Haber Detayı

Avrupa’da konut krizi... Barınmak artık lüks
Avrupa aydinlik.com.tr
26/10/2025 10:55 (2 ay önce)

Avrupa’da konut krizi... Barınmak artık lüks

Avrupa’daki birçok kent, özellikle merkezi ve yüksek nüfuslu kentler, son 3-4 yılda can yakıcı hale gelen konut sorunundan muzdarip. Bu sorun bazı kentlerde o kadar büyümüş durumda ki, kent sakinleri tepkilerini fiyatları yükselttiği gerekçesiyle turistlere yöneltiyor, hatta saldırıyor.

Bu “krizin” en yoğun olduğu kentlerden biri olan Barselona’nın Belediye Başkanı Jaume Collboni, Şubat 2025’te verdiği röportajda alarm zili çalan bir üslupla harekete geçip çözüm bulma çağrısında bulunuyordu.

TOPLUMSAL ACİL DURUM Collboni, Barselona’yı içeren ama AB genelinde yaşanan konut sorununu, “toplumsal bir acil durum” olarak tasfir ediyor.

Herhalde AB’deki muhataplarını en iyi böyle dürtebileceğini düşünerek sorunun boyutunu “Rusya’nın doğurduğu tehdit” le kıyaslayarak “Avrupa nasıl doğu sınırlarımızdaki dış tehdide karşı savunma kapasitesini arttırmak zorundaysa, konut krizinin yarattığı iç tehdidi de ele almak zorundadır” diyor.

SON ON YILDA YÜZDE 70 ARTIŞ Sorunun boyutuna daha yakından bakacağız.

Şimdilik Barselona Belediye Başkanı’nın verdiği bir rakam, sorunu gözümüzde canlandırmak için yardımcı olsun: Barselona’da ortalama ev fiyatları son on yılda yaklaşık yüzde 70 arttı.

Bir başka gösterge, Temmuz 2024’te Avrupa Komisyonu’nun tarihindeki ilk konut komiserliği oluşturma kararını almış olması.Collboni röportajında AB’nin bu tip adımlarının olumlu olduğunu, fakat sorunun savsaklamayı kaldırmayacak raddeye geldiğini savunuyor.

Çözülmemesi durumunda işin nereye varabileceğini “Çalışan ve orta sınıfların demokrasilerinin en büyük sorunlarını çözmede yetersiz kaldığı sonucuna varma riskiyle karşı karşıyayız” cümlesiyle ifade ediyor.

YÜZDE 75 KONUT YARDIMINA BAKIYOR Collboni’nin verdiği bir başka rakam bu tespitinin altını dolduruyor. “Çok daha geniş kapsamlı ve bu sorunun artık kentli işçi ve orta sınıf aileleri etkilediğini anlayan konut politikalarına” duyulan ihtiyaca vurgu yapan Collboni, Barselona’da yaşayanların yüzde 75’inin, yaratılacak konut yardımlarının potansiyel yararlanıcıları olduğunu belirtiyor.

Çözüm önerisini şöyle anlatıyor: “Şehirlerimizde uygun fiyatlı toplu konutlar sağlamak için net, açık ve Avrupa genelinde siyasi stratejilere ve finansman mekanizmalarına ihtiyacımız var.

Belediye başkanları ve yerel yönetimler, mahalleleri ve insanların ihtiyaçlarını bilen insanlar, hâlihazırda sosyal konut inşa eden ve yöneten belediye şirketleri, bu sürecin bir parçası olmalı ve bu politikaların şekillendirilmesine yardımcı olmalıdır.” AB: KONUT FİYATLARI YÜZDE 48 ARTTI Avrupa Birliği de konuyla ilgili çalışmalar yapıyor.

Şubat 2025’te yayınladıkları sonuçlara göre 2015 ile 2023 arasındaki sürede, AB’de konut fiyatları ortalama yüzde 48 artmış durumda.

Peki, bu fiyatları hangi ölçüye vurarak tartmalı?

AB’nin yayınına göre bunu anlamanın bir yolu “Uygun fiyatlı konut nedir?” sorusuna yanıt vermek.

Bunun için konut fiyatı-gelir oranına bakılıyor.

Konut fiyatı (kirası), gelirin yüzde 40’ının üzerindeyse, bu hane halkının konutla ilgili sorun yaşadığının bir işareti oluyor.2023 yılı rakamlarında AB’de, kentlerdeki hanelerin yüzde 10,6’sı ve kırsaldakilerinse yüzde 7’si için bu yüzde 40 oranı aşılmış durumda.

En yüksek oranlar sırasıyla Yunanistan (yüzde 28,5), Danimarka (yüzde 15,4) ve Almanya’da (13,0).

Bugüne ait rakamlar henüz elde değil ama konunun daha yoğun tartışılıyor olmasından ve kamuoyundaki tepkilerden, bu oranların yükselmiş olduğunu tahmin edebiliriz.

AB’NİN ANKETİ Nitekim Haziran 2024’teki Avrupa Parlamentosu seçiminin ardından yine Parlamentonun Ekim 2024’te seçmenlerin oy verme davranışlarının ölçtüğü “2024 AB Seçim Sonrası Anketi”nde en önemli etkenler yüzde 42 oranla “artan fiyatlar ve yaşam maliyeti” ile yüzde 41’le “ekonomik durum” olarak tespit ediliyor.

Ankette “konut” ayrı bir etken olarak seçmenlere sorulmadığı için rakamlardaki etkisini tam olarak bilemesek de “konut krizi”nin toplam yüzde 83’e varan bu oranda önemli bir yer tuttuğu kesin.

TEMEL İNSAN HAKKI Mesele AB’nin parlamentosunda ve komisyonlarında ele alınacak kadar ciddi bir sorun boyutuna ulaşmış durumda. 2021 yılında AB Parlamentosu, AB ülkelerine, yeterli barınma hakkını yasalarla uygulanabilir bir temel insan hakkı olarak tanımaları çağrısında bulunan bir karar kabul etti.

Karara göre herkesin “yüksek kaliteli içme suyu, yeterli sanitasyon, kanalizasyon ve güvenilir enerji bağlantısı olan, insana yaraşır ve sağlıklı barınmaya eşit erişim hakkı olmalı”.

KOMİSYON KURULDU Ursulavon der Leyen de Temmuz 2024’te, Avrupa Komisyonu Başkanı olarak seçilmesinin ardından yaptığı konuşmada, konuyla ilgili şunları söylemişti: “Avrupa, her yaştan insanı ve her büyüklükteki aileyi etkileyen bir konut kriziyle karşı karşıya.

Fiyatlar ve kiralar hızla yükseliyor.

İnsanlar uygun fiyatlı konut bulmakta zorlanıyor.

Bu nedenle, ilk kez konut sorunundan doğrudan sorumlu bir Komisyon Üyesi atayacağım.

Krizin tüm nedenlerini incelemek ve gerekli özel ve kamu yatırımlarının önünü açmak için bir Avrupa Uygun Fiyatlı Konut Planı geliştireceğiz.”Aralık 2024’te Parlamento, AB’nin konut sorunlarını nasıl ele alacağına dair çözümler önermesi gereken özel bir komitenin kurulmasını onayladı.

Komite bir yıl boyunca faaliyet göstermek üzere çalışmalarına devam ediyor.AB, “konut krizini” tek tek üye ülkelerin ötesinde merkezden halletmeye çalışıyor.

Ya da en azından böyle söylüyor.

Lizbon nasıl Avrupa’nın en yaşanmaz kenti oldu?

Son on yılda Portekiz’in başkenti Lizbon, Avrupa’nın en uygun fiyatlı başkentlerinden biri olmaktan, en yaşanmaz başkentlerden biri haline geldi.

Nasıl oldu?

Lizbon Üniversitesi Coğrafya Çalışmaları Merkezi Coğrafya ve Mekansal Planlama Enstitüsü’nde araştırma görevlisi Agustín Cocola-Gant rehberliğinde izliyoruz.

ŞAMPİYONLUK RAKAMLARI Önce rakamlara bakıyoruz:– 2014 ile 2024 yılları arasında, kentteki konut fiyatları yüzde 176 arttı.– Aynı yıllar arasında kentin merkezi tarihi bölgelerindeki fiyatlar yüzde 200’ün üzerinde artış gösterdi.– Kent merkezi 2011 ile 2021 yılları arasında nüfusunun yüzde 25’ini kaybetti.

Kent genelinde, bu dönemde inşa edilen veya yenilenen konutların sadece yüzde 56,5’i birincil konut olarak kullanılırken geri kalanlar boş durmakta, ikinci konut olarak kullanılmakta veya kısa süreli kiralamaya dönüştürülmekte.– Lizbon bu “yükselişiyle”, serimizin bir önceki yazısında anlattığımız konut fiyatı/gelir oranı bazında Avrupa’da birinci sıraya yerleşmiş durumda.– Lizbon’la başladık ama aslında tüm ülke Lizbon gibi. 2015 yılında Portekiz, konut satın alınabilirliği açısından 27 AB ülkesi arasında 22’ci sıradayken bugün ülke bazında da birinci sıraya yerleşmiş durumda.– Sürecin bir diğer boyutu otelcilik ve “kısa süreli kiralama” sektörü.

Cocola-Gant’tan aktarıyoruz: “Aynı zamanda, otelcilik sektörü ve kısa süreli kiralama sektörü, ziyaretçileri, dijital göçebeleri, uluslararası öğrencileri ve diğer ülkelerden gelen geçici genç profesyonelleri çekmeye yönelik girişimlerle birlikte teşvik edildi.

Lizbon’un tarihi merkezinde, Airbnb tarzı kiralamalar dramatik seviyelere ulaştı: tüm evlerin yarısı kısa süreli kiralama lisansına sahip ve turistlerin en yoğun olduğu mahallelerde bu rakam yüzde 70’e varıyor.”– 2010’da yaklaşık 100 olan otel sayısı üç katına çıkarak yaklaşık 300 oldu.

Belediye meclisi yaklaşık 50 tane daha otel için planları onaylamış durumda.Cocola-Gant, bu rakamların anlamını şu cümlesinde toparlıyor: “Vergi mükelleflerinin yüzde 60’ının aylık gelirinin 1.000 avronun altında olduğu bir ülkede, Portekiz’in başkentinde bu fiyatın altında bir kiralık ev bulmak, ancak 20 metrekare veya daha küçük bir alanda yaşamaya razı olursanız mümkün.” BAŞLANGIÇ 2008 KRİZİ Portekiz’in, kendisini birinci sıraya taşıyan bu çarpıcı başarısının sırrı ne?

Cocola-Gant, başlangıcı 2008 küresel finans krizine tarihliyor ve sonrasında ne olduğunu anlatıyor:“Lizbon’un bu noktaya nasıl geldiğini anlamak için, 2008 küresel finans krizinin ardından geçen yıllara bakmamız gerekiyor.

Portekiz, ekonomiyi canlandırmak için hazırladığı şok planının bir parçası olarak Lizbon’u ve ülkeyi, gayrimenkul yatırımı ve turizm alanında küresel çapta üst sıralara çıkarmayı hedefleyen agresif bir liberalleşme stratejisi benimsedi.

Hükümet, tanıdık bir neoliberal formül uyguladı: kira yasaları gevşetildi, evden çıkarmalar kolaylaştırıldı ve kira sözleşmeleri kısaltıldı.

Şu an tartışmalara konu olan “altın vize” ve “olağan dışı ikamet” programları da dâhil olmak üzere, yerleşik olmayan alıcılar için cömert vergi teşvikleri getirildi.

Yatırım fonları, ek vergi muafiyetlerinden yararlanarak emlak piyasasına girmeleri için teşvik edildi.” Londra’da ‘konutların finansallaşması’ ve ‘rantçı sınıfın yükselişi’ Avrupa’da konut krizinin izini sürmeye devam ediyoruz.

Bu kez durağımız Londra.

Rehberimiz Jean Shaoul.

Manchester Üniversitesi’nde kamu hesap verebilirliği alanında emeritus profesör olan Shaoul, World Socialist Web Site’ta 6 Ekim tarihli yazısında İngiltere’nin konut krizinin ardında yatan nedenlerin “konutların finansallaşması” ve “rantçı sınıfın yükselişi” olduğu tespitini yapıyor.Şimdiye kadar daha çok olgulardan ve fenomenlerden söz ettik.

Bu defaShaoul’le birlikte “krizin” sebeplerini görmeye doğru ilerliyoruz.Shaoul İngilizlerin halini “Nereye giderseniz gidin, konuşmaların ana konusu aynı: mortgage ya da kira ödemeleri olsun, konutların yüksek ve sürekli artan maliyeti” diyerek anlatmaya başlıyor.

RAKAMLAR ANLATIYOR Yazıdaki rakamların kendisi zaten çok şey anlatıyor.– Londra’da iki yatak odalı bir daireyi karşılayabilmek için dört kişinin geliri gerekiyor.– Her biri 38.000 sterlin kazanan iki hemşire, Londra’nın yarısındaki ilçelerde bile ortalama kirayı ödemekte zorlanıyor.

Dolayısıyla, ortalamanın çok üzerinde bir gelir veya sübvansiyonlu konutlara erişim olmadan konut maliyetini karşılamak zor.– Konutların yüksek maliyeti insanları yoksulluğa ve evsizliğe itiyor.

Evsiz kalanların çoğu çocuklu aileler.

Sonuç olarak, Londra nüfusunun yaklaşık dörtte biri ve her üç çocuktan biri yoksulluk içinde yaşıyor ve temel yaşam masraflarını karşılamakta zorlanıyor.

SON 45 YILDA NE OLDU?

İngilizlerin halini kısaca anlattıktan sonra Shaoul, bu noktaya son 45 yılda nasıl gelindiğini açıklamaya geçiyor.

Az ya da çok tüm ileri kapitalist ülkelerde geçerli olduğunu söylediği son 45 yıllık süreçte: “Birbirini izleyen İngiliz hükümetleri, kamu arazilerinin ve kamu konutlarının özel sektöre büyük çaplı satışını, arazi ve emlak sektörüne kredi genişlemesini destekleyen yasa ve düzenlemeleri, 2007-08 finansal krizinde bankaların ve mortgage kredi kuruluşlarının kurtarılmasını ve arazi ve konut fiyatlarının hızla yükselmesi sürecini yürüttü.”Türkiye, “ileri kapitalist ülkeler” arasında değil.

Ancak bu anlatılan sürecin birçok unsurunu Türkiye’den de tanıyoruz.

ŞİŞEN GAYRİMENKUL Shaoul bu sürecin sonucunda ortaya çıkan konut manzarasını yazıyor.

Bir rakam özellikle çarpıcı: Bugün İngiltere’de konut maliyetlerinin yüzde 70 ila 75’i binanın kendisinin değil, arazinin fiyatını yansıtmaktadır.

Hâlbuki bu oran 1930’larda sadece yüzde 2 imiş.Bu şişen sektör, ülkenin ekonomik büyümesinde sahip olduğu oranda da kendini gösteriyor.

Ulusal İstatistik Ofisi verilerine göre, gayrimenkul sektörü 1990’lardan bu yana Birleşik Krallık’ın ekonomik büyümesinde en büyük orana sahip.

Sektörün 1990 yılında 40 milyar sterlin olan Gayri Safi Katma Değeri 2024 yılında 270 milyar sterline yükselmiş durumda.

Shaoulgayrimenkulun “İngiltere’nin çok övündüğü finans sektöründen de büyük” olduğunu not ediyor.

Yazar gayrimenkulün bu uçuşunun “Modern kapitalizmin artan asalaklığını ve üretken olmayan doğasını kanıtladığını” söylüyor.

OLAĞAN ŞÜPHELİ Konutların özel sektöre devrinde kim başı çekmiş olabilir?

Tahmin edenleriniz olacaktır: Margaret Thatcher.

Thatcher’dan bugüne kadar olan gelişmeleri uzunca bir alıntıyla aktarıyoruz: “Thatcher’ın Satın Alma Hakkı (Right toBuy – RTB) programı, İngiltere’nin en büyük özelleştirme programıydı.

Rus Devrimi ve Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ‘Kahramanlara Layık Evler’ (Homes fit forHeroes) olarak inşa edilen ve nesiller boyu İngiliz işçilerin parasıyla finanse edilen İngiltere’nin kamu konutlarının satışı, ilk 25 yılda 50 ila 60 milyar sterlin arasında bir gelir sağladı.RTB kapsamında, kamu konutları kiracılarına evlerini indirimli fiyatlarla satın alma hakkı verildi ve birçoğu evlerini özel mülk sahiplerine sattı.

Aynı zamanda, hükümet ticari bankaların daha önce inşaat şirketleri ve mevduat sahiplerinin tekelinde olan mortgage piyasasına girmesine izin vererek konut kredilerini büyük ölçüde genişletti.

Finans kurumları da mortgage kredilerini menkul kıymetleştirerek sattı.Mart 2025’e kadar, RTB kapsamında 70 milyar ile 80 milyar sterlin arasında iki milyondan fazla ev satıldı.

Gelir, yerel yönetimlere değil, doğrudan Hazine’ye aktarıldı ve bunun çok azı veya hiçbiri kamu konutlarına geri yatırılmadı, bu da mevcut kamu konut stokunu ciddi şekilde tüketti.

Buna karşılık, inşa edilen yeni kamu konutlarının sayısı neredeyse sıfıra indi.”45 yılın bu üç paragraflık özeti başımıza gelenin sebeplerini anlamaya yaklaştırıyor.

İlgili Sitenin Haberleri