Haber Detayı

Çalınan tarihi eserler
Yazarlar hurriyet.com.tr
26/10/2025 06:25 (2 ay önce)

Çalınan tarihi eserler

Daha birkaç sene evvel British Museum’u kendi çalışanları soymuştu. Şimdi de Fransa’da büyük bir soygun. Bağdat Müzesi’nin yağmalanışını hatırlayın. Avustralya’nın görgüsüzleri Kahire Müzesi’ni tavandan deldirip eser çaldılar. Parthenon’dan kaçırılan kabartma ve heykeller, British Museum’un en ilginç bölümünü oluşturuyor. Eserimize ve tabiatımıza sahip çıkalım. Hepsi bundan ibarettir. Turizmle kültürü ayırmanın zamanı gelmiştir.

“Türkler ve doğulular eski eserlerini koruyamazlar.

Onlar ancak bizim ebedî abidelerimizde korunur.” Fransız İhtilali’nden beri müzeler halka açık.

Yalnız hiç fazla övünmesinler; asıl halka açık müze uygulamasını ilk gerçekleştiren Roma’da II.

Pius’tur.Louvre MüzesiEserleri korumayı bilmedikleri açık.

Daha birkaç sene evvel British Museum’u kendi çalışanları soymuştu.

Şimdi de Fransa’da büyük bir soygun...

İmparatorlarının namusunu koruyamadılar.

Adamın tacı, tahtı, hatta iç çamaşırları(!) da gitmiştir.

Bunlar onarmak bahanesiyle, II.

Selim’in türbesindeki çinileri soyan adamlardır.

Tabii Osman Hamdi Bey’in de bu işte biraz günahı vardır.Kahire MüzesiESERLER ASIL YERİNDE GÜZELDİRBağdat Müzesi’nin yağmalanışını hatırlayın.

İşgalci Amerikan hödükleri, Eski Şark’ı kazdıklarını iddia ederek ülkeyi yağmaladılar.

Bu arada tabii insanların Mezopotamya’daki zenginliğini de yağmaladılar.

İş azdı; Avustralya’nın görgüsüzleri Kahire Müzesi’ni tavandan deldirip eser çaldılar. “Allah’tan bu kadarı fazla.” dendi.

Çobanlara da firavunlar müzesini kaptırmaya insanlığın niyeti yoktu.

Parthenon’dan kaçırılan kabartma ve heykeller, British Museum’un en ilginç bölümünü oluşturuyor.

Topkapı Sarayı Müzesi müdürüyken Atina’da Parthenon Müzesi’ni ziyaret ettiğimde “Böyle bir müze varken, British Museum’un eserleri tutması yanlış ve usulsüz” dedim.

Haklıydım, her şey yerinde güzeldir; Pergamon Altarı Bergama’nın üstünde, Mısır piramitlerinden çalınanlar Mısır’ın ortasında, Elgin Mermeri denen Parthenon kalıntıları da Yunanistan’daki asıl yerinde güzeldir.Kahire MüzesiBağdat MüzesiTURİZMLE KÜLTÜRÜ BİRBİRİNDEN AYIRALIMBir müddettir Türkiye eserlerinin peşine düştü.

Eserlerinin peşine düşersin ama Parthenon gibi bir müze yapmayı düşünmezsin.

Bu dünyada öyle adamlar bilirim ki Boğazköy’den dolandırıcılık mukavelesiyle alınan sfenksleri Almanlar iade etmek istemeyince “Ama onlar iyi koruyor.” demiştir.

Bir yavan laf daha vardır: “Biz de başkalarının eserlerini aldık.” (Bunu söyleyenler imparatorluk coğrafyasını kastediyorlar.)Buna rağmen UNESCO’nun iade anlaşmasına girmedik.

Bu anlaşmaya giren Demokratik Alman Cumhuriyeti her şeyi geri verdi.

Doğu Alman’ın namusu Batılılarda yok.

Batı Almanya’nın eski eserlerini ne kadar koruyacağını İkinci Dünya Savaşı’nda bilhassa gördük.Eserimize ve tabiatımıza sahip çıkalım.

Hepsi bundan ibarettir.

Turizmle kültürü ayırmanın zamanı gelmiştir.

Bir zihniyet öbürüne fevkalade zararlı oluyor.Paris’teki Louvre Müzesi’nden çalınan kraliyet mücevherleri.GÜZEL İNSANLARIN ZAMANI1960’larda sanat tarihine yeni insanlar girdiler.

Bunlardan birisi Gönül Öney’di.

Sevgi Soysal ve Duygu Aykal’ın kız kardeşidir.

Öbürü ise daha sessiz, daha efendi bir asistandı: İnci San.

Bu iki kadının özelliği, Türk bürokrasisinin seçkin insanlarının seçkin Alman kızlarıyla evlenmesinin bir ürünü olmalarıydı.

Doğrusu, anneleri bu memlekete çok intibak etmiş, bizden olmuştur.MÜTEVAZI BİR BİLGİNDİHer ikisi de Ankara’da Kız Lisesi’nde okumuşlardı.

Lisanları mükemmeldir.

Ani kazılarına o zaman girmek mümkün değildi; daha doğrusu ortada kazı yoktu.

Gönül Öney girdi.

Alman Dostluk Cemiyeti’nde bir konferans verdi.

Hâlâ aklımdadır, kelime kelime not etmişim.

Nüktedan bir kızdı; Türkçeyi argosuna kadar iyi konuşurdu.

Almancası ve İngilizcesi de öyleydi ve güzel gözlüydü.İnci San ise çok mütevazı bir bilgindi.

Mütevazı hayatları içerisinde hem çocuk yetiştirdiler hem de öğrenci.

Gönül Öney, İzmir’i sanat tarihi sahasına soktu.

İnci San ise bu dünyadan sessizce ayrıldı.

Bir zamanlar Ankara’nın ve Türk sanat tarihi muhitinin unutulmaz iki portresini böylelikle sonsuzlukta hatırlamak durumundayız.Sanat tarihi takımına bazıları, Alman dili ve kültürüne girişlerinden dolayı “Lufthansa takımı” derdi.

Fakat bana kalırsa bu genç kuşak profesörleri Katharina Otto-Dorn’dan daha çok Selçuklu-Osmanlı sanatından anlıyorlardı.

Katharina Otto-Dorn şık bir burjuva hanımıydı.İkisinin talebe ile ilişkileri, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi içindeki olaylardandı.

İnci San bunların dışında kaldı.

Dostumuz Coşkun San ile evliydi.

Gözden uzak tutuyorum ama şunu biliyorum: Hacettepe’de Suut Kemal Yetkin’in asistanı olarak son derece yararlı bir faaliyet göstermiştir.MATTIA AHMET MINGUZZIDIŞARIDA yüzlerce genç, orta yaşlı insan toplanmış.

Kızgın, gergin, duygusal bir ortam protesto ediyorlar.

Öbür tarafta sekiz on tane tip, katil zanlılarının grubu...

Hangi cesaretle, yüksek sesle karşılık veriyorlar?

Bunu deliler bile yapamaz.

Arkalarında ne var belli değil.Asayiş yok mu?

Dava görülüyor.

Besbelli ki asli failleri mi, yoksa tetikçiler mi mahkûm oldu; öbürleri mi çıktı, bilemem.

Bunu yargılamak durumunda katiyen değilim.

Mahkeme dediğimiz şey çift kademeli, hatta üç kademelidir.Sevgili kızımız Yasemin, hayatta en çok sevdiği, hayatını verdiği küçük çocuğunu kaybetmekten perişan.

Adalet, sen Ulpianus’un deyişiyle bütün insanlara onurlarını, haklarını veren bir mekanizmasın; seni bekliyoruz.İnsanlar değişiyor.

Barolar kendilerini toparlasınlar.

Hukuk fakültelerinin ciddi olma zamanı geçti.

YÖK hâlâ kem-kümü bıraksın.

Mevcut hukuk fakültelerinin tekrar gözden geçirilmesi lazım.

Hukuk fakültesi sayısı yüzleri geçmiş.

Böyle korkunç bir skandal olur mu?

Adliyemizin savcılar ve yargıçlar arasında fedakâr ve bilgili mensupları var.

Aynı şeyi acaba savunma makamı olan üçüncü grup gösterebiliyor mu?

Bunun tartışmaya açılması lazım.

İlgili Sitenin Haberleri