Haber Detayı
Zirveden Geleceğe Bakış: Yarın Ne Yetiştireceğiz?
Gastronomi sektörünün gelişimi yalnızca mutfakla sınırlı değil; fikirle, vizyonla, ortak akılla büyüyor. Bu büyümenin en kıymetli duraklarından biri de nitelikli zirveler ve konferanslar. Çünkü bir sektörün geleceği, yalnızca bugünün üretim ve tüketim alışkanlıklarında değil; aynı zamanda kendini nasıl tanımladığı, nasıl tartıştığı ve nasıl dönüştürdüğünde saklı.
Bu nedenle, gastronomi alanında düzenlenen her buluşma, yalnızca bir etkinlik değil; bir düşünce platformu, bir ortak hafıza alanı ve bir dönüşüm çağrısıdır.Bu yıl beşincisi düzenlenen Global GastroEkonomi Zirvesi, tam da bu tanımı hak eden bir içerikle Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.“Kesişme Noktası” temasıyla düzenlenen zirve, gastronominin iklim krizi, sürdürülebilirlik, kültürel diplomasi ve sosyo-ekonomik dönüşümle nasıl iç içe geçtiğini tartışmaya açtı.Her yıl daha da zenginleşen bu içerik, yalnızca sektör profesyonellerini değil; akademisyenleri, sanatçıları, yatırımcıları ve düşünce insanlarını da bir araya getirerek gastronomiyi çok boyutlu bir tartışma zemini haline getiriyor.Zirvede ilk fark ettiğim şey, içerik derinliğinin yüzeysel bir sektör tanıtımının çok ötesinde olduğu oldu.Konuşmalar, yalnızca mutfak teknikleri ya da turizm verileriyle sınırlı kalmadı.Aksine, gastronominin doğayla, üreticiyle, kültürel mirasla ve toplumsal sorumlulukla kurduğu ilişkiyi sorgulayan bir yaklaşım hakimdi.Bu yaklaşım, gastronomiyi yalnızca bir tabakla değil; bir coğrafyayla, bir ekosistemle ve bir insanlık haliyle ilişkilendiren bir bakış açısı sundu.TURYİD Yönetim Kurulu Başkanı Kaya Demirer’in açılış konuşmasında dile getirdiği “Gastronomi artık tarlada, denizde, pazarda, kültürde ve hatta politikada şekilleniyor” cümlesi, zirvenin ruhunu özetler nitelikteydi.Bu cümle, gastronominin artık yalnızca bir keyif alanı değil; milyarlarca dolarlık bir ekonomi, bir kalkınma modeli ve bir toplumsal dönüşüm aracı olduğunu hatırlatıyor.Zirvede paylaşılan veriler de bu dönüşümün boyutunu gözler önüne serdi: Dünya genelinde gastronomi turizmi 1,1 trilyon dolarlık bir hacme ulaşmış durumda.Türkiye’de ise sektör 900 milyar TL’lik büyüklüğe erişmiş ve 2 milyona yakın kişiye istihdam sağlıyor.Ancak bu büyüme, yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda etik ve ekolojik bir sorumluluk da taşıyor.Zirvede en çok dikkatimi çeken başlıklardan biri, iklim krizinin gastronomiye etkisiydi.“Yarın neyi yiyeceğiz?” sorusunun yerini “Yarın neyi yetiştirebileceğiz?” sorusunun alması, bu dönüşümün ne kadar acil ve köklü olduğunu gösteriyor.Tarım 4.0 teknolojileri, döngüsel ekonomi ve su yönetimi gibi kavramlar artık mutfakla, menüyle ve tabakla doğrudan ilişkili hale gelmiş durumda.Zirvede konuşulan bir diğer önemli konu ise “türetici” kavramıydı.Artık yalnızca tüketen değil; tercihiyle üretimi yönlendiren, doğa dostu işletmeleri seçen, menüdeki ürünlerin kaynağını sorgulayan ve yerel üreticiyi destekleyen bir kullanıcı profili var.Bu yeni profil, sektörün geleceğini belirliyor.Restoranını seçerken yerel üreticiye destek veren, festivalde sürdürülebilir markayı tercih eden, turizmde doğayı onaran deneyimi arayan insanlar artık yalnızca müşteri değil; dönüşüm ortakları.Bu dönüşümün bir diğer boyutu ise emek adaleti.Zirvede dile getirilen “Bahşiş Yasası” önerisi, sektördeki kayıt dışı gelir kaybını önlemeyi ve çalışan emeğini görünür kılmayı hedefliyor.Bugün yalnızca bahşişlerin kayıt dışı kalması nedeniyle yılda yaklaşık 100 milyar TL’lik bir kayıp yaşanıyor.Bu kaynağın şeffaflaşması, gastronomi sektöründe ekonomik sürdürülebilirliğin temel taşlarından biri olabilir.Zirvede üç farklı oturum boyunca yapılan konuşmalar, gastronominin kültürel diplomasiyle, sanatla, teknolojiyle ve toplumsal dönüşümle nasıl kesiştiğini gösterdi.Bu kesişim noktaları, yalnızca sektörün bugünkü durumunu değil; gelecekteki yönelimlerini de belirliyor.Özellikle genç şeflerin, yerel üreticilerin ve etik farkındalığı yüksek işletmelerin bu dönüşümdeki rolü, umut verici bir tablo çiziyor.Sonuç olarak, 5.
Global GastroEkonomi Zirvesi her yıl daha da derinleşen içeriğiyle, gastronomiyi yalnızca bir sektör değil; bir kültür, bir hafıza ve bir gelecek tahayyülü olarak ele alıyor.Bu tür zirveler, ülkemizin gastronomi vizyonunu küresel ölçekte görünür kılmak ve sektörel dönüşümün entelektüel temellerini oluşturmak açısından hayati bir rol oynuyor.