin neredeyse 70-80 yıla varan bir panoramasını da sunuyor.

Yapılan iş doğru.

Kitaba konu isimleri anlatmanın en doğru yolu onları doğru bir tarihsel ve kültürel perspektif içine oturtmakla mümkündür.

Aslında Soner Yalçın bu isimleri, yazarları ve aydınları kullanarak bize tarihsel, siyasal ve toplumsal bir anlatı sunuyor.

O nedenle sadece biyografi anlatmıyor.

O isimlerin girift sosyal ve toplumsal rolleri, duruşları, mücadeleleri, mücadelelerine kaynaklık eden inanmışlıkları akıcı bir dille anlatılmış kitapta.Kitabı okurken bazen kendimi kötü hissettiğim anlar oldu.

Neredeyse 1940’lardan beri, yani 80-85 yıldır sol olarak etiketlenen bir siyasi akımın nasıl hedefe konduğunu, bu akımı şu ya da bu şekilde takip eden insanların, bu siyasi akıma entelektüel katkıda bulunan insanların sistematik, acımasız işkencelerden geçirildiklerinin öyküsü var bu kitapta.NEDEN DİYE SORMAK LAZIMHayretler içinde kalıyorsunuz.

Bu kadar zulme, işkenceye, dışlanmaya rağmen bu insanların sayısında neden azalma olmadı ve arkalarından gelenler neden bir kişi bile eksilmedi?

Kitapta özellikle dipnotlarını okumadan geçmeyin derim.

Gördükleri işkenceler nedeniyle akıl sağlıklarını yitirenlerin, işkenceler nedeniyle psikolojik tedavi görenlerin öyküleri de var bu kitapta.

İnsan insana bunları neden ve nasıl yapar?

Bu işkenceleri yapanların çocukları, karıları, akrabaları, siyasi görüşü nedeniyle içeriye girmiş yakınları yok muydu?

Bir insan evladına işkence yapmak nasıl bir ruh halidir?

Ve bu işkencenin gerekçesi nedir?

Neden yazdın?

Neden öykü yazdın, roman yazdın, şiir yazdın, türkü söyledin?

Türkü ile rejim mi yıkılır?

Roman ile şiir ile rejim mi yıkılır?

Devrim mi olur?

Üstelik de o insanların öz yurdunda bunları yapıyorsunuz?

Bu yaptıklarınız savaş esirlerine yapılmaz!KİTAPTA ŞAŞIRDIĞIM KISIMLARSoner Yalçın kitabında Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Akif Emre gibi bizim mahalleden olmayan isimlere de yer vermiş.

Hatta Soner Yalçın, ‘bu isimleri de de yazdım, ama kimse ses vermedi’ diye sitem de etti.

Cemil Meriç, Nurettin Topçu ve Sezai Karakoç’un bu kadar bize yakın olduğunu bilmezdim, tahmin etmezdim.

Cahit Zarifoğlu ve Akif Emre konusunda hala pek bir bilgim yok.

Onlar bana biraz daha uzak.Evet, ben şahsen şaşırdım, çünkü Cemil Meriç’in ve Nurettin Topçu’nun bu kadar bizim mahalleye yakın olduğunu hiç tahmin etmezdim.

Öteki mahallenin Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç gibi isimlerinin ne düşündüklerini bu kadar yakından ve bir solcu aydının ağzından okumamıştım.

Hak da verdim.

Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç bizim nazarımızda adeta yoklardı.

Onlar başka mahallenin abileri, başka mahallenin aydınlarıydı.

Birbirimizi görmezden gelmiştik.PEKİ YA İSLAMCILAR NEDEN NEMALANMADIHadi biz solcular Cemil Meriç, Nurettin Topçu ve Sezai Karakoç gibi adamları tanımadık.

Onları öteki mahalleden bildik.

Bu İslamcılar bu isimlerden hiç mi nemalanmadılar?

Bu adamlar yıllar boyu eşitlik, özgürlük, adalet, hak yememe, herkesin eğitim hakkı, işçi ve emekçilerin hakları için o mahallede mücadele vermişler.

Antikapitalist İslamcılar olarak Sosyalizmin İslam’la çok da çelişkili olmadığını anlatmışlar.

Neden onları okuyan İslamcılar sol mahalleye el uzatmadılar?

Hatta sürekli kara çaldılar.

İslamcı aydınların o kadar mücadelesine rağmen bu İslamcıların bazıları hala sola karşı neden bu kadar yobaz, bu kadar kinci, bu kadar acımasızlar?ALEV ALATLI DETAYI Kitabı bazı yerlerinde Soner Yalçın’ın seçiciliğine de rastlamak mümkün. 208-212. sayfalar arasında Alev Alatlı’yı anlatmış.

Alev Alatlı’nın derinliğini, sağlam eğitim geçmişini oradan öğrendim.

Ancak, Alev Alatlı’nın 2015’lerden sonra neden AKP’ye o kadar yakınlaştığı, AKP güzellemeleri yaptığı konusuna girmemiş sayın Yalçın.

Bu yakınlığın arkasında Alev Alatlı’nın bir üniversite sahibi olmak istemesi gibi pragmatik bir motif var mıydı (?); Soner Yalçın bunu pas geçmiş.DEVAMI GELİR MİDaha neler neler...

Daha fazla bilgi vererek bu yazıyı kitabın hak etmediği kötü bir özete dönüştürmeyeyim.

Benim kuşağımın solcularının mutlaka okuması gereken bir kitap.

Bir kitaptan bu kadar öğrenmek iyi bir şey bence.

Kitap, çoğunu lise ve üniversite yıllarımda okuyup bitirdiğim bizim aydınların bir resmi geçidi adeta.

Behice Boran, Muzaffer Şerif, şiirlerinin başımı döndürdüğü Enver Gökçe gibi isimler de olabilirmiş sanki (bu isimlerle Soner Yalçın tanışmamışsa diyecek bir şey yok).

Kim bilir, belki kitabın devamı gelir.Bundan iyisi Şam’da kayısı demek lazım.Ellerine ve emeğine sağlık Soner Yalçın.

İlgili Sitenin Haberleri