Haber Detayı
Taner Rumeli: Gerçek hayatta bana kızmayın, beni tanısanız çok seversiniz
Ankara’da memur bir ailenin çocuğuydu, tiyatro izleyerek büyüdü ve sahne sevdasına kapıldı; “İşin tabiatıyla benim tabiatım çok örtüştü” diyor. Ardından ekranda farklı farklı karakterlere büründü. Taner Rumeli şimdi de Kanal D’de yayımlanan ‘Eşref Rüya’nın yeni sezonunda tüm izleyicilerin sinirlerini zıplatmaya geldi! Onunla buluşup Ankara’dan İstanbul’a uzanan hayatını, evliliğini, oyunculuğu konuşuyoruz: “Televizyon görsel bir iş, kimse seni iyi oyunculuğun için bir işe almıyor. Biz aslında rolün gereklerine göre seçilmiş birtakım ürünleriz.”
Bu, onunla ilk röportajımız.
Benimle olan fotoğrafına bakmayın, ekranda göründüğü gibi uzun boylu ve sert yüz hatlarına sahip.
Ben canlandırdığı karakterlerden dolayı karşımda çok sert biri olacak zannediyorum ama Taner çok neşeli.
Zaten kendini “Yerinde duramayan, enerjik, iyi insan” olarak tanımlıyor.
Başlıyoruz muhabbete...◊ ‘Eşref Rüya’ya bu sezon bir dahil oldun, pir dahil oldun.
Hemen başlayalım mı?
Lütfen gönder gelsin.◊ Diziye nasıl girdin?Süreç hızlı ilerledi.
Düğünümden bir hafta sonra setteydim.
Nikâhta keramet olduğunun ispatı gibi oldu.
Teklif beni çok heyecanlandırdı tabii.
Çok kaliteli bir iş, çok iyi oyuncular, reji ekibi ve yönetmenlerimiz var.
Bir de ‘Eşref Rüya’ uzun zamandır televizyonlarda olmayan özel bir görsel anlatım diline sahip, bence seyirciyi o da etkiliyor.◊ Canlandırdığın Dinçer karakteri aşırı, ful kötü biri gibi...Biraz öyle ama biri ful kötü olabilir mi?
Bazen oluyor işte.
Dinçer kötülüğe teslim olmuş.
Bir intikam arzusu var, kendi yarasını öyle tamir edeceğine inanıyor, karanlık tarafa geçmiş ve kendini kaptırmış.◊ Dinçer kadar kötü değilsindir diye düşünüyorum.
Kendinden o malzemeyi nasıl çıkarıyorsun?
Dinçer kadar kötüler muhakkak vardır da biz yaklaşmayız oralara.
Oyunculuk eğitimlerimde de sürekli söylüyorum “Oyunculuk dediğimiz şey bugünden yarına çalışılan bir şey değil, bir yaşam biçimi” diye.◊ Son birkaç işinde kötülüğe yatkın karakterler canlandırdın.
Sen mi bu tip karakterleri seçiyorsun, yoksa sana mı geliyor?Tam tersi, onlar diyor ki “Bunu Taner oynar”.
Bu televizyon dünyasında vardır.
Eskiden hep iyi, temiz çocukları oynardım ama ondan sıkılırdım.
Bir de kahramanı ya da esas oğlanı oynamak en zoru...◊ Jön oynamak mı?Evet, dizinin jönünü oynamak bence çok zor çünkü aşağı yukarı hep aynı şeyi yapıyorsun.
Aynı konsantrasyonla işi sürdürmen gerekiyor.
Birileri seni tehdit ediyor, sen haklı çıkıyorsun, hep âşıksın...
Ama kötü olduğunda bir malzeme geliyor...
Benim için şöyle bir yanı da var; kariyerimde en çok dikkat ettiğim şey, arka arkaya iki benzeyen rol oynamamak aslında.
Ben de kariyerimde mümkün olduğunca kendimi tekrar etmemeye çalışıyorum.
Benzer gibi duran karakterleri bile birbirinden farklı hissettirmek için uğraşıyorum.◊ Jön olmak istemez miydin?Yani, jöndüm eskiden.◊ E, sonra ne oldu?Aynı şey oldu, hep “Sen jönsün” dediler, bana da bir inat geldi, “Hayır, ben jön değilim, oyuncuyum” demeye başladım ve jön rolleri reddettim.
Yıl 2007 falandı, Ankara’da günlük dizilerde oynuyordum ve o dönem çok izleniyordu.
Piyasa beni aslında çok bu tarafa almak istedi.
Direndim...◊ Sebep...Çok tiyatro yapmak istiyordum.
Ankara’da bir ekibimiz vardı, bir tiyatro kurmuştuk.
Jön olmak, İstanbul dizi piyasasına girmek yerine başka ideallerim vardı, tek derdim kendi tiyatromuzu hayatta tutmaya çalışmaktı.◊ Sonra para kazanma gerçeğiyle mi yüzleştin?Evet, her şey değişti.
Ankara’da yaptığımız şeyi sürdürülebilir bir hale getiremediğimizi gördük, bir de çok toy, çok idealisttik ama içi dolu bir idealizm işe yarar.
Dolayısıyla ben çok geç geldim İstanbul’a.
Gelene kadar da çok şey reddettim. 2012’de Sofya’da ‘Atlılar’ diye çok büyük bir proje çektik.
Serdar Akar çekiyordu.
Kavimler göçü hikâyesi.
Gerçek bir Hollywood platosunu kullanıyorduk.
Ama o iş hiç yayımlanamadı.
O dönüş bütün ekibin kariyerinde duraklama devri yarattı, tekrar adapte olamadık. “Bekleyin, yayımlayacağız, bunu çekmeye devam edeceğiz” dediler, yeni işler almadık ve sonra olamadı. ‘GEÇMİŞLE BİR İŞİM YOK, OLDU VE BİTTİ...’◊ Diziye dönersek, Dinçer senin gözünden nasıl biri?Dinçer benim gözümde bile tehlikeli ve kötü biri.
Ama oynarken ona hak vererek oynamaya çalışıyorum tabii.◊ Daha neler...Oyuncunun en büyük düştüğü tuzak budur, karakter haksız diye ona haksız bakmak.
Oysa Dinçer kendi matematiğinde haklı biri ama mutlaka izleyenleri kızdıracak yönleri var.
Ne olur bana çok kızmayın sevgili seyirciler; ben özünde öyle biri değilim, Taner iyi biridir (gülüyor).
Dinçer, evet, kötü biri ama o kötülük de lazım.
Düşman ne kadar büyükse kahraman da o kadar büyür.
Bana ne kadar kızarsanız ben işimi o kadar iyi yapmışım demektir, bu beni mutlu ediyor ama gerçek hayatta bana kızmayın, beni tanısanız çok seversiniz (gülüyor).◊ Dinçer’in bir intikam hikâyesi var.
Sende intikam duygusu var mı?Eskiden intikam duygum daha çoktu.
Çocukken falan daha hırslanırdım ama zaten birine zarar vermeyi sevmem.
Hırsını almak benim için ödeşmek olabilir.
Bugün pek öyle hırslarım yok, bu yaşla da gelen bir şey olabilir, hırslarım kalmadı, her şey kabulüm.◊ Ne kadar geçmişe takılı yaşarsın?Geçmişle bir işim yok; oldu bitti.
Ben hemen hemen her gece o sistemi kapatır, yepyeni bir güne başlarım.
Pişmanlık duygum da neredeyse hiç yoktur.
Hata yapıyorsak da bedelini zaten ödüyoruz.
O da bir şey öğretiyor bize.◊ Demet Özdemir ve Çağatay Ulusoy’la çalışmak nasıl?İkisi de gerçekten muazzam, keyifli insanlar.
Rollerini de çok başarılı bir şekilde icra ediyorlar.
İkisi de gerçekten işini çok iyi, severek yapıyor, bu da seti herkes için daha keyifli bir hale getiriyor. ‘İLİŞKİ İKİ KİŞİLİK BİR ŞEY, AŞK TEK KİŞİLİK’◊ Geçen ay 13 senedir birlikte olduğunuz Ceyda Hanım’la (Âşık) evlendiniz.
Düğün videoların hep önüme düştü, aralıksız dans ediyorsun.
Bir de iki düğün yapmışsın.
Evlenmeye bu kadar hevesliysen neden 13 sene beklediniz?(Gülüyor) Evlenmeyi aslında daha önce de planladık ama tam evleneceğimiz zaman pandemi oldu, sonra ekonomi karıştı falan.
Bu sene artık aile mürüvvet görsün meselesine takıldım.
Ve “Yeter artık, bu işi yapalım” dedim.
Yaptığım şeyi sonuna kadar, tadını çıkararak yapmayı seviyorum.
Düğün için herkesin bir talebi vardı.
O talepleri toparlayıp kimseyi kırmadan bir şey yapmak istiyorsan iş geleneksel bir düğün yapmaya doğru gidiyor.
Ben de madem öyle olacak, en dibine kadar yapalım dedim.
Kendimi davul-zurnayla kızı almaya giderken buldum.
Düğünler memleketlerimizde oldu; biri Trakya, biri Ankara.◊ 13 sene birlikte olduktan sonra imza atınca değişen şeyler oldu mu?Sadece düğün yorgunluğunu nasıl atacağız onun şaşkınlığındayız.
Bizim aramızda bir şey değişmedi.
Ama sanırım ailesel olarak bir şeyler değişiyor, talepler hemen başlıyor.◊ Siz nasıl tanıştınız?
İzmir, Alsancak’ta karşılıklı kafelerde oturuyorduk. 2010’da ‘Nuri’ diye bir dizide oynamıştım, Ceyda o diziden benim hayranım olmuş.
Karşı kafede beni görünce dikkatini çekmişim.
Yanındaki arkadaşları “Hadi tanışsana” diye gaza getirmişler.
Sonra aralarında bir tezgâh kurmuşlar, önce arkadaşları geldi yanıma, sonra Ceyda’yla tanıştık, kaynaştık.
O İzmir’deydi, ben İstanbul-Ankara arası gidip geliyordum, uzaktan flörtümüz oldu ve sonra ilişkiye başladık.
Derken bir süre sonra kendimizi beraber yaşamaya başlamışken bulduk.◊ 13 yıl ilişkinin tutkusunu ve aşkı nasıl etkiliyor?
Bence aşk ve ilişki başka şeyler.◊ Nedir farkları?İlişki iki kişilik bir şey, aşk tek kişilik.
Aşk tamamen senden öbürüne, yani senden sen olmayana doğru giden bir durum.
Ama bir ilişkiyi sürdürmek bambaşka bir serüven.
İki kişinin ilişkisi bence sürekli bir kendinden feragat ve alma-verme hali.
Bu alma-verme dengesini kuramadığın zaman her ilişki bozuluyor.
Biz kopma noktalarında sıkı durduk. ‘VALLAHİ BEN YAKIŞIKLIYIM DA SEKSİYİM DE’◊ 19 senedir oyunculuk yapıyorsun.
Ama son 4-5 yıldır ismin daha ön planda.
Şöhret olmak için geç kaldığını düşünüyor musun?Aslında ben daha önce de tanınıyordum.
Sonra unutuldum, sonra tekrar tanındım.◊ Neden böyle oldu?Eskiden kariyerimin doğru yönetilmediğini düşünüyordum fakat şu an olduğum noktadan memnunum.
Her şeyin de bir vakti var.
Belki de zamanım şimdi gelmiştir.◊ Neyi yanlış yaptın?İstanbul’a daha erken gelseydim daha çabuk şöhret olurdum ama o şöhret benim için iyi mi olurdu, onu bilmiyorum. ‘Bizim Evin Halleri’nde oynayan bir oyuncuyken tanınıyordum, sokakta teyzelerden çantayla dayak yiyordum.
Bir de biliyorsun televizyon görsel bir iş, televizyonda önce görünüşün için varsın, kimse seni iyi oyunculuğun için işe almıyor, önce bunu kabul etmemiz gerekiyor.
Bütün kariyerim de bana bunu defalarca öğretti.
Biz aslında rolün gereklerine göre seçilmiş birtakım ürünleriz.
Dolayısıyla görsellik bu işin en önemli parçası.
Ben de görsel olarak şanslıydım, o zaman da uzun boylu, manken modası vardı.
Benim gibi hem o fizikte hem konservatuvar mezunu çok insan yoktu.
Ben o başrol tekliflerinin tamamını reddettim.◊ Sence yakışıklı mısın, seksi mi?Vallahi ben yakışıklıyım da seksiyimde.
Yıllarca “Yok canım estağfurullah” diye diye bunu kabul etmedim, galiba biraz da insan bunu kendine yapıyor.
Çünkü ben aynaya baktığımda hâlâ 15 yaşındaki Taner’i görüyorum; enerjim, duygum, heyecanım öyle.
İnsanlar bana yakışıklısın, seksisin diyorsa seksiyim, çirkin diyorlarsa çirkinim.
Ne istiyorlarsa söyleyebilirler. ‘KABINA SIĞAMAYAN BİR ÇOCUKTUM’◊ Ankaralısın, çocukluğuna dair ilk hatırladığın şey neydi?
Nasıl bir ailede büyüdün?Kömür sobası kokusu...
Ankara benim için aynı zamanda insan sıcaklığı ve samimiyetti.
Babam devlet dairesinde işçi statüsünde çalışan biriydi, annem de.
Biri Maliye Bakanlığı, biri Devlet Hava Meydanları İşletmesi’ndeydi.
Bir ablam var.
Dedelerim memurdu.
Biz tam böyle memur oğlu memur bir aileydik.◊ Ailede hiç oyuncu yokken bu iş senin nasıl kanına girdi?Belki memur çocuğu olmanın verdiği bir avantajla çünkü devlet tiyatrosundan ucuz bilet alabilirdik, ailem beni çocukluğumdan beri sürekli tiyatroya götürürdü.
Dev oyuncular izledik orada.
Tiyatro beynime kazınmıştı.
Bir de ben kabına sığamayan bir çocuktum, 5 yaşında ilkokula başladım, çünkü beni tutamıyorlardı.
Ablam okulda, ben evde yalnız kalınca okumayı da sökmüşüm.
Sporla da aram çok iyiydi, sürekli spor yapıyordum.
İlerleyen zamanda Anadolu lisesi kazandım.
Bir gün spor sonrası “Tiyatro topluluğunun toplantısı var” yazılı bir ilan gördüm.
Bir gideyim dedim, orada bir çalışma yaptık, benim enerjimi akıtabileceğim yer burası dedim.
Hayatım boyunca kalabalık evlerde oldum, kolektife çok alışkınız.
İşin o kısmı da beni cezbetti.
Zaten sahne üzerinde sürekli oyun oynama halindesin, işin tabiatıyla benim tabiatım çok örtüştü.