Haber Detayı
Dr. Halim Gençoğlu Batı’nın Afrika talanını anlattı... Küllerinden yeniden doğan bir kıta
İnsanlığın beşiği olan Afrika… Batı, bu kıtayı yıllarca sömürdü. Sömürdü demek az bile kalır; soykırımlar yaptı. Güney Afrika’da yaşayan tarihçi Dr. Halim Gençoğlu yaptığı araştırmalarla bu sömürüyü yakından bilen bir isim.
Afrika, insanlığın beşiği ama aynı zamanda modern çağın en karanlık sayfalarının da yazıldığı kıta. 19. yüzyıldan itibaren “medeniyet götürme” bahanesiyle kıtanın doğal zenginliklerini, insan gücünü ve kültürünü sömüren Batı, Afrika’yı adeta talan etti.
Bugünse Afrika, tarihsel sömürünün izlerini silmeye çalışırken, yeni biçimlerde sürdürülen küresel güç mücadelesinin de merkezinde yer alıyor.Bu süreci yakından gözlemleyen isimlerden biri, 15 yıldır Güney Afrika’da yaşayan tarihçi Dr.
Halim Gençoğlu.
Cape Town Üniversitesi’nde yüksek lisans, doktora ve post-doktora çalışmalarını tamamlayan Gençoğlu, bugün Johannesburg’daki Witwatersrand (Wits) Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde öğretim üyesi olarak ders veriyor.
Uzmanlık alanı “Afrika sömürge tarihi” olan Gençoğlu, hem akademik hem de saha deneyimiyle kıtanın bugünkü dönüşümünü anlatıyor.Onunla Afrika’nın nasıl paylaşıldığını, sömürgeciliğin hangi biçimlere büründüğünü, Almanya’nın ilk soykırımlarını, Osmanlı’nın kıtadaki direniş gücünü ve Afrika’nın Türkiye’ye bakışını konuştuk.
Söyleşide, sadece tarihin değil bugünün güç mücadelelerinin de izlerini bulacaksınız.
Söyleşiye geçmeden önce Gençoğlu’nun “Batı’nın Afrika Talanı Afrika Tarihinde Sömürgecilik ve Soykırımlar” kitabının arka kapağındaki yazıyı yer vermemek olmaz.
Yazı Afrika’da yaşananları çok güzel özetliyor: SÖMÜRGENİN VE DİRENİŞİN BİRLİKTE YAZILDIĞI KITA “Afrika toprakları… Binlerce yıl boyunca bilgeliği, kültürel zenginliği ve doğasının eşsiz cömertliğiyle insanlığa ışık tutan bir kıta.
Ancak Batı, bu eşsiz coğrafyaya "medeniyet" getirdiğini iddia ederken, aslında sömürgeciliğin en karanlık yüzünü dayattı.
Yalnızca toprakları değil, halkların onurunu, kültürlerini ve geçmişlerini de talan etti.Batı’nın Afrika Talanı, Cape Town’dan Mombasa’ya, Lagos’tan Nairobi’ye uzanan bir direniş ve yıkım hikâyesi.
Barış içinde yaşayan köyler, Batı’nın açgözlü imparatorluk projelerinin kurbanı oldu.
Milyonlarca insan köleleştirildi, kimliklerinden koparıldı, tarihleri ya yok edildi ya da kazananların anlattığı şekliyle yeniden yazıldı.
Ama bu hikâye sadece bir kayıp ve yıkım öyküsü değil.Afrika, ruhunu asla teslim etmedi.
Zorbalığa, açgözlülüğe ve zulme karşı direniş, toprağın derinliklerinden yankılanan sessiz bir haykırış gibi daima var oldu.
Zincirler, insanları boyunduruk altına alabilirdi ama ruhlarını asla.
Batı’nın Afrika Talanı, bir kıtanın yitip gitmeyen umudu, çalınan bir tarihin yeniden yazıldığı ve kaybolan bir kimliğin yeniden doğuş hikâyesidir.Afrika’yı anlamak, yalnızca sömürgeciliği değil, direnişi de anlamaktır.
Halim Gençoğlu, yılların birikimiyle kaleme aldığı bu eserde, Batı'nın Afrika üzerindeki büyük talanını, sömürgeciliğin yıkıcı etkilerini ve halkların benzersiz direnişlerini çarpıcı detaylarla gözler önüne seriyor.Batı’nın Afrika Talanı, Afrika’nın kan ve gözyaşıyla yazılan tarihi kadar, küllerinden yeniden doğan bir kıtanın gurur hikâyesine de tanıklık ediyor.
Gerçekleri öğrenmeye cesaretiniz var mı?” ‘BERLİN KONFERANSI AFRİKA’YI MASA BAŞINDA PARÇALADI’ Batı’nın Afrika’daki sömürgecilik serüveni nasıl başladı?
Batı’nın Afrika serüveni 15. yüzyılda Portekizli denizcilerin kıtanın güney ucuna ulaşmasıyla başlar.
Fakat sistematik sömürgecilik 1884’te Berlin’de yapılan konferansla resmileşti.Almanya’nın ev sahipliğinde düzenlenen bu toplantıya İngiltere, Fransa, Belçika, Portekiz, İspanya ve İtalya katıldı.
Harita başına geçtiler ve cetvelle sınırlar çizdiler.
Afrika’yı bir pasta gibi paylaştılar.
Bu, insanlık tarihinin en organize talanıdır.İngilizce literatürde buna Scramble for Africa denir – yani “Afrika’nın Talanı.” Oysa sıradan birmücadele değil, tam anlamıyla bir yağmaydı.
Yerli halklar, topraklarının ve kaynaklarının kimin eline geçtiğini bile haritadan öğrendi. ‘OSMANLI GÜÇLÜ OLDUĞU SÜRECE KUZEY AFRİKA’YA GİREMEDİLER’ Osmanlı’nın varlığı Afrika’daki bu sömürge yarışını nasıl etkiledi?
Osmanlı, Kuzey Afrika’nın sömürgeleştirilmesini yüzyıllarca engelledi.Fransa’nın hemen güneyinde yer alan Cezayir, Tunus, Trablusgarp ve Mısır gibi bölgeler Osmanlı’nın hâkimiyetindeydi.
Avrupalılar, Osmanlı güçlü olduğu sürece o topraklara dokunamadılar.
Ancak imparatorluk zayıflamaya başlayınca Fransa ilk adımı attı.1830’da Cezayir’i işgal ettiğinde, sadece bir ülkeyi değil, bir hafızayı da yok etmeye girişti.
Osmanlı’nın oradaki kültürel mirası, yönetim sistemi ve dini kurumları sistematik biçimde tasfiye edildi.Bugün Cezayir halkı Fransa’dan hâlâ özür bekliyor, çünkü bu sadece bir işgal değil, bir kimlik imhasıydı. ‘AFRİKA, BATI’NIN HAM MADDE DEPOSU HALİNE GETİRİLDİ’ Sömürgeciliğin hedefi neydi?
Sadece ekonomik çıkar mı söz konusuydu?
Öncelikle ekonomik sömürü vardı.
Afrika, Batı sanayisinin ham madde deposu haline getirildi.
Altın, elmas, kauçuk, fildişi, tütün, kahve… Ne buldularsa sömürdüler.Fransa kauçuk peşindeydi, İngiltere madenlerin.
Belçika Kralı II.
Leopold Kongo’da milyonlarca insanı öldürerek kauçuk ticaretini kontrol etti.Bu dönemde milyonlarca Afrikalı köleleştirildi, yüz binlercesi zorla çalıştırıldı.Ama sömürgeciliğin sadece ekonomik değil, ideolojik bir yönü de vardı.
Batı, bunu “medeniyet götürme” bahanesiyle meşrulaştırdı.
Oysa bu medeniyet değil, barbarlıktı.
Batı Afrika’yı talan etti.
İngiltere’deki British Museum'a gidin; müzedeki eserlerin yarısından fazlası Afrika’ya ait. ‘ALMANYA’NIN NAMİBYA’DA YAPTIĞI, 20.
YÜZYILIN İLK SOYKIRIMIDIR’ Almanya’nın Afrika’daki sömürge politikası çok konuşulur.
Neden Almanya örneği önemli?
Çünkü Almanya Afrika’da tarihin ilk modern soykırımını gerçekleştirdi.1904’te bugünkü Namibya topraklarında yaşayan Herero ve Nama halkları Alman ordusuna karşı ayaklandı.
Alman General von Trotha, bu halkları tamamen yok etme emri verdi.Kadınlar, çocuklar, yaşlılar çöl ortasında susuz bırakıldı.
On binlerce kişi öldü.Almanlar, ölenlerin kafataslarını Berlin’e götürdü; sözde “ırk bilimi” araştırmalarında kullandılar.
Bu olay, 2005’te Almanya’nın resmen özür dilemesiyle yeniden gündeme geldi.
Ancak halen tazminat ödenmedi.Ben o dönem Güney Afrika’daydım. 350 insanın kafatası törenle Namibya’ya iade edildi.
O an, sadece tarih değil, insanlık vicdanı da sarsıldı. ‘SÖMÜRGECİLİK HEM EKONOMİK HEM DE KÜLTÜREL BİR İŞGALDİR’ Yani sömürgecilik sadece maddi değil, kültürel bir işgal biçimi de oldu.Kesinlikle.
Batı, Afrika insanını hem ekonomik olarak yoksullaştırdı hem de kültürel olarak kendine bağımlı hale getirdi.Kıtanın eğitim sistemi, dinî yapısı, şehir planları hatta dilleri bile yeniden tasarlandı.Bugün birçok Afrika ülkesinde Fransızca, İngilizce veya Portekizce konuşulmasının nedeni budur.
Bu diller sadece iletişim aracı değil, zihin kontrolünün parçasıydı.Sömürgeciler, Afrikalının kendi kimliğinden utanmasını istediler.
Dolayısıyla sömürgecilik sadece toprak değil, kültür işgalidir. ‘AFRİKA HALKI DİRENDİ, ASLA TESLİM OLMADI’ Soykırıma dahi varan sömürüye Afrika halkı nasıl bir tepki gösterdi?
Afrika halkı asla teslim olmadı.
Kıtanın farklı bölgelerinde direniş hareketleri ortaya çıktı.Bazı yerlerde silahlı mücadele, bazılarında kültürel direniş biçimindeydi.Bu direnişlerin çoğu 20. yüzyılın ortasında, bağımsızlık savaşları olarak birleşti.Tanzanya’dan Gana’ya, Mozambik’ten Cezayir’e kadar onlarca ülke kendi kurtuluş savaşını verdi.Bu mücadelelerin kökeninde ise başka bir ilham vardı: Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı. ‘MUSTAFA KEMAL’İN İNGİLİZLERİ YENMESİ, AFRİKA İÇİN KIRILMA NOKTASI OLDU’ Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı Afrika’da nasıl yankı buldu?
Çok derin bir etki yarattı.
Afrika halkı, Batı’ya karşı zafer kazanmanın mümkün olmadığını sanıyordu.
Ama Türkler İngilizleri yendiğinde bu algı yıkıldı.Gazetelerde, camilerde, toplantılarda “Türkler yaptı, biz de yapabiliriz” denildi.Hindistan, Mısır ve Güney Afrika basınında Mustafa Kemal’in fotoğrafları yayımlandı.Kadınlar Türkiye’ye dualar gönderdi.Afrika’da o dönemde yazılan bazı bildirilerde “Anadolu bizim için bir umut ışığıdır” ifadeleri yer alır.
Dolayısıyla Afrika’daki her direnişin içinde, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinin yankısı vardır. ‘BUGÜN SÖMÜRGECİLİĞİN ADI DEĞİŞTİ: YUMUŞAK GÜÇ’ Afrika’nın bugününü nasıl nasıl tanımlıyorsunuz?
Bugün açık işgal yok ama ‘soft power’, yani yumuşak güç dönemi var.
Batı artık tankla değil, şirketle geliyor.
Kredi, fon, yardım programı, medya ve kültürel ağlarla kıtayı etki altında tutuyor.
Bazı ülkelerde sömürgeci diller hâlâ eğitimde baskın.Ama Afrika artık o eski Afrika değil.
Yeni bir kuşak yetişiyor: kendi tarihini bilen, sömürge arşivlerini okuyan, kendi ülkesinin kaynaklarını yönetmek isteyen gençler.Bu kuşak Batı’nın üstünlüğüne inanmıyor. 'FRANSA BURKİNA FASO’DAN KOVULDUAFRİKA ASYA’YA YÖNELİYOR’ Afrika artık Batı’ya sırt mı dönüyor?
Yeni yönelim neresi?
Evet, ciddi bir yön değişikliği var.
Fransa, son yıllarda Sahel bölgesindeki birçok ülkeden çıkarıldı.
Burkina Faso, Nijer, Mali… Artık “Fransa defol” sloganları sokaklarda duyuluyor.Afrika artık Asya’ya, özellikle Çin, Rusya ve Türkiye’ye yöneliyor.Bu sadece ekonomik bir tercih değil; tarihsel hafızanın yeniden canlanması.
Bu nedenle BRICS gibi yeni uluslararası yapılar Afrika için umut anlamına geliyor.Burkina Faso lideri İbrahim Traore’nin Türkiye’ye duyduğu saygı, kıtanın yeni dönemde kimlerle yürümek istediğini gösteriyor.
MANDELA’NIN SÖZÜ: AMERİKA’NIN DÜŞMANLARI BİZİM DOSTLARIMIZDIR Afrika’daki direniş denilince ilk aklımıza Mandela geliyor.
Mandela kim?
Başka öne çıkan isimleri var mı?
Mandela, Afrika’nın ahlak pusulasıdır.
Xhosa kabilesindendir, bir hukukçudur ve tam bir entelektüeldir. 27 yıl hapiste kaldı, bunun 18 yılını Robben Adası’nda geçirdi.Apartheid rejimine karşı direnişin sembolü oldu.
Mandela’nın en önemli özelliği, intikam duygusuna kapılmamasıydı.Onun “Amerika zannediyor ki onun düşman olduğu herkes bizim de düşmanımız olmalı.
Hayır, onlar bizim dostlarımız” sözü Afrika’nın bağımsızlık ruhunu yansıtır.Mandela Batı’yı iyi tanıyordu; özgürlüğün Batı’dan ithal edilemeyeceğini bilirdi.Bugün Afrika’da hâlâ Mandela’nın sözleri konuşuluyor.Mandela çok özel bir figürdü ama Afrika direnişi sadece ondan ibaret değildi.
Mesela Zimbabve’nin efsanevi lideri Robert Mugabe… O da büyük bir direnişçiydi.
İngiliz sömürgeciliğine karşı savaşarak ülkesinin bağımsızlığını kazandı.
Aynı zamanda bir eğitimciydi; halkın bilincini yükseltmek için okullaşmayı yaygınlaştırdı.
Bir diğer önemli isim ise Gana’nın kurucu lideri Kwame Nkrumah.
O, sadece ülkesini bağımsızlaştırmakla kalmadı; Pan-Afrikanizm’in, yani “Afrika birliği” fikrinin öncülerindendi.
Tıpkı Kongo’nun efsane lideri Patrice Lumumba gibi.
Lumumba, 1960’larda bağımsızlık sonrası Kongo’nun ilk başbakanıydı ama çok kısa sürede Amerika ve Belçika’nın hedefi haline geldi.
Batı, onu kendi topraklarında, kendi halkının gözleri önünde öldürttü.
Afrika tarihinde hâlâ kapanmamış bir yaradır Lumumba cinayeti.Afrikalılar Modern Kenya’nın kurucusu Jomo Kenyatta’nın şu sözünü unutmuyor: “Misyonerler Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımızda onların İncilleri vardı.
Dua edelim dediler.
Gözlerimizi kapattık.
Açtığımızda, bizim incilimiz, onların toprakları vardı”. ‘AFRİKA ARTIK BATI’NIN ARKA BAHÇESİ DEĞİL’ Afrika’nın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Afrika bugün kendi ayakları üzerinde durmayı öğreniyor.
Evet, sömürgeciliğin izleri hâlâ var ama kıta artık o eski çaresiz kıta değil.Yerli sanayiler kuruluyor, bölgesel birlikler güçleniyor.
Üstelik Afrika’nın demografik avantajı da büyük: genç ve dinamik bir nüfus.Eğer bu enerji doğru yönlendirilirse, 21. yüzyıl Afrika’nın yüzyılı olabilir.
Ama en önemlisi zihinsel özgürlük.
Afrika’nın Batı’ya değil, kendi tarihine, kendi bilge birikimine dönmesi gerekiyor.Bunu yaptığında, sömürgecilik tarihinin son cümlesini yazacak.Ve o cümle şudur:“Batı talan etti, Afrika direndi.
Artık hesap sırası Afrika’da.”