Haber Detayı

Trump’ın diplomat/küresel sömürü haritası
Doğan akdeniz aydinlik.com.tr
10/11/2025 00:00 (1 ay önce)

Trump’ın diplomat/küresel sömürü haritası

Bir imparatorluk en çok nereden çöker? Ordular geri çekildiğinde değil!

Bir imparatorluk en çok nereden çöker?

Ordular geri çekildiğinde değil!

Amerikan Federal Hükûmetinin kapanmasıyla birlikte maaşsız kalan memurlar, kapısına kilit vurulan devlet binaları, uçuş kulelerinde eksik personel nedeniyle riskli gökyüzü trafiği; tüm bunlar Washington’un iç çürümüşlüğünün sembolü hâline geldi.

Bu iç sarsıntı, dış politikada daha agresif, küresel pazarlarda ise daha açgözlü bir sömürü siyasetini tetikledi.

Trump yönetimi, klasik diplomasinin yerini tüccar diplomasine bırakırken, atanmış diplomatlar birer şirket komiseri gibi küresel kaynak damarlarına yöneldi.

Amerikan Federal Hükûmetinin kapanmasının arkasında, Kongre’nin yeni mali yıl için hazırlanan federal bütçeyi (yaklaşık 6 trilyon dolar büyüklüğünde) zamanında onaylayamaması yatıyordu.

Bütçede, önceki yıla göre savunma ve sınır güvenliği kalemlerinde yüzde 7-10 arası artış, sosyal yardım programlarında ise rehabilitasyon ve göç fonlarının azaltılması yönünde kesintiler öngörülüyordu.

Cumhuriyetçiler, özellikle güney sınırı boyunca duvar/elektronik güvenlik yatırımlarının genişletilmesini ve göçmen programlarının sert biçimde daraltılmasını talep ederken, Demokratlar, eğitim–sağlık fonlarında kesintiye gidilmesine ve sosyal güvenlik sistemine ayrılan kaynakların azaltılmasına karşı çıktı.

Bu karşıt pozisyonlar, yasa tasarısının kritik maddelerinde tıkanmaya yol açtı.

Özellikle göçmenlik, Ukrayna’ya ek askeri fon sağlanması, enerji sübvansiyonları ve sosyal yardımların kapsamı gibi başlıklar, iki kanat arasında keskin bir ayrımı görünür kıldı.

Tartışmaların düğümlendiği nokta, Cumhuriyetçilerin, sınır güvenliği bütçesi geçmediği takdirde hiçbir paketin Senato’dan geçmesine izin vermeyeceklerini ilan etmeleriydi.

Bunun üzerine bütçe tasarısı oylanamadı ve yürütme erkinin yeni mali yıl için gerekli ödenekleri kullanma yetkisi düşmüş oldu.

Bu nedenle, devlet resmen “kapandı.” Yüz binlerce kamu çalışanı maaşsız bırakıldı, çevre ve gıda denetimleri gibi temel kamu hizmetleri askıya alındı.

Federal Havacılık İdaresi (FAA) bütçe kilitlenmesinden en ağır etkilenen kurumlardan biri oldu.

Normalde 8-12 kontrolörün çalıştığı hava trafik kulelerinde, döneme göre yalnızca 2-3 kişinin hizmet verdiği günler yaşandı.

Güvenlik taramaları aksadı, gecikmeler zincirleme hâle geldi, büyük havalimanları bile kısıtlı mesaiyle çalışınca Amerikan göğü, adeta “güvenilmeyen bir bölgeye” dönüştü.

Washington’da federal binaların ışıkları sönerken, ülkenin iki yüzyılı aşkın devlet geleneğinin dayandığı bürokratik damar adeta pıhtılaştı.

Hükûmet, kendi yurttaşına dahi maaş ödeyemeyecek hâle gelmişti.

İşte bu iç tıkanma; paradoksal biçimde, dış politikada daha saldırgan, ekonomik olarak daha aç gözlü bir stratejinin zeminini besledi.

Trump yönetimi, diplomasi geleneğini devreden çıkararak dış temsilciliklere iş insanlarını, finans aktörlerini ve “pazarlık uzmanlarını” atadı.

Böylece büyükelçiler, devlet erkinin değil, küresel sermayenin kaynak haritalarını takip eden birer “saha komiseri”ne dönüştü.

DİPLOMAT KİMLİĞİNDEN TİCARET KOMİSERLİĞİNE: ATAMALARIN ARKA PLANI Donald Trump döneminin en belirgin farkı, dış politika temsilcilerinin profesyonel diplomatlar yerine iş dünyası aktörlerinden seçilmesiydi.

Bu yaklaşım, yalnızca bürokratik çevreleri değil, küresel düzende ABD’nin hareket tarzını kökten değiştirdi.

Ayrıcalıklı bağlar, lobi ağları ve şirket çıkarları; ülke menfaatinin önüne geçti.

TOM BARRACK-ANKARA & SURİYE İş dünyasından gelen Tom Barrack, klasik diplomasinin idealleriyle değil, bölgesel yeniden tasarım projelerinin ticari kılavuz kitapçığıyla Ankara’ya gönderildi.

Osmanlı’nın millet sistemini överek dini-cemaat temelli yönetişimi meşru göstermesi, modern ulus-devlet modelini sorgulayan tehlikeli bir zemine işaret ediyordu.

Lozan Antlaşması’nı hedef alması, yalnızca tarihsel bir yorum değil Türkiye’nin toprak düzenine dair jeopolitik revizyon çağrısı olarak okunmalı.

Tom Barrack’ın Ankara–Şam hattını yeniden kurgulamaya dönük diplomatik misyonu, bölgenin sınırlarını ve siyasi düzenini tartışmaya açma potansiyeli taşıyor.

Bu yaklaşım, dinî bir öğreti olmaktan ziyade jeopolitik bir genişleme vizyonu olarak okunan “Arz-ı Mev’ud” tasavvuru ile örtüşen sonuçlar üretebilir.

Barrack’ın açıklamalarının arka planında iki temel amaç sezinleniyor: 1.

Türkiye–Suriye hattının etnik-idari parçalanmasını siyasallaştırmak. 2.

Enerji ve ticaret koridorlarının çoklu aktörlerle yeniden paylaşımı.

Barrack’ın Ankara’ya atanması, Washington’un “komşuluk diplomasisi”nin değil, bölgeyi yeniden parçalayan ve enerji-bölgeselleşme senaryolarının elçiliği olarak yorumlanmalı.

İsrail çıkarlarıyla uyumlu söylemleri, Doğu Akdeniz enerji sahalarını ve Kuzey Suriye hattını İsrail-ABD ortak kontrolünde tutma stratejisinin uzantısı olarak değerlendirilmeli.

Harita, İsrail’in tarihsel ‘Arz-ı Mev’ud’ sınır tahayyülünün bölgesel izdüşümünü temsili olarak göstermektedir.

KİMBERLY GUİLFOYLE–ATİNA Kimberly Guilfoyle’ın diplomasi değil medya–siyaset hatlarından yetişmiş olması, Trump döneminin dış politika felsefesinin en çıplak kanıtlarından biri: “Elçi değil pazarlıkçı, diplomat değil vitrin yüzü.” Atina’ya atanması, Türkiye–Yunanistan geriliminin yalnızca askerî ve hukuki değil, algı–psikoloji ekseninde yönetileceğinin işareti.

Fox News geçmişinin popülist söylem kalıpları, Yunanistan’ın Enosis ideali, Ege’de 12 mil dayatması ve Doğu Akdeniz’deki maksimalist harita kurgusunu uluslararası kamuoyunda meşrulaştırmaya dönük bir algı mühendisliği aparatına dönüşüyor.

Böylece Atina, hukuki zemini zayıf taleplerini medya-diplomasi üzerinden tahkim ederken, Washington, bölgesel güç dengesini Ankara aleyhine şekillendirme arayışını “popüler kamu diplomasisi” kılıfı altında sürdürüyor.

EGE’DE MEVCUT DURUM VE YUNANİSTAN’IN 12 MİL HAYALİ Enosis, Megali İdea (sözde Yunanistan’ın Büyük İdeali) hedefi çerçevesinde Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını, ilhak edilmesini ifade etmektedir.

MİCHEL ISSA—LÜBNAN İsveç’te yaşamış Lübnan asıllı iş insanı MichelIssa’nın en görünür görevi:Hizbullah’ın silahsızlandırılması.

Ancak bu misyon yalnızca güvenlik odaklı bir söylem değil, aynı zamanda Lübnan’ın enerji-liman altyapısının yeniden dağıtılması anlamına geliyor.

Hizbullah’ın silahlı etkisini kırmak, doğrudan: •Gaz sahalarının, •Liman lojistiğinin, •Deniz yetki alanlarının denetimini Batı yanlısı bloklara kaydırmak demektir.

MARK SAVAYA - IRAK Keldani kökenli Amerikan iş insanı Mark Savaya, ABD’de marijuana (kanabis) sektöründe kurduğu Leaf&Bud ağıyla bilinir. 2025’te Irak Özel Temsilcisi olarak atanması, ilk bakışta “yerel halkı tanıyan bir diaspora hamlesi” gibi görünse de arka plan çok daha dramatik: Irak, Orta Doğu’nun en kaliteli marijuana üretim sahalarından biri olarak gösteriliyor.

Bu nedenle Savaya’nın atanması, •Enerji sahaları, •Maden yatakları, •Yasadışı uyuşturucu rotaları üzerinde ABD kontrolünün ekonomik diplomasi üzerinden yeniden kurulması anlamına geliyor.

JOHN BRESLOW-GKRY John Breslow, Arizona merkezli bir iş insanı ve kamu fonlarıyla çalışan yatırımcı profiliyle bilinir.

Kıbrıs Cumhuriyeti (GKRY)’ne aday gösterilmesi, diplomatik deneyimin değil, Doğu Akdeniz enerji düğümüne finansal akıl yerleştirme arzusunun ürünü.

Doğu Akdeniz’de: •Doğal gaz rezervlerinin paylaşımı, •Boru hattı rotalarının belirlenmesi, •İsrail–Yunanistan–GKRY enerji iş birliğinin kurumsallaştırılması, Amerikan çıkarı için kritik.

Breslow’un geçmişi -halkla ilişkiler, spor yatırımları, hayırseverlik projeleri- onun bölgeye “yumuşak güç ve sermaye iletişimi” aktarmak üzere seçildiğini gösteriyor.

Özünde: Gaz kaynaklarını sermaye–devlet ortaklığıyla ABD uyumlu bir blokta toplamak hedefleniyor.

Bu nedenle Breslow, diplomat değil, enerji yatırımı ve finansal lisanslama memuru işlevi görüyor.

Sonuç olarak, Trump döneminde diplomasi, siyasi incelikten ziyade ticari çıkar, maden lisansı ve silah antlaşmalarının soğuk mekanizmasına dönüştü.

İçeride çöken bürokrasi, dışarıda saldırgan bir sömürü siyasetiyle dengelenmeye çalışıldı.

Tarih, kaynak peşinde koşan her imparatorluğun en sonunda kendi iç çelişkileri altında çöktüğünü göstermektedir.

İlgili Sitenin Haberleri