Haber Detayı
‘Çok gülüyor, çok eğleniyoruz, hayatı paylaşıyoruz’
Üç büyük, usta isim... Onları Cervantes’in ölümsüz eserinden uyarlanan ‘Don Quixote (Don Kişot)’ müzikali bir araya getirdi. Zuhal Olcay, Cengiz Bozkurt ve Selçuk Yöntem’le buluşuyoruz; oyunculuk ve hayalleri üzerine sohbet ediyor; umudu, cesareti konuşuyoruz: “Hayal etmek başarmanın, elde etmenin, amaca varmanın ilk yolu.”
Onlar tiyatronun, ekranın ve beyazperdenin en güçlü oyuncularından.
Zuhal Olcay, Cengiz Bozkurt ve Selçuk Yöntem’le Zorlu PSM’deki oyunları öncesinde kuliste buluşmak üzere sözleşiyoruz.
Çok eskiden beri tanışıyorlar.
Aralarında enerjisi sahneye de yansıyan harika bir dostluk var.
Birbirlerinin sözlerini tamamlıyor, bol bol gülüyorlar.
Üçü konuşurken ‘keşke hiç bitmese’ diye düşündüğüm bir muhabbete başlıyoruz.◊ ‘Don Quixote (Don Kişot)’ oyununda adlarınızı duyduğumdan beri biraz çekiniyorum.
İsimleriniz öyle büyük ki ve o kadar ustasınız ki...
Zuhal Olcay: Neden?
Çok tatlı insanlarız, kimseye zararımız yok (üçü de gülüyor).◊ Bence de.
O halde önce tek tek biraz iç dünyanıza girsek...
Mesela Selçuk Bey, siz dışarıdan çok klas, cool, ağırbaşlı duruyorsunuz.
Özel hayatınızda nasıl birisiniz?Selçuk Yöntem: İlk başta beni hakikaten herkes öyle algılar ama sonra öyle olmadığımı görürler.
Bu bir zaman meselesi.
İnsanlarla kurduğunuz dokuyla ilgili.
Ben kendimi sadeliğin olduğu her yerde çok kolay biri olarak görüyorum.
Herkes samimi olduğunda ben de çok samimileşirim.
Ama sadelik ve samimiyetten uzaklaşılan bir ortamda duvarları olan, oraya kimseyi sokmamaya çabalayan biriyim.◊ Günümüzde samimiyet bulmak biraz zor, sizin de işiniz çok zor o zaman...Selçuk Yöntem: Çok zor hakikaten.
Onun için bu kabuklar giderek kalınlaşıyor.
Hayatı 10 kişiyle, kendi fanusum içinde yaşıyorum.
Eskiden diğer türlüsünü absorbe edecek enerjim vardı ama bu saatten sonra yok.
İyiler, iyilerle olsun.◊ Zuhal Hanım, siz çok güzelsiniz.
Zaman sanki tersine akıyormuş gibi.
Bu güzelliğin sırrı nedir?Zuhal Olcay: Teşekkür ederim.
Ne tatlısın.
Kendime iyi baktığımı söyleyebilirim.
Uykularıma, yememe, içmeme çok dikkat eden biriyim.
Spor yapıyorum.◊ Işıklar sönünce ortaya çıkan Zuhal’i nasıl anlatırsınız?Zuhal Olcay: Genelde filtresizim.
Eğer ortamda bir ego savaşı ya da saygısızlık diyebileceğimiz bir şey varsa hemen oradan uzaklaşırım.
Benim de hayatımda çok insan yok.
Filtresiz ve açık olduğum, çok sevecen birkaç dostum var.
Burçlara çok takılmam ama Aslan burcuyum.
Evimde yaşamayı, yalnızlığı çok seviyorum.
Dünyanın herhangi bir yerine yalnız gidip çok iyi vakit geçirebilirim. ‘RUH YAŞI ÖNEMLİ’◊ Cengiz Bey, siz de canlandırdığınız karakterlerden dolayı çok eğlenceli görünüyorsunuz...
Cengiz Bozkurt: Gülmeyi, güldürmeyi ben, etrafımdakiler, ailem çok severiz.
Böyle bir çevreden gelmiş biriyim.
Yaşımızı başımızı da almış insanlarız, herkes 60’ın üzerinde.
Onun için artık ilişkilerimizi seçerek sürdürüyoruz.Zuhal Olcay: Artık belli yaşlardayız, bir zahmet yaşamdan bir şeyler öğrenmiş olalım.Selçuk Yöntem: Benim yaşım hiç aklıma gelmez, hayat akıyor, “Biz artık 60’a girdik” falan lafları negatif kod veriyor.
Bırakalım bu işleri.◊ Benim yaşla ilgili bir sorum olacaktı ama...Cengiz Bozkurt: Bundan sonra hiç sorma Hakan (gülüyor).◊ Yok, soracağım...
Diyelim ki nüfus cüzdanlarımız yok, doğduğumuz yılı bilmiyoruz. “Şu anda kaç yaşındasınız” diye sorsam ne derdiniz?Selçuk Yöntem: Kendimi konservatuvarda okuduğum yıllarda hissediyorum. 20’li yaşlar.Zuhal Olcay: Hepimiz birbirimizi o kadar eskiden tanıyoruz ki bir araya geldik mi çocuklaşıyoruz.
Ben de öyle, 20’li yaşlarımda gibiyim.Cengiz Bozkurt: Ben de 25 diyeyim.◊ Burası birden ergenler dünyasına döndü...Selçuk Yöntem: (Gülüyor) Yaş kaybolmamak için kendimize koyduğumuz teminat ama ruh yaşı çok önemli.Zuhal Olcay: Bazen dizler ve sabah uyandığımdaki eklem ağrıları öyle söylemiyor Selçuk.Selçuk Yöntem: O benim sorunum değil ki, tabiatın sorunu.
Ruhundaki ve yüreğindeki enerji önemli.
Yoksa ben de sabah aynaya bakınca ‘Malzeme bu’ diyorum.
Ama artık o kısım beni ilgilendirmez, orada yapacağım bir şey yok ama öbür tarafta benim ruhumdaki o öğrencilik ruhu, beni her zaman diri tutuyor.◊ Hiç egolarınızın çarpıştığı oluyor mu?Selçuk Yöntem: Yok, asla.
Öyle bir durumu yaşayacak hiçbir şeyin içine girmem.
Buluşmalar önemlidir.
Tiyatroda, sinemada, dizilerde...
Egolu bir ekip huzurlu iş çıkaramaz.
Huzurlu, iyi niyetli insanların olduğu ekip çok güzel iş çıkarır.◊ Peki, birbirinizi birkaç kelimeyle nasıl anlatırsınız?Selçuk Yöntem: Çok gülüyor, çok eğleniyoruz, hayatı paylaşıyoruz.
İyi, karakterli, hoş insanlar.
Onlarla beraber olmaktan çok mutluyum.Cengiz Bozkurt: Biz de Selçuk Abi’nin söylediklerine katılıyoruz Zuhal’le. ‘BU DELİLİKSE, EVET, DELİYİZ, BAŞIMLA BERABER’◊ ‘Don Kişot’ hayal ve gerçek arasında giden bir hikâye.
Oyunda hayalleri yüzünden Cervantes’e deli gözüyle bakıyorlar.
Sizce hayal kurmak mı delilik, kurmamak mı?Selçuk Yöntem: Oyunun metninde şöyle söylüyor: “Belki de en büyük delilik hayal kurmaktır.
Bir çöplükte hazine aramak gibi.
Ama hayal kuranlar dünyayı güzelleştirmek için hayal kuruyor.”Zuhal Olcay: La Mancha’lı Don Kişot’tan sonra Selanikli Mustafa Kemal var.
Üstelik o hayalini gerçekleştirmiş bir Don Kişot.◊ Sanatla uğraşanlar genelde “Bu deli işi” derler.
Siz ne kadar deli, ne kadar akıllısınız?Zuhal Olcay: Birazcık deliysek de iyi ki öyleyiz, bu delilikse başımla beraber.
Ama şunu biliyorum ki hepimiz gerçekten sevdiğimiz için bu işi yapıyoruz.
Provalar oluyor, arada söyleniyoruz, “Yorulduk, bittik” diyoruz. “Nasıl yapacağım” diye korkularımız oluyor, sonra “Dur, oluyor galiba”, “A, oldu” diyoruz.
Bu süreçlerde mesleğe olan tutku ve sevgi o kadar önemli ve büyük ki...
Sonunda gelen mutluluk da paha biçilmez.
Dolayısıyla biraz da bunun müptelası oluyoruz.
Bu delilikse, evet, deliyiz.◊ Şimdiye kadar deli cesaretiyle yaptığınız en büyük şey neydi?Selçuk Yöntem: Konservatuvardan atıldıktan bir yıl sonra davayı kazanıp konservatuvara geri dönmekti.Zuhal Olcay: Deli cesareti denir mi bilmiyorum ama konservatuvardan mezun olup devlet tiyatrosuna girdikten sonra “Ben burada kalıp devam edemem, benim rahat olmam lazım, uçmam lazım” deyip, hiçbir güvencem yokken oradan ayrılıp kendi tiyatromu kurmak ve özgürce kanatlanmak diyelim.
Çok kolay bir süreç değildi.Cengiz Bozkurt: Benim de ODTÜ’de fiziği bitirip bir biliminsanı olmayı düşünürken sahneye çıktığım andan itibaren sahne tozunun bende yarattığı o etki ve o hayalin peşinden gitmemdi.
Sonra sıfırdan Londra’da bir hayata başladım, yeniden üniversiteye gittim.
Bunların hepsi dışarıdan bakıldığında çok delice hareketler.‘SANAT, DÜNYAYI DEĞİŞTİRECEK İNSANLAR İÇİN EN BÜYÜK GÜÇ KAYNAĞI’◊ Hep ‘Sanat bir şeyleri değiştirir’ derler, sizce öyle mi, yoksa sanat sadece iyi zaman geçirmemizi sağlayan bir araç mı?Zuhal Olcay: Sanat, dünyayı değiştirecek insanlar için en büyük güç kaynağıdır.
Dünyayı değiştirecekler için o ilk kıvılcımın parladığı yerdir.
Yoksa bir tiyatro oyunu oynadığı için dünya değişmez.Selçuk Yöntem: İyi bir oyun seyredip mutlulukla eve gittiğiniz zaman çocuğunuza ya da ertesi sabah o mutlulukla uyandığınızda arkadaşınıza davranışınız başka oluyor.
Bu pozitif enerji aslında aynı anda bin kişi, iki bin kişi, on bin kişiye sirayet ediyor. “Dün bu oyunu seyrettim, kendimi çok iyi hissediyorum” dersen bu pozitif yaygınlaşma ve enerji yaşamda pozitif düşünmeyi sağlıyor.
Sanat böyle adımlarla dünyada bir şeyleri değiştirmek için çabalıyor, insana iyi düşünme çabasını aşılıyor.Cengiz Bozkurt: Eski Roma’dan beri aslında sanat bir katarsis, arınma merkezi.
Seyirci buraya geldiğinde acılarıyla, sevgileriyle, umutları ve hayal kırıklıklarıyla beraber bizi izlediğinde bir arınma seansı yaşıyor.
Bu da onlara dünyanın değişebileceği gerçeğini ve duygudaşlık kurmalarının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.‘AŞKIN KENDİSİ BİR DON KİŞOT’LUK’◊ Oyunda aşk da var.
Aşkta Don Kişot’luk olur mu?Selçuk Yöntem: Aşkta Don Kişot’luk olur, olmaz mı?
Mesela oyunda Dulcinea karakteri “Nereden tanıdınız beni” diyor, Cervantes “Sizi ben çok önceden, görmeden tanıdım” diyor.
O hayalinde bir insan kurmuş, oraya alıp tak yapıştırıyor.Zuhal Olcay: Zaten aşk öyle değil mi?
Kafanda kurduğun bir şeyi alıp birine yapıştırıyorsun, aslında o öyle olmasa da sen kafandakini ona giydirip âşık oluyorsun.Cengiz Bozkurt: Aşkın kendisi bir Don Kişot’luk.
Sonradan gerçeklerle yüz yüze gelince ve ikinci kez sevdiğinde aşk devam ediyor.◊ Hiç aşkta Don Kişot’luk yaptınız mı?Cengiz Bozkurt: Hepimiz yapmışızdır.Selçuk Yöntem: Tabii.Zuhal Olcay: Onu da yapmadıysak ayıp yani. ‘ŞU ANDA YAŞAMAK BİR CENGÂVERLİK’◊ Don Kişot gerçek bir hayalperest.
Siz?Zuhal Olcay: Ben hayallere inanırım.
Hayaller olmazsa hevesli yaşamak çok mümkün olmayabilir.
Hayal etmek başarmanın, elde etmenin ya da amaca varmanın ilk yolu.
O olmazsa hiçbir şey olmaz.
Ama hayallerle gerçekleri dengelemek lazım.
Ben bu dengeyi kurduğuma inanıyorum.Cengiz Bozkurt: Tabii, hayalsiz yaşanamaz.
Benim hayal gücüm ve hayale inanışım biraz Einstein’in “Dünyayı döndüren hayal gücüdür” lafı gibi...
Yani hayal kurmadan bazı şeyler olmaz.Selçuk Yöntem: Ben hayallerle yaşıyorum.
Açıkça söyleyeyim gerçekçi biri değilim ama hayallerle yaşarken hangi hayale kavuşmam gerektiğine dair haddimi bilirim.
Tabii, haddimin dışındaki hayalleri yaşamaktan da çok hoşlanırım.◊ Geçmişteki hayallerinizin ne kadarına kavuştunuz?Selçuk Yöntem: Gerçekten hayal ettim ve o hayalin içinde yüzdüm.
Ben kâinatın bir organizasyon olduğuna inanıyorum.
Bu organizasyona nasıl bir duygu verirseniz onlar da ona göre hareket ediyor.
İstemli ve inançlı bir şekilde orada yürüdüğün zaman yollar açılıyor, gerçekleşiyor.Cengiz Bozkurt: Hep kurduğum bir hayalin içindeyim.
Bu hayali gerçekleştirmek için çok şeyden vazgeçtim.Zuhal Olcay: Çok gençtim, oyuncu olmayı, kendi ülkemde oyunculuk mesleğinde en iyi noktaya gelmeyi hayal ettim.
Mesela şimdi gençler geliyor, “Ben de oyuncu olmak istiyorum” diyor. “Peki, şunu yap” diyorsun, “Ama işte” diyor, “Şöyle yap” dediğinde “Ama şöyle de olmaz mı” diyor... ‘Ama’larla bir şey yapamazsın.
O ‘ama’lara karşı savaşmak, dolayısıyla çok istemek zorundasın.
Tabii, hiçbir şey bu kadar siyah beyaz değil.
Şartlar, şans, ortam, çevre...
Hayallerine ulaşman için çok fazla parametre var.
Çok istediğin zaman belki hepsini yavaş yavaş alt ediyorsun.◊ ‘Don Kişot’ yel değirmenlerine karşı mücadele ediyor.
Cesaret gösteriyor.
Siz şu sıralar neyin cesaretini gösteriyorsunuz?
Selçuk Yöntem: Bence yaşamanın cesaretini gösteriyoruz.
Şu anda yaşamak bir cengâverlik.
Ne kadar olanaklara sahip olsanız da dünyanın bulunduğu durum ve çelişkilerin sizin zihninizi, yüreğinizi bulandırmaması mümkün değil. 2025 dünyasında yaşamak büyük bir cesaret.‘SOSYAL MEDYAYLA BİR YIRTMA KUŞAĞI GELİŞTİ’◊ Üç usta ismi bulmuşken yeni nesille ilgili biraz konuşalım.
Bir dönem gençlerin hayali topçu, sonra popçu olmaktı.
Şimdi oyunculuk birçok gencin hayallerini süslüyor.
Peki, bu meslekte her şey gerçekten harika mı?Selçuk Yöntem: Onlar oyuncu olmak istiyor, aktör olmak istemiyorlar.
Aslında kadın da aktördür ama bizde sanki erkekler aktör olarak değerlendirilir.
Aktör olduğunda, kökenin tiyatro olduğu zaman dizi, sinema yapar, yarışma sunarsın, her şeyi yaparsın.
Ama hedefi, altyapısı olmadan “Ben bir diziye gireyim, şöhret olayım, para kazanayım” diyorsan bu çok meşakkatli bir yol, o yolda ‘ama’lar var. ‘Ama’ dediğinde de bir yere ulaşamazsın.
Üniversitelere, söyleşilere gittiğimizde diyorlar ki “Biz de sizin gibi olmak istiyoruz”.
Biz artık neysek bilmiyorum, tabii olabilirsiniz, yapacağınız tek şey var; hedefinize kilitlenin, ne istiyorsunuz karar verin, onu yapın.
Hayır...
Güncel popülizm içinde bir anda olmak istiyorlar.
Bir anda olanlar da var ama bir anda da yok oluyorlar.◊ Şöhret olmakla oyuncu olmayı mı karıştırıyorlar?Selçuk Yöntem: Bravo, aynen öyle.
Bunun için de sadece düşünce olarak gerçekleşmesi zor bir hayal dünyasında yaşıyorlar çünkü hayal kurup onu elde etmek bir çaba, yıllar, eğitim, okumak gerektirir.
Onlara bir şey söylemek çok zor.Zuhal Olcay: Çok kaba tabiriyle söyleyeceğim, yırtmaya çalışıyorlar.
O yolun kolay para kazanılan bir yol olduğu düşüncesiyle bunu yapıyorlar.
Oysa bırak aktör olmayı, yırtmak bile bir çaba gerektirir.
Ben bazı gençlerde şunu görüyorum; bir el gelsin, onları buradan alsın, şuraya koysun istiyorlar.
Öyle bir dünya yok.
Sonuçta çalışan, azmeden amacına büyük ölçüde ulaşacaktır.Cengiz Bozkurt: Bunun büyük sebeplerinden biri sosyal medyanın gençler üzerindeki etkisi.
Sosyal medyada görülen hayatlar, YouTuber gibi kavramlar...
Buradan yetişen, popüler olan insanların film çekmeye başlaması, oyuncu olmak istemesi ve olması.
Dört yıllık okul mu, yoksa YouTube’da bir içerik üretip çabucak merdivenlerin en üst basamağına tırmanmak mı?
Bu taraf çok daha kolay geliyor.
Zuhal’in söylediği gibi sosyal medyayla bir ‘yırtma kuşağı’ gelişti.‘KAYITSIZ KALMAK KORKUNÇ BİR ŞEY’◊ Umut etmek oyunun ana temalarından biri.
Sizler de umutlu musunuz?Zuhal Olcay: Ben çok umutluyum.
Hayattan, her zaman güzel şeyler olmasını bekliyor, diliyor, istiyorum.
Hep olumlu şekilde düşünmeyi seviyor, onları çağırıyorum.
Öyle umutluyuz.Selçuk Yöntem: Ömer Seyfettin’in çok güzel bir cümlesi var: “Umut, insanın kalbinde öten geveze bir kuştur.” O kuşun gevezeliği hep devam etmeli, umut orada var.
Onun için o geveze kuşu biz hiçbir zaman susturmayacağız.Zuhal Olcay: Ben size bir soru sorayım, umudun tam tersi ne?◊ Umutsuzluk olsa gerek...Zuhal Olcay: Hayır, kayıtsızlık.
Bu psikiyatristlerin saptaması.
Kayıtsız kalmak korkunç bir şey.
Mesela harika bir şey oluyor, siz sadece boş bir şekilde öyle bakıyorsunuz ya da insanlar öldürülüyor, yine öyle bakıyorsunuz...
İşte bu kayıtsızlık.
Allah hiçbirimizi umudun tersi olan kayıtsızlık durumuna getirmesin.