Haber Detayı

Pelin Esmer: Hikâye demek insan demek
Kelebek hurriyet.com.tr
19/10/2025 07:00 (2 ay önce)

Pelin Esmer: Hikâye demek insan demek

O insan hikâyelerine tutkun bir yönetmen. Kocaman, şaşaalı öykülerin peşinde değil. Onun kahramanları tanıdık; sanki komşumuz, okul arkadaşımız... Pelin Esmer kendi halinde yaşayan, düşen-kalkan insanların hayat mücadelesini alıp, merakıyla büyütüp, ince ince işleyip önümüze koyuyor. İzleyeni sorularla baş başa bırakıyor. Son filmi ‘O da Bir Şey mi’ de böyle bir film. Pelin Esmer’le 32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nden tam sekiz ödülle dönen, bol karakterli filmini konuştuk.

Yönetmen Pelin Esmer ‘O da Bir Şey mi’ adlı filmiyle karşımızda.

Film 32.

Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde ödülleri sildi süpürdü, tam 8 ödül aldı. 17 Ekim’de vizyona giren film, İstanbullu film yönetmeni Levent’le, Söke’de yaşayan kasabalı Aliye’nin hikâyesine odaklanıyor.Film birçok farklı karakterle genişleyip ‘tertipli’ bir hikâyeler yumağı haline geliyor.

Söke görüntüleri eşliğinde; birkaç sahne, birkaç diyalogla karakterlerin hikâyesine vâkıf oluyor izleyici.

Pelin Esmer’in de dediği gibi, hepsinden bir film çıkar aslında...

Bu arada filmin mekânlarından Efes Palas Oteli de sanki filmin kahramanlarından biri...Dün yayımlanan Hürriyet Cumartesi’de sinema yazarımız Uğur Vardan’ın ‘O da Bir Şeymi’yi değerlendiren bir yazısı vardı.

Yazısını şöyle bitirmişti Vardan: “Pelin Esmer’in zekice kaleme aldığı senaryosuyla öne çıkan, yalnızlığın taşra ve kentteki tonlarını başarıyla yansıtan, asıl önemlisi yönetmenin en olgun çalışması olan ‘O da Bir Şey mi’yi kaçırmayın derim.” Usta böyle diyor...

Peki, Pelin Esmer filmini nasıl anlatıyor? ◊ ‘O da Bir Şey mi’ Adana’da ödülleri sildi süpürdü...

Bunu bekliyor muydunuz?Sekiz ödül birden beklemiyordum.

En güzel yanı, hem üç farklı jüriden; ana jüri, sinema yazarları, yönetmenler birliği hem de seyirciden aynı anda ödül almak oldu.

Filmin farklı dünyalardan insanlara dokunabilmiş olduğunu hissettirdi bana. ‘TANIDIK OLMASIN İSTEDİM’ ◊ Nasıl bir film yaptınız diye sorsam, nasıl anlatırsınız?

Hikâye anlatmanın bizzat kendisi üzerine bir film.

Yeryüzünde hepi topu 4-5 hikâye var, üç aşağı beş yukarı hepsi aynı, ama hepimiz sanki yepyeni bir hikâye yaşıyormuşuz gibi hissediyor ve anlatmaya devam ediyoruz, neden acaba?

Hikâye anlatana ne yapar, dinleyene ne yapar, neden vazgeçemiyoruz, yoksa vazgeçilmez mi?

Seyirciyi bu soruların izinde Sökeli oyunbaz genç bir kadınla, İstanbullu ünlü bir yönetmenin çok alışık olmadığımız şekilde gelişen macerası bekliyor.◊ ‘O da Bir Şey mi’ film yönetmeni Levent ve bir otelde kat görevlisi olarak çalışan Aliye’nin hikâyesine odaklanıyor.

Yönetmen Levent’te, yönetmen Pelin’den ne kadar iz var?

Mutlaka bir şeyler vardır, yaşananlardan çok duygu bazında ortaklıklar...

Diğer filmlerimde olduğu gibi, o kadar yani...

Bu filmde karakterimiz yönetmen diye torpil geçmeyelim (gülüyor).◊ ‘O da Bir Şey mi’de film içinde film ve birçok insan öyküsü var. 3-4 sahnede görünen, 4-5 cümle kurarak seyirciye neredeyse tüm hikâyesini anlatan karakterler de var bolca.

Bu yan karakterlerin filme katkısı nedir?

Neden bu kadar çok karakter yarattınız?Çünkü bu film hikâye anlatma üzerine, hikâyelerin anlatana ve dinleyene neler yaptığına dair.

Hikâye demek insan demek, hele bir de hikâyeler arası altan alta amansız bir yarış varsa insanlar demek...

O yüzden de bu filmde pek çok karakter var, hepsinin bir araya gelmesiyle anlatılabilecek bir durum var filmde.

Ama her biri tek başına film olabilecek karakterler, o ayrı.◊ Filmdeki oyuncular tanınan, çok güçlü oyuncular.

Fakat Aliye rolünde seyircinin çok tanımadığı Merve Asya Özgür var.

Başrolünüzü nasıl seçtiniz?

Filmde yönetmen Levent, kendi filmi için ‘no name’ (tanınmayan) bir oyuncu arıyor, sizin de böyle bir arayışınız oldu mu?Aliye için ‘no name’ birini aradım, evet.

Söke’de yaşayan, görünmeden var olan, kendini gizleyen bir karakterin yüzü izleyiciye tanıdık olmasın istedim.

Kast direktörümüz Erengül Öztürk’le uzun bir çalışma yaptık.

Ajanslar dışında okullara, konservatuvar öğrencilerine ulaştık, tanıtım videoları istedik, audition’lar çektik.

Merve de Kadir Has Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nün son sınıf öğrencilerindendi.

Detaylı, kendini merak ettiren bir tanıtım videosu yollamıştı.

Tanıştık, uzun sohbetler ettik, birkaç kez deneme çekimi yaptık.

Sonunda, senaryoyu yazarken hayalimde canlanan Aliye’ye hem yüz ifadesiyle hem karakter olarak Merve’nin en yakın olduğu kararına vardım.◊ Söke’yi seçmenizin özel bir nedeni var mı?Söke’yi seçmemim temel sebebi Efes Palas Oteli ve sinemasıdır.

Tesadüfen keşfettiğim bu özel mekânı Söke’ye gidip gördüğümde ‘İşte burası Aliye’nin dünyasını kurabileceğim yer’ dedim. 1954’te mimar Ziya Nebioğlu tarafından özene bezene yapılmış bu mekân yıllar sonra bir filmin karakterine sığınak oldu.

Kasaba olarak da Söke, dokusuyla, rengiyle, evleri, sokaklarıyla, genel havasıyla karakterin dünyasına çok denk düştü. ‘AŞK FİLMİ ÇEKERSEM...’ ◊ Ucundan Alevi-Sünni meselesine de dokunuyorsunuz, eğitim-öğretim ortamından uzaklaşmak zorunda kalan çocuklara da...

Toplumsal olarak canımızı yakan çok şey var filmde...

Karakterlerin yapısı mı bunu gerektiriyor?

Karakterle başlıyorum yazmaya, mevzuyla değil.

Beni hikâyeden daha çok heyecanlandıran karakter oldu hep.

Bir karakteri oluştururken de onu içinde yaşadığı çevrenin koşullarından ayrıştırarak düşünemeyiz tabii ki.

Bunlar o karakteri çok derinden etkileyen, oluşturan şeyler.

Biz nasıl etrafımızda, ülkede, dünyada yaşananlardan muaf değilsek karakterlerde değil; eğer onları inandırıcı kılmak istiyorsak...

Dolayısıyla bu bahsettiğiniz konular doğal olarak filme giriyor.◊ Sizin filmlerinizi izlerken, mecburen insan vicdanına, kalbine danışmak, soru sormak zorunda kalıyor.

Yanılıyor olabilirim elbette ama sanki insanları hayatla yüzleştirmek istiyorsunuz...

İzleyicinin filmlerimden hazır cevaplarla değil sorularla çıkmasını istiyorum.

Yoksa cevap çok etrafta; herkese, her bedene, her zihne uymayan cevaplar...

İzleyicinin filmle kişisel bir ilişki kurup onlara gösterilen, aktarılanların ötesinde bir yerlere gitmesini istiyorum.◊ Kahramanınız Aliye, Levent’e “Aşk filmi çekmiyorsunuz” diyor.

Siz bir aşk filmi çekmeyi düşünüyor musunuz?

Böyle bir film çekseniz, havası nasıl olurdu?Düşünüyorum ama aşk filmi çekmeye kalkarsam tahminim havası epey karmaşık olur (gülüyor). ‘İNSANA VE ONU ETKİLEYENLERE MERAKIM VE SORULARIM SOSYOLOJİ OKURKEN FİLİZLENMEYE BAŞLADI’ ◊  İstanbul doğumlusunuz, Boğaziçi Üniversitesi mezunusunuz.

Çok baktım ama kişisel hayatınızla ilgili çok bir şey bulamadım.

Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Mesela aslen nerelisiniz, nasıl bir ailede yetiştiniz, anne-babanız ne iş yapardı?

Günlük hayatınızı nasıl yaşıyorsunuz?İstanbul’da doğup büyüdüm.

Elektrik mühendisi bir baba, bir dönem öğretmenlik yapmış ev kadını bir annenin ikinci çocuğuyum.

Günlük hayatım çok çalışarak, sevdiklerimle vakit geçirerek, okuyarak, yürüyerek geçiyor.◊ Sosyoloji mezunusunuz ve sonra sinema dünyasına girmişsiniz.

Nasıl oldu bu geçiş?

Sosyoloji okumanın faydasını gördünüz mü?Çok ani bir geçiş değil.

Sosyoloji okurken de sinema hayatıma önce sıkı bir izleyici olarak, sonra da bizzat çalışarak dahil oldu.

Üçüncü sınıftayken Amerikalı yönetmen Jeanne Finley, Türkiye’ye ‘Kadın ve İslam’ adlı bir belgesel çekmek üzere gelmişti.

Ona asistanlık yaparak sinemaya ilk adımımı atmış oldum, sadece iki kişilik bir ekip olduğumuz için de pek çok şeyi yaparak ufak ufak öğrenmeye başladım.

O zamanlar dijital kameralar henüz yaygın değildi Türkiye’de, kısa bir süre sonra geldi, bu da çok cesaret verdi tabii sinemaya atılmam için.

O deneyimden sonra da sevgili Yavuz Özkan Z1 Film atölyesini açtı, onun ilk öğrencilerindenim.

Sonrasında da yönetmen yardımcılığı yapmaya başlayarak sinema sektörüne girmiş oldum.

Kısa bir süre sonra da kendi bağımsız filmlerimi çekmeye başladım.

Sosyoloji çok bilinçli bir tercihti; sinemacı olacağımı bilmeden ama...

İnsana ve onu etkileyenlere merakım ve sorularım sosyoloji okurken filizlenmeye başladı.‘BABALIK MÜESSESESİ TARİH BOYU DÜNYANIN HER YERİNDE MESELE’ ◊ Filmde baskın bir baba meselesi var.

Babalık görevlerini yerine getirmeyen, şiddet uygulayan, terk eden babalar ve zor koşullarda yaşayan anneler...

Bizim gibi ülkelerde iyi baba olmak da zor, sevecen bir babaya sahip olmak da.

Baba meselesine siz nasıl bakıyorsunuz?Babalık müessesesi tarih boyu dünyanın her yerinde mesele.

Bizim ülkedeki zorlukları ve yarattığı zorluklar da ayrı.

Erkek olmanın duygularını göstermemeyi öğrenerek başladığı bir kültürde erkek olmakda zor, o erkeğin kızı, karısı, kardeşi olmak daha da zor.

Babalıktan önce insanlık görevi var, oradan bir geçilse babalık da daha anlamlı ve sağlam bir müessese olacak.◊ Babalık zor, peki anne meselesine nasıl bakıyorsunuz?Babalık kadar, hatta daha zor bir mesele.

Bebeklikle hatta ana karnında başlayan fiziksel bağlılığın üzerimizdeki etkisi çok büyük.

Babadan daha çok aslında.

Bir olmaktan biricik olmaya geçiş anneyle ilişkide belirleniyor büyük ölçüde.

O yüzden annenin üzerimizdeki etkisi çok büyük, sorumluluğu daha ağır.‘SEYİRCİ ÖDÜLÜNÜN YERİ BAŞKA’ ◊ Siz çok ödüllü bir yönetmensiniz.

Bu yaptığınız işlere yansıyor mu?

Hayır, yansıdığını söyleyemem, her filme başlarken sanki ilk kez film çekiyormuşum gibi hissediyorum.

Ödüller, filmler için verilen hediyeler benim için, elbette güzel bir şey.

Bir kere filmin üzerine birkaç kişinin bir araya gelip, uzun uzun konuşup, tartışıp, yorumlayıp bir sonuca varması çok kıymetli.

Ama şunu da unutmamak lazım ki ödüller belli hayat ve sinema görüşü olan birkaç kişinin bir araya gelip verdikleri bir şey.

Bir jüriye hitap eden bir film, bir başka jüriye hiçbir şey demeyebilir.

Çok doğal.

Ama seyirci ödülünün yeri başka tabii, daha geniş bir kitle, diğer jüriler gibi bir araya gelip bir karar veren bir grup değil, herkes kendi yaşadığını kendi yorumluyor ve tepki veriyor, daha kişisel bir hediye yani (gülümsüyor).◊ Kadınların işi her sektörde zordur her zaman, bir kadın yönetmen olarak avantaj ya da dezavantaj yaşadınız mı?Her ikisini de yaşamışımdır.

Yüzyıllarca içimize işlemiş bazı kuralları, alışkanlıkları değiştirmek hiç kolay değil ama mümkün.

İlgili Sitenin Haberleri