Haber Detayı
Şehirlerin ruhunu eve hapseden paketler!
Günlük yaşamın hızı bizi köşeye sıkıştırdığında, kuryenin getirdiği yemek hayatı kolaylaştıran, ihtiyacı karşılayan bir çözüm olsa da bizi bir kültürden hızla uzaklaştırıyor.
Dışarıda yemek yemek bir lokmadan fazlasıdır.
Geçici bir topluluk anıdır ve tanımadığımız insanlarla kurduğumuz zarif bir bağ ve ait olma hissi yaratır.Oysa paket servis, yemeği bu ortak deneyimden soyutluyor.
Onu, tıpkı hayatımızdaki diğer her şey gibi, sadece bireysel bir tüketim nesnesine dönüştürüyor.
Restoran ise hizmet sağlayıcı bir seviyeye sıkışıyor.
Bu durum, yalnızca yemeğin kendisini değil, yemeğin etrafındaki kamusal ritüelleri ve insani etkileşimi de yok ediyor.
Restoranların görevi, kurye sayısını artırmak değil, içerideki deneyimin değerini artırarak insanları evden dışarıya çağırmak olmalı.Hayırlı olsun demek Restoranlar, barlar, kafeler şehir hayatının en önemli ortak alanlarındandır.
Sadece özel anlar ya da sadece formel iş yemekleri için değil, yorulduğunuz da soluklandığınız, bir kahve içip devam ettiğiniz, arkadaşlarla lafladığınız yerlerdir.
Seslerin, kokuların karıştığı, yan masada yenen yemeğe göz attığınız, menüsüne merakla baktığınız ve müziğine takıldığınız bu özel alan antik dönemden bu yana insanlığın vazgeçilmezi.Bağımsız restoranlarda yani tek/çift şubeli, arkasında büyük bir sermaye gücü olmayan işletmelerde online satış kanallarının paket servis başına yaptığı kesinti yüzde 34 civarında.
Restoranın gücü varsa pazarlık yapabilir ya da kuryeyi bünyesinde çalıştırabilir; aynı hesaba gelir, kaza riski de var tabii.
Restoranların, kâr marjlarını önemli ölçüde düşüren bu uygulama teslimat platformlarına bağımlı hale gelmek, işletmelerin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor.
Dolayısıyla sorumlu müşterinin mahallesinde açılan işletmeyi paket servis uygulamasından değil, bizzat giderek deneyimlemesi, ayak alışkanlığı oluşturması, işletmede zaman geçirmesi faydalı oluyor.
Ben kendi rotalarımda, yemek tercihlerimde bunu sıkı bir şekilde uyguluyorum.
Girişimciyi desteklemek, yeni tatlar keşfetmek, sıradan çıkmak ve en önemlisi yeni insanlarla tanışmak için fırsat görüyorum.
Hayırlı olsun demek kadar güzel bir şey yok.Kamusal hayatımızı koruma Hızla yok ettiğimiz mekanlar için “modası geçti”, “kendisini yenileyemedi” gibi genel geçer cümleler kuruyor, yeniye olan arsız tutkumuzla klasikleşen, hep aynı duyguyu yaşatan mekanları hayatımızdan çıkarıyoruz.
Bugün Beyoğlu’na çıktığımda 20 yıl öncesi gittiğim neredeyse hiç mekan kalmadı.
Kalanlara sahip çıkmak için çaba gösteren arkadaş grubumuzla bu mekanlarda buluşuyoruz.
Eskiden sinir olduğumuz duvardaki müşteri fotoğraflarına daha dikkatli bakıyoruz, o yok, bu yok, canımız da sıkılıyor elbet.
Bizi kendi tarihimizle bir arada tutan mekanları seviyoruz, yaşasınlar, yaşatsınlar istiyoruz.
Çocuklarla Beyoğlu’nda yürürken “eskiden…” diye başlamak istemiyorum, çünkü bu nostalji batağı ne onları ne beni mutlu ediyor.
Şehrin kendi hafızasına sahip çıkması gerekiyor, bugün yaşarken mekanlarına sahip çıkması gerekiyor.
Sonradan üzülmeyin.Restoran kültürünü yaşatmak, yalnızca bir yemek tercihi değil, kamusal hayatımızı koruma eylemidir.