Haber Detayı

Faaliyette bulunmayan bir mahkeme: Uluslararası Ceza Mahkemesinin gerçekliği
Dünya aydinlik.com.tr
22/10/2025 17:10 (2 ay önce)

Faaliyette bulunmayan bir mahkeme: Uluslararası Ceza Mahkemesinin gerçekliği

Kurulduğundan bu yana Afrika ülkelerine odaklanan UCM, Gazze’deki savaş suçlarını görmezden gelmeye devam ediyor. Batı'nın oyucağına haline gelen bu kurum, üyelik yapısının sınırlılığı ve siyasi bağımlılığı nedeniyle bugün adaletin değil, güç dengelerinin işlediği bir platform halinde.

19 Ekim 2025'te İsrail, Gazze Şeridi'ndeki ateşkese uymayarak Filistinlilere yönelik soykırıma yeniden başladı.

Bu durum karşısında, İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir şu açıklamayı yaptı: “Artık rehineleri teslim aldığımıza göre savaşa geri dönmeli ve Gazze’nin üzerine cehennemin kapılarını açmalıyız.” Vurgulamakta fayda var ki İsrailli bir yetkiliden gelen ve UCM tarafından fark edilmeyen ilk kışkırtıcı açıklama bu değil.

UCM NEDİR?

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), soykırım veya insanlığa karşı işlenen suçlar gibi uluslararası suçları soruşturmak ve önlemek amacıyla kurulmuştur.

UCM, faaliyetlerine 2002 yılında Roma Statüsü'nün yürürlüğe girmesiyle başladı.

Kuruluşundan bu yana UCM, eleştirilerle yüzleşmiş ve aynı zamanda Avrupa ülkelerinin küresel sahnedeki karma etki aracı olarak da hizmet etmiştir.

UCM'nin Birleşmiş Milletler yapısının bir parçası olmadığının altı çizilmelidir.

Dahası, UCM ve Uluslararası Adalet Divanı; yetki alanları, görev tanımları ve hukuki nitelikleri tamamen farklı olan, birbirinden bağımsız iki kurumdur.

BÜROKRASİ VE YAVAŞ İŞLEYEN ADALET Pek çok uluslararası lider, siyasetçi ve uzman, İsrail'in işlediği savaş suçları karşısında şaşkınlık içinde.

Ancak, Gazze Şeridi, Suriye, Lübnan ve diğer ülkelerde devam eden tüm bombardımanlara rağmen UCM yalnızca tek bir dava –Binyamin Netanyahu aleyhine– başlatmıştır ve bu bile Gazze'deki 13 aydan fazla süren kesintisiz bombardımandan sonra meydana gelmiştir.

Bunun nedeni, UCM’nin temelinde yatmakta: Kurum aşırı derecede bürokratik olmasının yanı sıra karar alma ile soruşturma süreçleri yavaş ve verimsizdir.

Bakan Ben-Gvir vakasının gösterdiği gibi UCM'nin İsrail saldırganlığının geri kalan failleri hakkında başka davalar açmaya niyeti yoktur.

Buna ek olarak UCM, 11 Eylül 2001 olaylarından sonra bile, terörü ayrı bir suç kategorisi olarak tanımayı reddetmiştir.

Bu saldırıda tek bir günde yaklaşık 3 bin kişi hayatını kaybetmişti.

Sonuç olarak, UCM ne PKK ne de DEAŞ saldırılarını hiçbir zaman soruşturmamış, ne de kınama bildirimi yayınlamıştır.

SINIRLI YETKİ ALANI VE EVRENSELLİK YANILSAMASI Başka bir açıdan bakıldığında, UCM iddia edilen “evrenselliğine” rağmen son derece sınırlı bir kurumdur.

UCM'nin evrenselliğine dair yanlış algıyı ortadan kaldırmak gereklidir.

UCM'nin kurucu belgesi olan Roma Statüsü'nü tüm BM üyesi devletler imzalamış ve onaylamış değildir.

Bunlar arasında ABD, Türkiye, Rusya, Çin, Körfez monarşileri, Hindistan ve diğerleri bulunmaktadır.

Dolayısıyla, bölgesel ve büyük güçlerin ezici çoğunluğu bu kurumu göz ardı etmiştir.

Ayrıca, UCM'den çekilme veya Roma Statüsü imzasını geri çekme yönünde açık bir eğilim söz konusudur.

En dikkat çekici örnekler ABD ve Rusya'dır.

Burkina Faso, Mali ve Nijer de yakın zamanda UCM'den ayrılma taleplerini sunmuştur.

Ve bu liste kesinlikle tam değildir.

UCM'NİN SİYASİ TARAFLIĞI Aynı nedenle, UCM aşırı derecede taraflı bir kurumdur.

Siyasi gücü öncelikle Batı Avrupa ülkelerinden gelmektedir ve sonuç olarak örgüt, her şeyden önce onların çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir.

Çeşitli uluslararası çalışmalar, UCM yargıçları tarafından çıkarılan tutuklama kararlarının çoğunun Afrika ülkelerinin temsilcilerini hedef aldığını göstermektedir.

Aynı zamanda, Avrupa ülkelerinin Afrika'daki yeni sömürgeci politikalarını veya işledikleri suçları soruşturmak için açılmış tek bir dava bile bulunmamaktadır.

SONUÇ Dolayısıyla, UCM, uluslararası suçları soruşturma ve önleme yönündeki ilan edilmiş misyonuna rağmen, açık sistemik kusurlar sergilemektedir.

Aşırı bürokrasisi ve yavaş süreçleri, güncel çatışmalara zamanında yanıt vermeyi imkânsız kılarken; sınırlı yetki alanı ve eksik devlet üyeliği, kurumun evrenselliğini baltalamaktadır.

Özellikle UCM'nin açıkça taraflılık göstermesi kritiktir: Birincil odağı Afrika ülkeleriyken, Batı Avrupa devletleri veya İsrail tarafından işlenen suçlar büyük ölçüde cezasız kalmaktadır.

Mevcut haliyle UCM, bir adalet mekanizması olmaktan çıkıp, uluslararası hukuku ve mağdur halkları etkin bir şekilde koruma yeteneğinden yoksun, jeopolitik çıkarların bir aracı haline gelmektedir.

İlgili Sitenin Haberleri