Haber Detayı
Kuşaklararası aktarımın romanı: Şişedeki Gemi
Murat Özsan’ın Şişedeki Gemisi, bireysel hikâyeler üzerinden toplumsal bellek ve aile içi travma aktarımı üzerine düşünen bir metin olarak okunabilir.
Yazar, görünürde kişisel bir aile anlatısı kurgularken, aslında belleğin nasıl kırıldığını, unutmanın ve suskunluğun hangi yollarla sonraki kuşaklara geçtiğini derinlikli bir biçimde irdeliyor.
Roman, “anı” ile “unutma” arasındaki gerilim üzerine kuruludur.
Jan Assmann’ın kültürel bellek kavramı ve Marianne Hirsch’in “postmemory” (sonraki kuşak belleği) teorileriyle okunduğunda, metindeki sessizlikler ve saklanan geçmişin sonraki kuşakta nasıl yankılandığı belirginleşir.
Anlatıcı, yalnızca kişisel bir kimlik arayışına çıkmaz; aynı zamanda ailesinin söylemediği, bastırdığı veya değiştirdiği hikâyeleri yeniden kurmaya çalışır.
Bu süreç, bireyin kendi varlığını anlamlandırma mücadelesiyle birleşerek, romanı güçlü bir kimlik inşası metnine dönüştürür.
Romanda aile fertleri arasındaki suskunluk, sırların korunması ve “çocuğu koruma” gerekçesiyle ertelenen gerçekler, kuşaklar arası bir suçluluk duygusu üretir.
Bu durum, travma teorisyenlerinin vurguladığı “anlatılamayanın gölgesi” fikrini çağrıştırır: dile gelmeyen deneyimler, sonraki kuşakta kaygı, boşluk ve kimlik belirsizliği olarak yeniden ortaya çıkar.
Özsan’ın karakterleri, tam da bu görünmez yükün etkisi altında varoluşsal bir arayış yaşar.
Metindeki mekân kullanımı –özellikle aile evi, şehir manzaraları ve hastane mekânı– yalnızca fiziksel alanlar olarak değil, hatırlamanın ve bastırmanın sembolik yüzeyleri olarak işlev görür.
İstanbul’un kültürel katmanları, aile evinin sessizliği ve hastane odasının bekleyiş hâli, bireysel hafıza ile toplumsal hafıza arasındaki çatışmayı görselleştirir.
Özsan’ın romanında sanat, yalnızca estetik bir arka plan değil, aynı zamanda geçmişle bağ kurmanın ve bireysel özgürleşmenin bir aracıdır.
Müzik, tiyatro, opera gibi sanat dallarına yapılan göndermeler; Pierre Bourdieu’nun kültürel sermaye kavramıyla okunabilecek biçimde, karakterlerin toplumsal konumlarını ve dünyaya bakışlarını belirleyen unsurlar hâline gelir.
Roman, bireysel hikâyelerin toplumsal bellekle kesiştiği bir noktada durur.
Latife Tekin’in hafıza odaklı anlatıları, Ayfer Tunç’un aile geçmişi sorgulayan romanları veya Elif Şafak’ın travma ve kimlik temalı yapıtlarıyla yan yana düşünüldüğünde, Şişedeki Gemi de güncel Türk edebiyatının “geçmişle hesaplaşma” damarına güçlü bir katkı sunar.
Özsan, bilimsel disiplinin analitik titizliğiyle edebiyatın sezgisel gücünü birleştirerek, hem duygusal hem entelektüel düzeyde yoğun bir okuma deneyimi yaratır.