Haber Detayı
‘Yetişkin işi zorbalık’ tavsiyenin ardına saklanıyor
Bugüne dek çok kez çocukların yaşadığı akran zorbalığını konuştuk. Peki, yetişkinler birbirini ‘zorbalamıyor’ mu? Talep edilmeyen tavsiyeler, öneri kılıfıyla süslenen müdahaleler, “Senin iyiliğin için söylüyorum, sonra pişman olma” benzeri cümleler... Yetişkinlerin dünyasında zorbalığın varoluş şekillerini ve sonuçlarını uzmanlara sorduk: “Kendi hayatımızın yetişkini olmaktan çıkıyor ve ‘rehberlik edilmesi gereken biri’ oluyoruz.”
Zorbalık bir süredir gündemden düşmeyen bir konu başlığı.
Uzun zamandır özellikle çocuklar arasında yaşanan zorbalık vakaları gündemdeyken son dönemdeyse yetişkinler arasında yaşanan zorbalık örnekleri de konuşuluyor.
Eş, sevgili, arkadaşlık, ebeveyn-çocuk ilişkilerinde ve hatta patron-çalışan, iş arkadaşları arasında dahi karşımıza çıkabilen zorbalık, psikolojimizi etkiliyor.
Kanal D’nin sevilen dizisi ‘Güller ve Günahlar’da Serdar Orçin’in hayat verdiği kontrolcü ve baskıcı Cihan karakterinin, eşi Azra’ya (Aleyna Solaker) sürekli fiziksel görünüşüyle ilgili “Yarın saçına bakım yaptır, iyice saldın”, “Sana artık botoks düşünmemiz lazım”, “Azra kahve içmiyor, selülit yapıyormuş” gibi ‘tavsiyeler’ verdiği; partnerinden beklentilerini ‘öneri’ kılıfıyla sunarken aslında onu zorbaladığı sahneler, bir süredir sosyal medyada içerik üreten psikologların gündeminde. ‘Güller ve Günahlar’ adlı dizide Cihan, eşi Azra’nın kahve içip içmeyeceğine bile karar veriyor, onu sürekli eleştiriyor.
Benzer şekilde, geçen hafta sosyal medyada viral olan bir videoda içerik üreticisi Buse Kurtuldu (@buse.kurtulduu), kombininin videosunu çekerken yoldan geçen tanımadığı bir kadın “Zayıflaman lazım”, “Bacakların kalın”, “5 kilo fazlan var” gibi yorumlar yaptı.
Yetişkinlerin birbirlerine yönelttiği bu zararsız görünen müdahalelerin zorbalıkla olan ilişkisini psikolog Dr.
Gizem Sürenkök ve psikolog, psikoterapist Eda Kurtuluş Akın’la konuştuk.‘Acaba o haklı mı?’ Karşısındaki kişiyi sözleriyle ‘zorbalayan’ kişilerin başvurduğu ifadelerin neden çoğu zaman psikolojik kontrolün bir biçimi olarak değerlendirildiğini şöyle açıklıyor psikolog Dr.
Gizem Sürenkök: “Şu mesaj veriliyor: ‘Senin için neyin doğru olduğunu sen bilemezsin, ben bilirim.’ Bu durum kendi sezgimize, kararımıza ve yaşam deneyimimize duyduğumuz güveni zedeliyor.
Bir süre devam ettiğinde de artık ‘Acaba o haklı mı, ben mi yanlış görüyorum’ diye düşünmeye başlıyoruz.
Bu da ilişkideki güç dengesini sessizce değiştiriyor.
Karar verme hakkını, fark etmeden karşı tarafa geçirmiş oluyoruz.
Kendi hayatımızın yetişkini olmaktan çıkıyor, ‘rehberlik edilmesi gereken biri’ haline geliyoruz.”Peki, ‘iyilik’ yapma niyeti, yerini ne zaman ‘zorbalığa’ bırakıyor?
Sürenkök gerçekten iyilik yapma niyetindeki kişinin karşı tarafın karar verme hakkına saygı duyacağını, karşısındakinin duygularına alan bırakacağını söylüyor.
Zorbalıksa daha farklı şekilde kendini gösteriyor: “Benim istediğimi yapmıyorsan ya beni sevmiyorsun ya beni ciddiye almıyorsun ya da akıllı değilsin.
Başka bir deyişle, benim istediğimden farklı bir şekilde hareket ediyorsan suçlu hissetmelisin.
Senin verdiğin kararı ben kabul etmiyorum ve böyle bir karar aldığına göre seni küçümsemeye ya da bana bir şekilde borçlu hissettirmeye hakkım oluyor.
Burada artık ‘iyilik’ değil, kontrol arzusu devreye giriyor.”Örtük kontrole (zorbalık) uzun süre maruz kalındığında, kişinin yavaş yavaş kendi hislerine ve düşüncelerine güvenemez hale geldiğini söyleyen Sürenkök; “Başta sadece ‘Belki o haklıdır’ diye düşünürken zamanla ‘O beni benden daha iyi tanıyor’ inancını içselleştiriyoruz” diyor ve bunun bizi sürekli dış onaya bağımlı hale getiren bir süreç olduğunu belirtiyor.
Uzman psikolog bu durumun uzun vadede kendi benliğimize büyük zararları olduğunun altını çiziyor: “Kendi kararlarımızı değersizleştiren bir ilişki dinamiği içinde ‘Ben ne isterim, ne hissederim’ sorularını sormayı bırakıyoruz.
Zamanla hem kendimize olan güvenimizi yitiriyoruz hem de seçim yaparken içten gelen sesi değil, başkalarının ‘doğru’ dediği sesi dinlemeye başlıyoruz.”Kim zorba?◊ Zorbalık eğitim ya da statüden çok güç algısıyla ilgili olduğu için zorbalık yapanlar genellikle kontrolü kaybetmekten korkan, duygusal olarak kırılgan ama bunu göstermemeye çalışan kişiler oluyor.
Başkaları üzerinde baskı kurarak güven ve saygı hissi kazanmaya çalışıyorlar.◊ Zorbalığa uğrayanlarsa çoğu zaman empatik, uyumlu ve ilişkide dengeyi korumaya çalışan kişiler.
Bazen çatışmadan kaçma eğilimi, sınır ihlaline zemin hazırlayabiliyor.
Zorbalık statüden çok, empati ve duygusal olgunluk düzeyiyle ilgili.◊ Akran zorbalığı genellikle çocuklar ve ergenler için kullanılan bir kavram; aynı yaş grubundaki bireyler arasında tekrarlayan, zarar verici davranışları tanımlıyor.
Benzer dinamikler yetişkinlikte de görülür; işyerinde, arkadaşlıkta, hatta aile içinde bile.
Bir yetişkin, diğerini küçümsüyor, dışlıyor ya da duygusal baskı kuruyorsa, bu da akran zorbalığının yetişkin versiyonu sayılabilir.
Yaş büyür ama dinamik değişmiyor.Ne yapılmalı?
Sürenkök’e göre bu zorbalığı fark etmek zor ama ayırt edici unsurlar da var: ◊ Biriyle konuştuktan sonra kendimizi ne kadar suçlu ve yetersiz hissettiğimiz unsurlardan biri.
Genelde biri bizi ve düşüncelerimizi önemsemediğinde bu bir sıkışmışlık, görülmemişlik hissi yaratır.
Kontrol dinamiği, sınır ihlali olarak bize ‘köşeye sıkışmış’ hissettiriyor.
Bunu fark ettiğimizde yeniden kendi iç sesimizi duymayı öğrenmemiz gerek. ◊ Kendi cevaplarını iç sesiyle vermek ilk adımdır. ‘Kimse beni benden daha iyi tanıyamaz.
İnsanların fikirlerini alabilirim ama son karar benim, kararımın sonuçları ve sorumluluğu bana ait’ demek çok önemli. ◊ Sınır koymak, karşı tarafı cezalandırmak değil, alanımızı ve fikrimizi korumak demek.
Bu özsaygımızı güçlendiren bir yaklaşım.Bu cümlelere dikkat!
İyi niyet kılıfına bürünerek söylenen bazı ifadelerin ortak noktasının, sorumluluğu pasif bir şekilde karşı tarafa yükleyip duygusal manipülasyon yaratmak olduğunu belirten psikolog Dr.
Sürenkök, en sık karşılaşılan cümleleri şöyle sıralıyor:◊ “Ben olsam böyle yapmazdım ama sen bilirsin tabii.”◊ “Seni sadece uyarıyorum, sonra üzülme.”◊ “Çok hassassın, hemen alınıyorsun.”◊ “Sadece düşüncelerimi dürüstçe ifade ediyorum, ne yani, söylemeyeyim mi?”◊ “Sana güveniyorum ama...” (arkasından sınır ihlali gelir).‘Sevgi diline bürünmüş sınır ihlali’Farklı ikili ilişkilerde yaşanan en bilindik ‘zorbalık’ senaryolarının birkaçını ve doğurabileceği sonuçları psikolog, psikoterapist Eda Kurtuluş Akın’a sorduk.◊ Bir partner “Senin iyiliğin için söylüyorum, o elbiseyi giymesen daha iyi olur” diyerek karşısındakinin giyimine sürekli müdahale ediyor.
Burada mesele nedir?Burada asıl mesele ‘kimin iyiliği’nin gözetildiği sorusudur.
Bir yetişkinin kendi giyimine, kararına ya da sınırına dair seçim yapabilme kapasitesi zaten vardır; dolayısıyla ‘Senin iyiliğin için’ cümlesi, aslında karşıdakini koruma değil, onun öznel kapasitesini değersizleştirme biçimidir.
Bu tür söylemler çoğu zaman ‘doğruyu ben bilirim’ varsayımına dayanır.
Oysa birinin kendi doğrusuna uymaması, onun ‘yanlış’ ya da ‘tehlikede’ olduğu anlamına gelmez; sadece farklı bir tercih yaptığını gösterir.
Bir ilişkide karşımızdakinin tercihlerini düzeltmeye, yönlendirmeye ya da kontrol etmeye başladığımız anda artık temas değil, müdahale kurmuş oluruz.
Ve bu, sevgi diline bürünmüş bir sınır ihlalidir.◊ Bir anne, çocuğuna “Benim zamanımda herkes daha zayıftı, sen de dikkat et” diyerek kendi beden algısını çocuğa aktarıyor.
Bu durumu değerlendirir misiniz?Ebeveynlerin çocuklarıyla kurduğu ilişki, yalnızca sözcüklerle değil, kendilik algılarıyla da aktarılır.
Bu cümle, görünürde bir öğüt gibi dursa da temelde annenin kendi bedeniyle kuramadığı barışın bir yankısı olabilir.
Çocuk bu sesi sadece duyarak değil, içselleştirerek büyür.
Bir süre sonra annenin iç sesi, çocuğun kendi iç sesi haline gelir.
Uzun vadede bu tür mesajlar, çocuğun bedeniyle olan doğal ilişkisini bozar.
Kendiliğini hissetmek yerine, dışarıdan bakan gözün beklentisiyle şekillenir.
Yani çocuk, nasıl hissettiğini değil, nasıl göründüğünü önemsemeye başlar.
Bu da bedensel utanç, özdeğer düşüklüğü ya da kontrol davranışlarına (yeme bozukluğu, aşırı diyet döngüsü) zemin hazırlar.◊ Bir işyerinde yönetici, çalışanına sürekli “Senin gelişmen için söylüyorum” diyerek aşırı eleştiri yöneltiyor.
Bu durum çalışanı nasıl etkiler?Bir geri bildirimin gelişimle ilgisi, nasıl söylendiğinde değil, neye temas ettiğinde gizlidir.
Bu ifade de çoğu zaman iyi niyet kılığına bürünmüş bir güç gösterisidir.
Çünkü asıl odak, gelişim değil, denetimdir.
Kişi farkında olmadan, kendi otoritesini korumak için diğerini ‘daha az bilen’ konumunda tutar.
Psikolojik şiddet de tam burada başlar: Kişi değersizlik duygusuyla motive edilmeye çalışılır.
Sürekli eksik hissettirilerek kontrol altında tutulur.