Haber Detayı

APEC Zirvesi ve olası Xi-Trump görüşmesi üzerine
özgürlük meydanı aydinlik.com.tr
30/10/2025 00:00 (1 ay önce)

APEC Zirvesi ve olası Xi-Trump görüşmesi üzerine

ABD dış politika stratejisi, Donald Trump’ın yeniden sahneye çıkışıyla birlikte küresel ölçekte sözde “özgürlük ve demokrasi” savunuculuğundan uzaklaşıp, tamamen Amerikan çıkarlarına endeksli bir “en iyi anlaşmalar dönemi”ne girmiş durumda.

Bu değişimin temelinde elbette Trump’ın tüm dış politika yaklaşımını şekillendiren “Önce ABD” anlayışı yatıyor.

Trump’ın dönüşü, Washington’un uzun yıllardır sürdürdüğü liberal hegemonya söyleminin artık içini dolduramadığını ve Amerikan kapitalizminin kendi iç çelişkilerine yöneldiğini gösteriyor.

ABD bugün, küresel hegemonyayı korumaktan ziyade, bu hegemonyayı mümkün olduğunca “ucuz maliyetle” sürdürmenin yollarını arıyor.

Trump’ın bu noktadaki stratejisi, diplomasi ve çok taraflılık yerine ikili anlaşmalar üzerinden ekonomik ve siyasi çıkar sağlamaya dayanıyor.

Xİ’NİN GÜÇLÜ AMA DENGECİ LİDERLİĞİ Çin-ABD ilişkilerinde mevcut statüko özellikle 1990’lardan bugüne Amerikan şirketlerinin Çin’e yatırım yaptığı, Çin’in ABD’ye ihraç edilecek ucuz mallar ürettiği ve ardından ABD Hazine tahvilleri satın aldığı (buna haraç da diyebiliriz) bağımlılıktan farklı bir yola girmek üzere.

Karşılıklı bağımlılık, Çin açısından daha eşit ve karşılıklı bir düzeye yükselme döneminde.

Burada belirleyici olan şey ise Xi Jinping’in ÇKP içinde benzersiz bir konuma sahip olmasında yatıyor.Xi, Mao dışında hiçbir liderin sahip olamadığı şeyi yaparak Anayasayı değiştirdi veüçüncü döneminde tekrar seçilerek, Parti ve devlet yapısında geçmiş liderlere kıyasla daha konsolide bir güç inşa etti.

Ancak bu, iç mücadelenin bittiği anlamına gelmiyor.

Son dönemde Halk Kurtuluş Ordusu’nda (PLA) yüksek rütbeli subaylara yönelik soruşturmalar, sistem içindeki denge arayışının ve çatışmanın devam ettiğini gösteriyor.

Batı medyasının “Yeni Mao” etiketi, Xi’nin liderlik tarzını tam yansıtmıyor.

Xi, ideolojik katılık yerine, özel sektörle bağlarını koruyan ve Li Qiang gibi piyasa dostu isimleri öne çıkaran bir pragmatizm sergiliyor.

Buna Parti disiplini ile piyasa dinamizmini Çin’e özgü bir sentezde buluşturma çabası denilebilir.

Xi’nin küresel stratejisi, Batı’nın “bloklaşma” mantığına karşı çok kutuplu bir dünya düzeni inşa etmeye odaklanıyor.

Kuşak ve Yol Girişimi, BRICS’in genişlemesi ve Çin para birimi RMB’nin küresel ticaretteki artan rolü, bu vizyonun yapı taşları.

Çin, ABD’nin “decoupling” (ekonomik ayrışma) politikalarına rağmen tedarik zincirlerindeki merkezi rolünü koruyor.

Amerikan şirketleri için Çin pazarı hâlâ vazgeçilmez; Pekin ise ABD’yi artık yalnızca ekonomik bir rakip değil, kendi küresel düzen vizyonuna en büyük engel olarak görüyor. ‘ÖNCE ABD’ VE ÇOK KUTUPLULUĞUN ÇATIŞMASI 31 Ekim-1 Kasım’da Seul’de düzenlenecek APEC Zirvesi’nde gündeme gelmesi beklenen Xi-Trump görüşmesi, sadece iki ülke arasındaki ticari meseleler açısından değil, küresel sistemin geleceği açısından da belirleyici olabilir. 2018–2020 döneminde ABD-Çin ilişkilerini ticaret savaşına sürükleyen Trump, bugün çok farklı bir tabloyla karşı karşıya.

Çin, o dönemdeki gibi dış baskılara savunma refleksiyle değil, teknolojik üstünlük, bölgesel entegrasyon (örneğin RCEP) ve küresel güneyde artan etkisiyle yanıt veren bir aktör konumunda.

XiJinping’in stratejisi ve son dönem resmi siyaset olan “Büyük Ülke Diplomasisi” , Batı’nın dayattığı “bloklaşma” mantığına karşı resmi söylemde karşılıklı bağımlılığa dayalı çok kutupluluk inşa etmek.

Trump’ın stratejisi ise, bu bağımlılık ağını Amerikan sermayesinin lehine yeniden düzenlemek.

İki liderin APEC sahnesinde vereceği mesajlar, bu iki modelin çatışmasını bütün çıplaklığıyla gösterecek.

Çin, ekonomisinin ABD tarifelerine karşı uzun süreli dayanabilir durumda olduğunu gösterdi.

Pekin üstelik 12 kritik nadir elementin ABD ve müttefiklerine ihracatına ciddi sınırlandırmalar getirerek de el yükseltti.

APEC Zirvesinde Trump’ın daha önce oynadığı kartlar dışında ise yeni tek konusu olabilir: Tayvan. 2016 yılında “Tek Çin” politikasını açıkça reddeden bir çıkış yapan Trump, Xi’nin karşısında “Tayvan’ın bağımsızlığını destekleme” söylemiyle çıkabilir.

Tayvan meselesi Pekin için müzakere edilemez konumda.

Ada’da son seçimlerde ayrılıkçıların güç kaybetmesi de reel politik olarak aslında Trump’ın elini güçlendirmeyecek gelişmeler.

Bazı Amerikan analistler “Çin’in ekonomik ve teknolojik ilerlemesinin büyük ölçüde Amerika Birleşik Devletleri ve Batı ile entegrasyona dayandığı dönem fiilen sona erdiğini” söylese de ABD, Çin dış politikasında birincil ve“anahtar konumda” olmaya devam ediyor.

Fakat şurada haklılar ki, Trump yönetimi Çin’i doğru şeyler yapmaya zorlamaya devam ediyor.

Washington’ın yüksek gümrük vergileri, Çin’i ekonomisini yeniden yapılandırmaya, aşırı kapasiteyi azaltmaya ve iç talebi canlandırmaya zorladı ve Çin bu konularda epey yol aldı.

Gelişmiş teknolojilere yönelik ihracat kontrolleri, Çin’in kendi kendine yeterlilik ve daha rekabetçi bir inovasyon ekosistemi arayışını hızlandırdı.

PEKİN’İN BEKLENTİSİ NE?

Sonuç olarak Trump ile olası görüşmede Xi’nin beklentileri açık: Bir uzlaşı olursa buna varız, ancak uzlaşmazlık veya çatışma da Çin için felaket değil.

Çin, Trump’ın ilk dönemindeki gibi “ne pahasına olursa olsun bir anlaşmaya varmak” hissiyatında değil.

Bu açıdan bakıldığında Trump ve arkadaşları, Çin ile müzakerelerde Pekin’in odak noktasının “gümrük vergilerinin indirilmesi” veya “ileri teknolojik ürün kısıtlamasının hafifletilmesine” odaklanırken Pekin, ikili ilişkilere daha geniş bir perspektiften bakıyor.

Elbette Pekin için Trump’ın içinde olduğun bir denklemin belirsizlik ve öngörülemezliği devam etse de APEC’te olmasa da Trump’ın sürpriz bir Çin ziyareti veya gelecek yıl ABD’de yapılacak G-20 zirvesine Xi’nin katılımıyla iki lider önümüzdeki süreçte görüşecekler ve masada bir uzlaşı arayacaklar.

Sonuçta, APEC sadece bir el sıkışma platformu değil.

Trump’ın “Önce ABD” anlayışı, Amerikan çıkarlarını maksimize etmeye çalışırken, Xi’nin liderliği, Çin’i küresel düzenin merkezine taşımayı hedefliyor.

İki liderin satranç tahtasındaki hamleleri, ideallerin değil, gücün ve sabrın galip geleceğini gösterecek.

Nitekim Çin satrancı olarak adlandırılan Go oyununda çoğu kez denge ve beraberlik üstün gelebiliyor.

Kazanan, en iyi anlaşmayı yapan değil, en uzun soluklu stratejiyi sürdüren olacak.

İlgili Sitenin Haberleri