Haber Detayı
Sovyet hayali hâlâ yaşıyor: Transdinyester
Yuri Gagarin Bulvarı; Karl Marx, Lenin, Rosa Lüksemburg, Karl Liebknecht ve 1 Mayıs caddeleri; Lenin heykelleri ve sosyalizmin mirasını yansıtan geniş bulvarlarıyla Sovyetler Birliği’nin ruhu Transdinyester’de hâlâ canlılığını koruyor. Kim bilir belki KKTC ile Transdinyester birbilerini tanırlar.
Moldova’nın en doğusunda, Dinyester Irmağı ile Ukrayna arasında yer alan Transdinyester’in kökeni (resmi adıyla Pridnestroviye Moldovan Cumhuriyeti) 1924 yılında Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içinde kurulan Moldova Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dayanıyor.
Bölge, Dinyester Nehri’nin doğusunda yer alıyor.
Sovyetler Birliği, Romanya’ya katılan Beserabya bölgesini 1940’ta ele geçirerek bölgedeki iddiasını güçlendiriyor ve Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruluyor, Transdinyester de bu cumhuriyetin sınırlarına dahil ediliyor.
Sovyetler Birliği döneminde Transdinyester yoğun biçimde sanayileştiriliyor.
Bölgeye çelik fabrikaları, enerji tesisleri ve ağır sanayi merkezleri kuruluyor.
Bu süreçte iş gücü için Rus ve Ukraynalı işçiler bölgeye yerleştiriliyor.
Bu sebeple, bölge Moldova’nın geri kalanından farklı bir demografik yapı kazanıyor.
TEK TARAFLI BAĞIMSIZLIK İLAN ETTİLER Sovyetler Birliği dağıldığında ise Moldova’da kimlik ve dil meselesi tartışma başlığı oluyor. 1989 yılında Moldova’da Rumence devletin tek resmi dili ilan ediliyor ve Kiril alfabesi yerine Latin alfabesi kullanılmasına karar veriliyor.
Transdinyester’de ezici çoğunluktaki Rus ve Ukraynalı nüfus ise kabul edilen yasayı dışlayıcı buluyor. 1991’e gelindiğinde ise Moldova Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını ilan ediyor, ancak Transdinyester Moldova’nın bölgeyi dışlayıcı tutumları sebebiyle de buna katılmıyor. 1992’nin başlarında Moldova Ordusu bölgeye saldırdığında Transdinyester tarafı bölgede bulunan 14.
Sovyet Ordusu ve Rusya’nın desteğiyle de karşılık veriyor.
Çatışmalar kısa sürede iç savaşa döndükten sonra Transdinyester tek taraflı bağımsızlığını ilan ediyor.
Günümüzde ise Transdinyester, kendi bayrağına, yönetim biçimine, güvenlik güçlerine ve para birimine sahip.
Birleşmiş Milletler üyesi hiç bir ülke tanımasa da Abhazya ve Güney Osetya, Transdinyester’i tanıyor.
SOVYET DÖNEMİNİ HİSSEDİYORSUNUZ Bu bilgiler ışığında Transdinyester’e üç günlük bir gezi düzenledim.
Öncelikle Transdinyester’e gitmek için tek yol, Moldova’dan geçmek.
Bu yüzden başkent Kişinev’den otobüse bindim, Transdinyester sınırına ulaştım.
Sınırı Rus askeri gücü koruyor.
Pasaport kontrolünden sonra çok rahat bir biçimde ülkeye girdim ve Tiraspol sokaklarına kendimi attım.
Ülke buram buram Sovyet nostaljisi kokuyor.
Karl Marx, Lenin Caddesi, Klara Zetkin Sokağı, Yuri Gagarin Bulvarı...
Her sokak, her cadde mutlaka Sovyet dönemlerini anımsatacak bir figür, heykel, bayrak veya arma ile donatılmış.
İlk istikametim Dom Sovetov oluyor.
Dom Sovetovlar, Sovyetler Birliği’nde yerel Sovyet (halk konseyleri) yönetimlerinin toplandığı yerler olarak tasarlanmıştı.
Tiraspol’deki Dom Sovetov da Stalinist mimariyle yapılmış ve önünde büyük bir Lenin heykeli vardı.
Sokaklarda dolaşmaya devam ettim.
Bina üzerindeki bir çekiç-orak figürüne gözüm takılmış bakarken, yaşlı bir kadın muhtemelen Sovyetleri kastederek “Hâlâ yaşadığına inanıyor musun onun?” diye sordu.
Ardından gülüştük ve ben sınırlı Rusçam ile kaç pasaport taşıdığını ve Sovyetler Birliği zamanlarının nasıl olduğunu sordum.
Kadın gülerek, “Moldova, Rus ve Ukrayna pasaportumuz var.” dedi ve ekledi: “Sovyetler konusuna gelince, o dönemler çok daha güzeldi, şimdi de güzel ama tanınmadığımız için sorunlar çekiyoruz.” Ben teşekkür ettim, o da “Cumhuriyetimizi ziyaret ettiğiniz için minnettarız.” dedi.
UCUZ BİR ÜLKE Karnım acıkınca şehrin meşhur nostaljik Sovyet restoranına gittim.
Burası gerçekten kendinizi 1970’lerin Moskovası’nda hissettiriyor.
Sovyet dönemi pop-rock müzikleri, o dönemden kalma mobilyalar, Lenin, Stalin, Marx büstleri.
Her şey tamamen sizi Sovyetler Birliği’nde hissettirmek için tasarlanmış.
Borş çorbası ve iki tane çibörek yiyerek 200 TL civarı bir ücret ödedim.
Bu arada ülke gerçekten çok ucuz.
Restoranda garson ile ufak bir sohbet ettim, özellikle gençler ülkelerini nasıl buluyorlar diye merak ediyorum.
Garson çocuk Transdinyester’i çok sevdiğini ve çok güvenli bir ülke olduğunu söylüyor.
Ama gençlerin Rusya’ya gidip çalışma istekleri var genel olarak.
Dinyester nehri boyunca yürüyüş yaptım, belediye nehir kıyılarına plaj yapmış, aileler keyifli vakit geçiriyor.
Ardından nehri en güzel mevkiden gören bir barda yerel bir şeyler içerek Güneş’in batışını izledim.
Mekanın fazla ucuz olması dikkatimi çekti, öğrendim ki devlet işletmesiymiş, bu yüzden kâr amacı güdülmüyor ve her ürün neredeyse market fiyatıyla aynıydı.
Ertesi gün şehrin en ünlü meydanı Suvorov Meydanı’na gittim.
Bu bölgede de zaman sanki Sovyetler Birliği zamanında donmuş gibi.
Güzel bir parlamento binası ve önünde devasa bir Lenin heykeli var.
Ayrıca 1979-1989 Afganistan Savaşı’nda ölen Transdinyesterli askerler için yapılmış bir anıt var.
Bir de eski Sovyet ülkelerinin olmazsa olmazı, İkinci Dünya Savaşı’nda ölenlerin anısına sönmeyen ateş...
Kvas içerek bu bölgeyi gezdim. (Kvas özellikle Slav ülkelerinde çavdar veya arpadan yapılan fermante bir içecek.) AÇIK HAVA MÜZESİ Şehir küçük olunca girilmedik sokak bırakılmıyor.
Sokakların arasında dolaşırken, bir duvarın yan cephesinde devasa bir Yuri Gagarin posteri gördüm.
Gerçekten bu nokta beni çok etkiledi. 2021 yılında, insanlık tarihinde ilk insanlı uzay uçuşunun 60. yıldönümüne denk gelen anma törenleri için yapılmış bu devasa poster, halkın bilincinde Sovyetler Birliği’nin uzaydaki başarısını taze tutuyor.
Ülke gerçekten açık hava müzesi gibi.
Her adımda Sovyetler Birliği kendini hatırlatıyor.
Ufak bir çekiç-orak kabartması, Lenin heykelleri, Kruşçev mimarisiyle yapılmış apartmanlar, köşe başlarında Kvas satan yaşlılar, geniş bulvarlarda dalgalanan çekiç-oraklı Transdinyester bayrağı.
Kim bilir belki KKTC ile Transdinyester birbilerini tanırlar.