Haber Detayı
‘Kişiyi ikinci kez mağdur edip failin davranışını meşrulaştırıyoruz’
Boğaziçi Üniversitesi’nde öldürülen Hilal ve Mersin’de terk edilmiş bir otomobilin içinde cansız bedeni bulunan Hiranur... Biri 15, diğeri 16 yaşında. Her iki mağdur çocuğun ardından yapılan sosyal medya paylaşımları endişe verici. Çocukların, ölümlerinden kendilerinin sorumlu tutulmalarına kadar varan ‘mağdur suçlayıcı’ yorumların tehlikelerini avukatlara sorduk.
Türkiye’nin gündeminde geçen hafta iki kız çocuğunun öldürülmesi vardı.
İlk olarak 30 Ağustos Cumartesi akşamı 15 yaşındaki Hilal Özdemir’in haberini aldık.
Erkek arkadaşı Ayberk Kurtuluş (20) tarafından silahla vurularak öldürülmüştü.
Bir gün sonra haber kanallarında ve sosyal medyada 16 yaşındaki Hiranur Aygar’ın (16) park halindeki bir arabanın içinde ölü bulunduğu haberini gördük.
Hiranur’un erkek arkadaşı Hüseyin Arda Şark (19) ve beraberindeki iki erkek arkadaşının Hiranur’u silahla vurup park halindeki aracın içinde bıraktıkları iddia edildi.
Olayla ilgili soruşturma sürüyor.Tüm ülkeyi sarsan iki ölümden sonra sosyal medyada yapılan bazı paylaşımlar rahatsız ediciydi.
Öldürülen çocukların arkasından “Bu tiple ne işi varmış”, “Kendinden büyük çocukla ne yapıyormuş”, “Suç kaydı olmasına rağmen neden ayrılmamış”, “Nasıl biri olduğunu bilmiyor muymuş” gibi yorumlar ve hatta mağdur çocukların bu ölümleri ‘hak ettiği’ne dair paylaşımlar gördük.
İki kız çocuğunun sosyal medya hesaplarında yaptığı paylaşımlar üzerinden de‘mağduru suçlayıcı’ ifadeler kullanıldı.Avukat Beste Demir Keki mağdur suçlayıcılığının tanımını ‘suçun failini değil, mağdur olan kadını sorumlu tutan, onun davranışlarını ya da görünüşünü gerekçe göstererek şiddeti veya suçu meşrulaştıran yaklaşım’ olarak yapıyor ve bu söylemlerle failin suçunun hafifletildiğini, suçun mağdurun üzerine yüklendiğini söylüyor: “Bu yaklaşım kadının ‘namuslu’, ‘edepli’ olması gerektiği yönündeki toplumsal yargılardan beslenir.
Dolayısıyla mağdurun davranışları bu kalıplara uymuyorsa suçu hak etmiş gibi gösterilir.
Mağduru suçladığımızda onunla değil, faille empati yapıyor ve failin davranışını meşrulaştırıyoruz.” SUSMAYI TERCİH EDİYORLAR Toplumda ‘kadının suçu olduğuna inanmaya meyilli’ bir anlayış olduğuna da dikkat çeken Keki, sosyal medyada ve sosyal hayatta kalıplaşmış yargıların ve mağdur suçlamaya yönelik cümlelerin kullanımının yaygınlaşmasının tehlikelerinden şöyle bahsediyor: “Bir kadının yaşadıklarını onun kıyafetine, ses tonuna ya da enerjisine bağlamak, ‘Ama o da...’ diye başlayan cümlelerle yaşadıklarını küçümsemek...
Tüm bunlar, şiddet, taciz ve hatta cinsel saldırı mağdurlarının susmayı tercih etmesine yol açıyor.
Bu suskunluk yalnızca bireysel bir korku üretmiyor; aynı zamanda sistematik bir sessizleştirmeyi besliyor.
Kadın küçüldükçe küçülüyor ama erkekliğe dair hiçbir şey değişmiyor.”Sosyal medyada yapılan mağduru suçlayıcı paylaşımların ikincil bir mağduriyet yarattığının altını çizen İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi, avukat Yelda Koçak “Özellikle cinsel suçlarda, yargılama pratiğinde görülen toplumsal cinsiyet önyargıları, mağdurları ikinci kez mağdur ederken sosyal medyada linç boyutuna ulaşan saldırılar bu mağduriyetleri katmerlendiriyor” diyor ve paylaşımların kalıcılığı konusuna dikkat çekiyor: “Sosyal medyadaki içerikler kalıcı dijital izler bırakır; mağdurun ‘unutulma hakkını’ elinden alır.
Bu durum mağdurun hayatını uzun yıllar boyunca olumsuz etkileyebilecek nitelikte ciddi sonuçlar doğurur.” ÇOCUKLARDA TELAFİSİ İMKÂNSIZ Sosyal medyada bu konularda paylaşım yapanların sıkça dile getirdiği bir konu da ifade özgürlüğü.
Yapılan her yorum ifade özgürlüğü kapsamında mı değerlendirilmeli yoksa mağdurun kişilik haklarına saldırı olarak mı görülmeli?
Koçak bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “İfade özgürlüğü demokrasinin temel unsurlarından biridir, ancak bu özgürlük başkalarının kişilik haklarını ihlal edecek noktaya geldiğinde sınırlandırılır.
Mağduru aşağılayan, hakaret eden, nefret söylemi üreten veya toplumsal cinsiyet önyargılarını yeniden üreten ifadeler, ifade özgürlüğü korumasında değerlendirilemez.
Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet olaylarında mağduru suçlayan söylemler, yalnızca mağdurun onurunu zedelemekle kalmaz, aynı zamanda şiddeti yeniden üretir.
Bu nedenle failin adil yargılanma hakkı korunurken mağdurun kişilik haklarının da titizlikle gözetilmesi gerekir.”Koçak mağdurun davranışlarının sorgulanmasının hem failin suçunu meşrulaştırdığını hem de potansiyel faillere cesaret verdiğini söylüyor: “Kadınların ataerkil kalıplar üzerinden yargılanması, şiddetle mücadele mekanizmalarını zayıflatır, şiddeti besleyen toplumsal yapıyı yeniden üretir.
Mağduru suçlayan her yaklaşım yalnızca mevcut davayı değil, toplumsal mücadeleyi de geriye götürür.” Özellikle çocuk mağdurlar açısından bu söylemlerin ruhsal ve toplumsal hayatlarını tehdit ettiğini söyleyen Koçak; mağdur suçlayıcı içeriklere maruz kaldıklarında yaşadıklarını açıklama cesaretini kaybedebileceklerine dikkat çekiyor: “Bu durum benzer suçlara maruz kalan diğer çocukların da sessiz kalmasına yol açar.
Mağdur suçlayıcılığın çocuklar üzerinde uzun vadeli, telafisi imkânsız etkiler yaratabileceğini unutmamak gerek.”