Haber Detayı
ADELE dinlerken
ADELE dinlerken
Türk kahvemi aldım mı elime, ne dinlesem der her seferinde farklı bir şarkı seçmeye çalışırım.
Kendime yaptığım ufak şımartmalarımdan birisidir bu.
Bugün de Adele.
İngilizlerin güçlü sesi.
Kıyafetlerine bakıyorsunuz hani bizim düğünlerde gelin ve damadın aile eşrafından nispeten yaşça büyük kadınlarının giydiği türden.
Öyle olur olmadık derin dekolteler falan yok.
Tuhaf figürlü takılar, elbiseler de yok.
Sahnede atlama sıçrama binbir çeşit canlandırma da yok.
Ama mikrofonu eline alıp da başladı mı şarkıya sesi kaplıyor her tarafı.
Her dinlediğinizde hep aynı şaşkınlığı yaşıyorsunuz bu nasıl güçlü bir sestir böyle diye.
Bir röportajında diyor ki; iyi görünmeyi, dikkat çekmeyi severim ama insanların bana bakmasını değil beni hissederek dinlemesini istiyorum.
Çünkü ona göre müzik bir gösteri değil ruhun dili ve önce kalplere hitap etmeliydi.
O nedenle herhangi bir sansasyonel olaya, gösteriye ya da abartılı dekolte kıyafetlere gerek duymuyor sesiyle herkesin kalbine dokunuyordu.
Gerçek sanatçı da böyle değil midir zaten?
Başarılı bir keman ya da piyano virtüözünü dinlerken ya da mesela bir klasik müzik konserinde hepsi siyahlar içinde bir grup insan görürsünüz sahnede çoğu kez de konser bitmesin istersiniz çünkü kalbinize, ruhunuza iyi gelmiştir.
NEŞET ERTAŞ KONSERİ Büyük ozan Neşet Ertaş.
Bundan epey sene öncesi.
Harbiye’de konser veriyor.
Kaçırır mıyım hiç bir grup arkadaş yerimizi aldık.
Baba baabaa tezahüratları ve alkışlar arasında çıktı sahneye.
Tabir caiz ise, kıyamet koptu alkıştan.
Oturdu sandalyesine, sazının ayarlarına baktı bir kaç dakika sonra kalktı ayağa, koydu bağlamasını sandalyesine ve döndü mikrofona.
Belli bize bir şeyler söyleyecek.
Kesildi alkışlar, nefesini tutmuş bekliyor herkes.
Afedersiniz ceketimi çıkarabilir miyim, hava sıcak, ceketle de biraz zor oluyor, izniniz var mı?
Cümlesini bitirmemişti ama yine koptu alkış.
Öyle böyle değil.
Hani derler ya yıkıldı ortalık.
Yıkıldı.
Biz ayaktayız o ayakta.
O eğiliyor selam veriyor biz devam ediyoruz alkışlara, bazılarımızın gözleri de doluyor.
SESİMİ DUYAN VAR MI Düşünüyorum da bir böyle sanatçılar var bir de dekolte ötesi giyimleri sansasyonel yaşamları, tuhaf sahne hareketleri ile ne seyirciye ne yaşadığı ülkeye saygısı olmayan değerleri kendinden menkuller.
Eskiden mecra bulamazdı böyleleri.
Ama şimdi bir akıllı telefon herkesin elinde, sabah akşam sosyal medya hem de çoluk çocuk gençler her türlü zehire maruz kalarak.
Dünya alem sosyal medya yasaklarını bir bir uygularken biz halen neyi bekliyoruz anlamak mümkün değil.
Sesleniyoruz Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına ama nafile.
Sesimi duyan var mı?
Bu cümle 1999 depreminde acı bir seslenişti, yaşama tutunmaya çalışan depremzedelere.
Ne büyük acılardır unutulmayan.
Allah kimseye yaşatmasın böyle acılar.
Peki ya görünmeyen kültürel depremler?
Çoluk çocuk gençlerimizi zehirleyen dijital dünya?
Geleceğin şimdiden yıkımı yani yok edilişi değil midir?
KÖTÜCÜLLÜK MODASI Bir dizinin başrol oyuncusunun iç sesini duyuyoruz.
İyilik yokmuş, iyilikle uğraşmak boşunaymış diyor.
Kötülüğe kötülükle karşılık vermeye çalıştığı rolünde.
Birbirinin benzeri senaryolar belli ki aynı odaklardan benzer kalemlerden.
Hep bir didişme, hep bir intikam hep bir kötücüllük.
Hadi senaristler böyle yetiştirildiler ya da reyting uğruna böyle yazıyorlar peki yapımcılar, nasıl izin verir buna?
Haydi diyelim yapımcılar da kötücüllüğü seçti peki anlı şanlı mecraların yetkilileri nasıl kolayca izin verir böyle cümlelere?
Hiç mi sorumluluk duymaz müşterisi gördüğü seyircilerine ve nasıl söyler böyle bir yalanı?
İyilik yok olur mu hiç?
Dünya bugün ayaktaysa o beğenmedikleri iyiler ve görmezden gelip de yok zannettikleri iyilikler sayesindedir.
RTÜK yetkililerine de seslenmek istiyorum, dikkatinizi çekmiyor mu?
Vurdulu kırdılı aksiyonların ya da mesela bir aile hikayesinin arkasına saklanan ince ayar kötücüllükler?
Sabah kuşağı programları ayrı akşam haberleri ayrı.
Üstelik birebir kamera görüntüleri ile.
Hangi ülke televizyonlarında vardır böyle sabah akşam izletilen cinayet haberleri?
Reality Show dedikleri acı tünelden neden çıkamıyoruz bir türlü?
Yoksa deprem oldu da sevgisizlik ve yozlaşmanın altında mı kaldık tümden?